Eski Hazine Müsteşarı ve iktisatçı Mahfi Eğilmez, yüzde 61''i aşan tüketici enflasyonunun yükselme nedenini oldukça basit bir dille kişisel internet sitesinde kaleme aldığı bir makale ile anlattı. Eğilmez yazısında önce enflasyonun ne demek olduğunu ve nedenlerini sıraladı, ardından enflasyonla nasıl mücadele edileceğini basit bir dille anlattı.
İşte Mahfi Eğilmez''in o yazısı:
ENFLASYON NEDİR, NASIL ÖLÇÜLÜR, KAYNAKLARI VE ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Enflasyon; çeşitli mal ve hizmetlerin fiyatlarının, aile bütçelerinde yer alan kullanım ağırlıklarına göre dâhil edildiği bir sepetin aylar itibarıyla değerindeki değişimle ölçülür. Bu sepete endeks denir. Endeksin genel düzeyinin sürekli olarak artmasına enflasyon denir. Bir başka tanıma göre paranın satın alma gücünün belirli bir dönemde düşmesine enflasyon denir.
Enflasyonu ölçmekte kullanılan başlıca iki sepet (endeks) vardır: (1) Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve (2) Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE.)
Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE); belirli bir dönemde (genellikle ay ve yıl) tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlerin, aile bütçesindeki ağırlığına göre (anketlerle belirlenir) bir sepette toplanmasıyla oluşturuluyor. Her ay bu sepetteki mal ve hizmetlerin fiyatları derleniyor ve sepetteki ağırlıklarıyla çarpılıp toplanarak bir endeks sayısı elde ediliyor. Sonra bu sayıdan bir önceki ayın endeks sayısı çıkarılıp fark yine bir önceki ayın endeks sayısına bölünerek o aya ait enflasyon bulunuyor (Birinci ayın endeks sayısının 100, ikinci ayın endeks sayısının 103 olduğunu varsayarsak ikinci aya ait aylık enflasyonu yüzde 3 olarak hesaplarız. 12 ay sonra endeks sayısının 121 olduğunu varsayarsak 12 aylık enflasyonu da yüzde 21 olarak buluruz.)
Üretici fiyatları endeksi (ÜFE); belirli bir dönemde (genellikle ay ve yıl) ülkede üretilen ve satışa konu olan ürünlerin, üretici aşamasındaki fiyatlarını karşılaştırarak fiyat değişikliklerini ölçen fiyat endeksidir. ÜFE’nin TÜFE’den iki önemli farkı vardır: (1) TÜFE, fiyatların tüketiciye satış aşamasında derlenene, bir başka deyişle mal veya hizmetlerin nihai satış fiyatlarını temsil eden endekstir. Buna karşılık ÜFE, mal veya hizmetlerin üreticiden toptancıya ya da satıcıya devredildiği (satıldığı) aşamadaki fiyatları temsil eden endekstir. (2) TÜFE, her türlü vergiyi (KDV gibi) içerdiği halde ÜFE bu vergileri kapsamaz.
Enflasyonun üç kaynağı vardır: (1) Talep enflasyonu, (2) Arz enflasyonu (maliyet enflasyonu), (3) Yerleşik enflasyon (built in inflation).
Talep enflasyonu; bir ekonomide para arzındaki (belirli bir anda ekonomide mevcut para stokunun düzeyi) artış oranının ekonomik büyümeyi aşması halidir. Bu durumda, ekonomide üretilen ve ithal edilen mal ve hizmetlere yönelik talep, ekonominin üretim ve ithalat hacminden (arzdan) hızlı artar ve fiyatlar yükselir. Parasalcı (monetarist) iktisatçılar bu durumu genelleştirerek enflasyonun temel nedenini para arzındaki artışa bağlarlar. Milton Friedman, bu yaklaşımı şöyle formüle eder: ‘Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur.’
Talep enflasyonunun günümüzde rastlanan bir alt türü öne çekilmiş talebin yarattığı fiyat artışlarıdır. İnsanlar enflasyonun gelecekte daha da artacağını bekliyorlarsa ileride almayı düşündükleri malları bugünden alarak stoklamaya yönelirler. Bu eğilim mallara yönelik talebin normalden hızlı artmasına yol açar. Üretim (arz), talepteki bu hızlı artışa hemen ayak uyduramayacağı için de ister istemez fiyatlar artmaya başlar.
