Uygur Türkü Seyfettin Aziz'in Satuk Buğra Han romanı
Onuncu yüzyılın başlarında bağımsız bir Türk-İslâm devleti kurmuş olan Karahanlılar, o yüzyılda Orta-Asya’da yaşamakta olan Türk dilli bütün halkların birleştiricisi ve uygarlıkta öncüsü olmuşlardır.
Tarihçiler, Küçük Uygur Hanlığı’nın varisi olarak görürler Karahanlıları. Satuk Buğra’nın “Han” olarak bu devletin başına geçmesini ise neredeyse tüm tarihçiler gerek Orta-Asya Türklüğü, gerekse İslâm tarihi için bir dönüm noktası olarak kabul ederler.
Yerden göğe dek haklıdırlar tarihçiler bu kabullerinde. Haklıdırlar çünkü Satuk Buğra Han, Karahanlı Devleti’nin resmi dili olarak Türkçe’yi, resmi dini olarak da İslâmiyet’i kabul ve ilan etmekle kalmamış; “bilim, birlik, refah ve savunma” ilkelerini, devletin temel söylemi ve eylemi olarak hep önde ve ilerde tutmuştur.
Satuk Buğra Han döneminde, Karahanlılar’ın sınırları bizim “Doğu Türkistan” olarak bildiğimiz ülkeyi aşarak, Batı Türkistan’a doğru genişlemiş; Semerkant, Taşkent, Koknat, Fergana gibi kentler Samanîlerin elinden alınarak Türk Birliğine dahil edilmişlerdir.
Karahanlılar, Uygur uygarlığının üstüne, Batı’dan aldıkları İslâmî değerleri bina etmesini bilmişler, böylece çağının önünde, dipdiri, evrensel bir Türk kültürü çıkmıştır ortaya. Ve bunun doğal bir sonucu olarak, zirve eserler yükselmiştir Karahanlı coğrafyasından. Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat-it Türk, Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig, Yüknekli Edip Ahmet’in Atabet’ül Hakayık, bunların başlıcalarıdır.
Uygur Yazar Seyfettin Aziz’in “Türklerin Müslümanlığa Geçişi-Satuk Buğra Han” adlı romanı, böylesine uzun bir girizgâh yaptırttı bana. Bunları bilmeden bu roman okunmaz çünkü, okunsa da yeterince anlaşılamaz.
613 sayfalık bu kitap, Kaynak Yayınları tarafından yayımlanmış. Seyfettin Aziz, benim Doğu Türkistandemekten asla vazgeçmeyeceğim, Çin’e bağlı Şincan-Uygur Özerk Bölgesi halkından seçkin bir devlet adamı ve yazar. Satuk Buğra Han’ın yaşamını ve büyük mücadelesini, hem yeterli ayrıntıyla, hem de akıcı ve yalın bir dille anlatmış. Bu durum; kitabın, sıkılmadan, ilgiyle ve zevkle okunmasını olanaklı kılıyor. Türkiye Türkçesi’ne çeviren Rukiye Hacı’nın katkısını ve ustalığını da vurgulamak gerek.
Türklüğümden ve yüz akı geçmişimden bir kez daha kıvanç duydum. İslâm dinini devlet dini olarak kabul eden Karahanlılar, tüm dinlere özgürlük tanıyorlar. Kölelik şiddetle reddediliyor. Yılda bir kez Kurultay toplanıyor. Aşırı kârlı alış-veriş yasak, halkı aldatanlara ceza var. Çağı gelen gence askerlik yapmak bir borç. “Bilgisiz insan mutlu olamaz” diyen Satuk Buğra Han, bilimin olmazsa olmazını, bayrağın özgürce dalgalanması olarak görüyor: “Bayrakla bilim birbirinden ayrılırsa iş halledilmez. Bilgisiz vatan gelişemez. Bayrak olmazsa bilimi korumak mümkün değil. Düşman o tarafta sessizce durmaz.”
Ve işte bu kitaptan aldığım her yere asılacak bir söz yadigârı: Yıldız, ay ile hem nurdaş, hem sırdaş, ay üzüntü çekerse yıldıza da yansır.
İki de hata gördüm Aziz’in bu eserinde. Onları da yazmam gerek. Birincisi, Satuk Buğra Han’ın askerleri “Hurra” diye hücuma geçmez “Allah Allah” der, ikincisi Nevruz Bayramı bir meydanda mutlaka kutlanmıştır da, o meydanın adı o yıllarda “Kızıl Meydan” değildir.