Upuzun, büyülü bir sonbahar...
Azerbaycan'da bir şair dostum yıllar önce bana "Payızda (sonbahar) da gel Cazim, payızda bizim Bakı, çoh füsunkâr (büyülü) olar" demişti. Kocaeli ve Doğu Marmara'nın da en güzel mevsimi upuzun sonbahardır... Eylül başında başlar, teey Kasım'ın sonuna dek sürer... Ve bence Bakû'dan daha füsunkârdır Kocaeli'nin sonbaharı...
Yeşilin tekdüzeliğinden sıyrılıp, giderayak, olağanüstü bir renk gösterisi yaparlar değişik ağaçların yaprakları. Sarı'nın, kahverenginin, kızılın, morun en büyülü tonlarını görürsünüz bu yapraklarda. Doyamazsınız seyrine
Bu seyri şiirleştirdiğim dizeleri sunayım:
"Alçaklarda kavak sarısı git git bitmiyor
Yükseklerde kirli sarılar (sarılsam kirlerine)
Güz sonu defilesini seyretmek güzel
Bu sarılar adamı sarı-hoş eder."
Sonbahar ya da Farsçasıyla "Hazan", şairlere hüzünlü gelmiştir genellikle, düşen her yaprak, bitişe giden yolun son durağı gibi görülmüştür. Kemalettin Kamu'nun şu dizeleri, bunun en çarpıcı örneğidir:
"Kurudu artık otlar
Bitmiyor tazeleri
Birikinti sularda
Yaprak cenazeleri
Başım avuçlarımda
Bir ağır külçe hüzün
Düşüyor gözlerime
Çiğ taneleri güzün"
Atsız'ın "Eski Bir Sonbahar" şiirinde, hüzün ve ayrılık iç içedir ve özdeştir sonbaharla.
"Sonbahardı... Seninle geçiyorduk o yoldan/Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu/Bize yaklaşıyordu./Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu./Rüzgârların değildi bu musiki, bu hüzün;/Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu...
Havada bir serinlik//Tatlı bir hayal gibi.../Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?/O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu./Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;/Yapraklar gibi yere dökülüyordu senin;/O nağme mesafeyi, zaman aşıyordu./O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır./Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak/Belki veda etmektir sana birkaç satırla.../Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen/Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!.."
Peki sonbaharı güzelleyenler yok mu? Olmaz mı? İstanbul'un sonbaharını Şair Tarık Tufan, yakıştırıyor bu eşsiz şehre:
"İstanbul, sonbaharda saçlarını arkadan topluyor
Nasıl da yakışıyor, görmelisin..."
Sonbaharı seven, aklı, geç renk ve koku kazanan sonbahar meyvelerine benzeten Ahmet Haşim, "Hazan'ın, suyu yakuta döndürdüğünü" söyler bir şiirinde... Suya yakut rengini, düşen yapraklar verir elbet. .
Sonbaharı seviyorum ya, benim gibi olanların ruh hâlini yorumlamış bir ünlü web sitesi, demiş ki; "Melankolik bir ruh haline sahiptir, hüznü sever, yağmuru da, rüzgârın savurduğu kuru yapraklar, toprağın kokusu, hüzünlü bir şarkı olup bir ayrılık tadı bırakır damağında, ayrılığın tadını da sevmiştir"
Doğru mu? Yalnızca hüznü sevdiğim doğru; ama benim hüznüm sonbahara bağlı bir hüzün değildir. Hüzün bize, sözlerini değerli şair Cansın Erol'un yazdığı o şarkıdaki gibi, zaman zaman deli dalgalarla gelir... Bunun da mevsimi olmaz zaten...
Ayrılığa gelince; sevmem ayrılığı, ayrılığın sonbaharla özdeşleştirilmesini de sevmem, ayrılığın da mevsimi olmaz bana göre...
O web sitesine cevap vererek bitireyim: Ben sonbaharın, gönlümü esriten büyülü renklerini, yaz ve kışın aşırılıklarını gideren olgunluğunu seviyorum, işin aslı ve özeti budur...