Maliyet enflasyonu ya da arz enflasyonu; üretim sürecinde kullanılan faktör ve girdilerin fiyatlarındaki artışlarla oluşan enflasyondur. Üretim sürecinde kullanılan girdiler ikiye ayrılır: (1) Üretim faktörleri; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimciliktir. Bunların üretim sürecine katılma karşılığındaki aldıkları paylar sırayla: Ücret, faiz, rant ve kârdır. Bunların bedellerinde ortaya çıkacak artışlar üretim maliyetlerini artırarak fiyatlara yansır ve enflasyona neden olur. (2) Üretim sürecinde kullanılan girdiler; doğal gaz, su gibi malın içeriğini oluşturan hammaddeler, un gibi nihai ürünün (ekmek) içinde kaybolan ara malları ve makine ve teçhizat (ekmek fırınının makineleri) gibi malı üretmekte kullanılan sermaye mallarıdır. Bu iki grupta ortaya çıkan fiyat artışları mal veya hizmetin üretim maliyetinin ve dolayısıyla da fiyatının artmasına yol açarak enflasyona neden olabilir.
Maliyet enflasyonunun önemli bir alt türü ithal edilmiş enflasyondur. İthal edilmiş enflasyon; üretim sürecinde önemli oranda ithal üretim faktörleri (özellikle dış borçlanma şeklinde sermaye) veya girdi (petrol, doğal gaz, makine vb.) kullanan ekonomilerde, ithal faktör ve girdi fiyatlarında ortaya çıkan artışların önce üretim maliyetlerini sonra da satış fiyatlarını etkilemesi sonucu ortaya çıkan enflasyon türüdür.
Dolarizasyon oranının (döviz mevduatı / toplam mevduat oranı) yüksek olduğu ekonomilerde maliyet enflasyonu, yerli paranın yabancı paralara karşı değer kaybetmesiyle de (kurun yükselmesi) ortaya çıkabilir. Ülkede yürütülen yanlış siyasal, sosyal ve ekonomik politikaların sonucu olarak ekonomideki risklerin artışı, insanların ve şirketlerin kendilerini korumak amacıyla dövize taleplerini artırmalarıyla kur yükselir, kur yükselişi ithal edilen üretim faktör ve girdilerinin fiyatını yükseltir ve bu da enflasyonu yukarıya iter.
Yerleşik enflasyon; insanların mevcut enflasyonun gelecekte de bu şekilde devam edeceğini beklemeleri ve mevcut durumlarını aynen sürdürebilmek için fiyatlarını, ücretlerini ya da sundukları mal veya hizmetten elde ettikleri bedelleri bekledikleri enflasyona göre arttırmaya yönelmeleriyle ortaya çıkar. Ekonomide beklentilerin önem kazandığı son elli yılda özellikle rasyonel bekleyişlerin öne çıkmasıyla gündeme gelmiş olan bir enflasyon türüdür. Enflasyonun yükseleceğine ilişkin olumsuz beklentilerin yol açacağı en bilinen durum ücret – fiyat sarmalı denilen olgudur. Mevcut durumunu gelecekte de korumak isteyen ücretli kesim, sendikaları aracılığıyla, gelecekte beklenen enflasyonun farkını şimdiden almaya yöneldiğinde bunu ödeyecek olan işveren bu farkı fiyatlara yansıtır ve bu da enflasyonu yükseltir.
Genel olarak üç çeşit enflasyondan söz edilir: (1) Ilımlı (sürünen) enflasyon, (2) Yüksek enflasyon, (4) Hiper enflasyon.
Ilımlı enflasyon; düşük oranlı enflasyona verilen addır. Gelişmiş ekonomiler için yıllık yüzde 1 – 3 arasındaki oran ılımlı enflasyon olarak kabul edilir. Gelişme yolundaki ekonomiler için bu oran yıllık yüzde 4 - 6 arası olarak kabul ediliyor. Bu oranların altındaki enflasyon oranları düşük oranlı enflasyon olarak adlandırılabilir.
Yüksek oranlı enflasyon; enflasyon oranının genellikle yıllık yüzde 6’nın üzerinde oluşması halini ifade eder.
Hiper enflasyon terimi; enflasyon oranının aylık olarak yüzde 50 ve üzeri olması halini anlatmak için kullanılır.
