Uyuyamadığın uykuları uyu...
Bugün -her pazartesi olduğu gibi- “Sizden Gelenler” günü biliyorsunuz; ama ben affınıza sığınarak “bizden” satırları paylaşmak istiyorum; bir veda mektubunu... Geçtiğimiz hafta, duyulduğu andan itibaren birçok gazetecinin, gazeteciliğin/haberciliğin temel ilkesi “5 N 1 K”yı terk edip ne oldu, neden oldu öğrenmeye cesaret edemediği bir “göç”ün, Cumhuriyet muhabiri Barkın Şık’ın buralardan kaçıp başka, uzak diyarlara göçünün ardından, cenazesine katılan gazeteci Müyesser Yıldız’ın satırlarıyla,“vefa”yla başlatalım istedim bu haftayı:
“Genç yaşında meslektaşlarının da haber kaynaklarının da saygısını kazanmış gerçek bir gazeteciyi sonsuzluğa uğurladık bugün. Cumhuriyet Gazetesi savunma muhabiri Barkın Şık’ı... Başta muhabirler tüm medya Barkın için ağladı bugün... TSK ve siyasiler Barkın’ın yasını tuttu...
Gazeteciler rahattır, umursamazdır, acımasızdır zannedilir. Dinler geçer, yazar gider sanılır. Yaşadıkları, gördükleri ve bildiklerinin, bilip de yazamadıklarının, hele de yüreği insan ve ülke sevgisiyle dolu olanların ruhlarında ve bedenlerinde damla damla hangi oyukları açtığını bilmez kimse.
İşte gazeteci eşi Elçin’in, Barkın’ın mezarı başındaki feryadı tüm bu zanlara cevap gibiydi:
“Hep resmindeki gibi bak bize!.. Uyuyamadığın uykuları artık uyu Barkın!.. Huzuru bul Barkın!..”
Henüz 39 yaşındaydı. Haberlerini gıptayla, imrenerek takip ederdim. Belki önceden karşılaşmışızdır, ama ilk Mamak Cezaevi’nde gördüm onu. O zamanki Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’le birlikte Balyoz kumpasına maruz kalan subayları ziyarete gelmişti.
Sonra Anayasa Mahkemesi önündeki Adalet Nöbetimize destek verdi. Ne de olsa bir asker çocuğuydu.
Babasını küçük yaşta kaybettiğini, bugün mezarı başında annesinin feryatlarından anladım. Babası defnedilip, üzeri betonla kapatılırken bağırmış; “Örtmeyin o betonu. Babam betonu kaldırıp, çıkamaz” diye...
Annesi bağırdı bu defa; “Örtmeyin o betonu, oğlum kaldırıp, çıkamaz”!..
Dağ gibiydi!.. Mezarı gören eşi Elçin bağırdı; “Oraya sığmaz, sığamaz ki... İncitmeyin”!..
Onu 1.5 yaşındaki bebeğini geride bırakıp, genç yaşta hak etmediği böyle bir ölüme neler sürükledi? Tımarhaneye dönmüş memleketimde bu soruyu sormamın anlamı var mı, bilmiyorum.
Ama onları en iyi anlayacak insanla, adalet şehidi Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar’la gittik Karşıyaka’ya. İyi ki de gitmişiz, sevgili Elçin başını onun göğsüne yasladı, ağladı, ” Sizi çok seviyoruz “ diye fısıldadı. Barkın’ın da yerine konuşuyor gibiydi.
Elçin CNN Türk’te, Barkın Cumhuriyet’teydi.
Ama sadece Cumhuriyet, CNN Türk çalışanları değil, tüm medya gruplarından muhabirler, foto muhabirleri, yöneticiler, köşe yazarları Karşıyaka’daydı.
Bekir Coşkun bir köşede sessiz sedasız ağladı...
Çok sevdiği, yakın zamanda Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevinden alınan Utku Çakırözer, onun nasıl bir gazeteci olduğunu Abdülkadir Selvi’ye anlattı...
Balyoz davasında tutuklu kalan askerler ve yakınları, ” Barkın’ın hakkını nasıl öderiz “ dedi...
Genelkurmay Basın Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü başta olmak üzere her kuvvetten subaylar üniformalarıyla uğurladı savunma muhabiri Barkın’ı...
Ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mücahit Arslan da Barkın Elçin’in arkadaşı olarak son görevdeydi...
Barkın’ı mezara da muhabir arkadaşları indirdi...
Elçin yakasındaki resmini öptü... Toprağını okşadı... Ahmet Tatar’ın koyduğu karanfilleri tek tek mezarın üzerine yaydı...
Barkın’a son sorusunu sordu; “Çocuğumuz babam nerde derse, ne cevap vereceğim?”!..
Doğrudan Murat Özenalp’e, oradan Ali Tatar’a gittik, Barkın’ı onlara emanet etmek için.
Huzur içinde, ışıklar içinde uyu Barkın... Allah rahmet etsin, mekânın cennet olsun...”