Uşaklığı öğrenemeyen milletin vekili böyle mi olur...
Bengü Türk TV’de Çiğdem Akdemir’in sorularını yanıtlayan MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan anlatıyor:
- İçişleri Komisyonu Başkanı Muammer Güler ile konuştum. Büyükşehir Yasa Tasarısı önüne ilk geldiğinde karşı çıktığını, içine sindiremediğini ve sakıncalarını anlattığını ancak “hükümet tasarısı” haline gelince destek vermek zorunda kaldığını söyledi!
***
Ne yazık!
Görüyor musunuz, “istemeye istemeye” neler yapmak “zorunda” kalmış sırf AKP’li diye!
İçim parçalandı şimdi Güler’in haline!
***
Kabzımallık vs. yaparken kendisini TBMM’de bulan biri olsa neyse; hadi “bu işlerin yabancısı, aldatılmıştır, kandırılmıştır” dersiniz de... “Devlet geleneği”nden gelen; -öyle ya da böyle- kaymakam olarak, 40 yıla yakın bu devlete hizmet eden biri, nasıl olabiliyor da “bu tasarının devlete zeval vereceğini bile bile desteklediğini” söyleyebiliyor!
Skandal!
Nasıl olur da bir milletvekilinin partisine karşı sorumlulukları, milletine, devletine karşı olan sorumluluklarının önüne geçer?
20 yaşında çocukların vatan uğruna canlarından vazgeçtiği ülkede koltuğu gözden çıkarmak bu kadar zor olabilir mi; insan utanır da susar;
“AKP’li” etiketi, o çocukların canından daha mı vazgeçilmez yani!
AKP’nin paşa gönlü; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasından daha mı kıymetli?
Hangi “madalya” yla ödüllendirilmek daha onur verici:
“Vatana hizmet” mi, “AKP’ye sadakat” mi?
Boşuna mı annelerin “vatana millete hayırlı evlat” yetiştirmek için didinmesi?
***
“Demokrasi” yi benimsediğini iddia eden başka bir ülkede olsa derhal istifa etmesi gerekirdi Güler’in!
Senin parlamentonun duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazacak...
Sen millet adına o egemenliği kullanmak üzere vekaleten görevli olacaksın...
Tek yükümlülüğün egemenliğin asli sahibi olan millete karşı olacak...
Ama sen mensubu olduğun siyasi parti liderinin talimatını, milletin sana verdiği, kutsallarına yeminle başladığın görevin üstünde tutacaksın!
Egemenliği kayıtsız şartsız parti liderine devredeceksin!
Varlığının anlamını tedavülden kaldıracaksın;
Gözlerin olacak görmeyeceksin!
Kulakların olacak duymayacaksın!
Dilin olacak konuşmayacaksın!
Daha fenası, ne büyük bir fenalık olduğunu gördüğün, duyduğun, söylediğin halde “karar anı” nda “parçası olmayı” yeğleyeceksin!
“Biat” virüsünün ele geçirmediği toplumlarda, insan içine çıkamama nedenidir bütün bunlar!
Türkiye’de ise malumun ilanından ibaret!
***
“Daha demokratik, çağdaş, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi bir Anayasa” yapılmasından sorumlu komisyonun AKP’li (ve hukukçu) başkanı Burhan Kuzu, birkaç gün önce katıldığı televizyon programında “Parti kararının aksi yönde kalkan el kesilir” dedi!
Kimse itiraz etmedi;
“Ali kıran baş kesen meclisi mi?”
Oysa binlerce insan hep bir ağızdan nasıl da inanarak söylerdi:
“Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!”
Peh!
AKP Milletvekili Mehmet Metiner, milyonların önünde, marifetmiş gibi “Şahsi kanaatim farklı olabilir ama oy verirken partimin görüşüne uyarım” dedi!
Ne bu?
“Şahsiyet” ini tedavülden kaldırdığının ilanı değil mi?
Bildiğin aşiret düzeni!
Yoksun sen!
İraden yok!
“Demokrasi” iddiası olan herhangi bir rejimde “saksı mıyım ben” diye isyan nedenidir bu hal aslında; burada takdirlik, terfilik!
***
Biri “din ağalığı” na soyunup müritleştiriyorsa; öteki de “siyaset ağalığı”yla! Ülkenin bölünmesine alet olmanın vebali bile korkutmuyor “şeyh”lerinin gazabı kadar;
Maazallah, bir “üfffff” der; siyaset sahnesinde toz olurlar; yok olurlar!
***
Böyle mi olur Atatürk’ün “her şeyi öğrettim uşaklığı öğretemedim” dediği milletin vekili?
Fikri ve vicdanı prangalı olana vekil mi denir yoksa mürit mi?
“Çok affedersiniz Türk...”
AKP Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu NTV canlı yayınında “Kadına yönelik şiddet” konusunda konuşurken, izleyenler şuna şahit oldu:
Zeynep Hanım bir cümlesine “Türk kadını” diye başladı. Başlamasıyla yüzünün düşmesi bir oldu. “Aman Allah’ım ben ne yaptım” der gibiydi. Durdu. Ama anlık bir duraksama. Saniyenin kim bilir kaçta kaçı kadar kısa. Ve az evvel söyledikleri ağzından “istem dışı” çıkmış edasıyla, ifadesini “düzeltti”:
- Türkiye kadını...
***
“Türk” naklen “ayıplı” oldu;
“Hatalı”, “yanlış”, “mahsurlu”...
“Düzeltmeye muhtaç”!
“Özürlü” yani!
***
Uslu, yayına TBMM’den katılıyordu... “Türk kadını” dedikten sonra yüzünde beliren paniği görünce merak ettim:
Acaba o “Türk kadını” deyince milletvekili arkadaşlarından yahut danışmanlarından biri “Estağfurullah” demiş olabilir miydi?