Yüksek enflasyonu belirten yıllık yüzde 6 ve üzeriyle hiper enflasyonu belirten yıllık yüzde 500 ve üzeri orandaki enflasyon arasındaki her orana yüksek enflasyon denmesi konuyu eksik bırakmak olabilir. O nedenle mesela yıllık yüzde 15 ve üzeri enflasyona çok yüksek oranlı enflasyon denilebilir.
ENFLASYONLA NASIL MÜCADELE EDİLİR?
Enflasyonla mücadelede iki farklı politika kullanılır: (1) Maliye politikası, (2) Para politikası.
Maliye politikası; vergiler, kamu harcamaları ve kamu borçlanmalarından oluşan bir araçlar setine sahiptir. Enflasyonun yükselmeye yöneldiği dönemlerde vergiler artırılır, kamu harcamaları düşürülür ve kamu borçlanması artırılır. Böylece piyasadaki fazla likidite çekilerek talebin düşürülmesi ve bu yolla enflasyonun denetim altına alınması amaçlanır. Buna karşılık vergiler artırıldığında bu artışlar maliyet artışı olarak fiyatlara yansıyacağı için enflasyonu yukarı itebilir. O nedenle bu araçları kullanırken ekonomide yaşanan enflasyonun talep enflasyonu mu, maliyet enflasyonu mu yoksa yerleşik enflasyon mu olduğuna dikkat edilmelidir. Maliye politikası, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulamaya konulur ve yürütülür.
Para politikası; zorunlu karşılıklar, açık piyasa işlemleri ve faiz düzenlemelerinden oluşan bir araçlar setiyle yürütülür. Para politikasını yürütmekle görevli olan merkez bankası, bankaların açacakları kredilerin miktarını zorunlu karşılık oranlarını artırarak azaltabilir, açık piyasa işlemleri yoluyla piyasaya elindeki tahvil ve senetleri vererek fazla likiditeyi çekebilir ve politika faizini artırarak piyasada faizlerin artmasına yol açabilir. Bütün bu uygulamalar piyasadaki likiditeyi daraltarak talebin düşmesine dolayısıyla fiyat artışlarının yavaşlamasına neden olur. Para politikası araçları bir yandan talep enflasyonunu denetlemeye yönelirken bir yandan da dövize kayışı (dolarizasyonu) önlemeye hizmet ederek yerel paranın yabancı paralar karşısında daha fazla değer kaybetmesini ve maliyet enflasyonuna yol açmasını engellemeye yarar.
Para politikası eskiden daha çok para arzıyla reel büyüme arasında bir ilişki kurmaya ve para arzını ekonominin reel büyümesine endekslemeye yönelik olarak formüle edilirdi. Son zamanlarda merkez bankaları bu yaklaşımı terk ederek daha çok enflasyon hedeflemesi yaklaşımına yönelir oldular. Enflasyon hedeflemesi; belirli bir dönem sonu için uygun enflasyon oranının belirlenmesi ve o orana ulaşılabilmesi için para politikası araçlarının kullanılmasını kapsar. Enflasyon hedeflemesinin yürütülebilmesi için; bir sayısal oranın belirlenmesi ve merkez bankasına hedef olarak bu orana ulaşılması görevinin verilmesi gerekir. Söz konusu görevin yerine getirilebilmesi iki konuya bağlıdır: (1) Hedefin gerçekçi olarak belirlenmesi, (2) Merkez bankasının belirlenen bu hedefe ulaşmak için para politikası araçlarını siyasal otoriteden bağımsız olarak kullanabilmesi. Bir başka ifadeyle merkez bankasının özellikle faiz oranını hedefe ulaşacak biçimde serbestçe belirleyebilmesi gerekir.
Ekonomideki sorunların genellikle birkaçı bir arada ortaya çıkar. Örneğin enflasyonla birlikte düşük büyüme oranı, işsizlik vb. bir arada görülebilir. Bu durumda ekonomik büyümenin hızlandırılması, işsizliğin azaltılması ve enflasyonun düşürülmesi aynı anda arzu ediliyor olabilir. Ne var ki beklentilerin hızla olumlu hale getirilemediği bir ortamda bu üç hedefe aynı anda ulaşmak kolay değildir. Bu durumda ekonomi politikası içim karar alanların bir hedefi öne çıkarması gerekir. Eğer bu hedef enflasyonla mücadele hedefi değilse enflasyonun düşürülmesi mümkün olmaz. Hedef, enflasyonu düşürmek olarak belirlenmişse bir süre öteki hedeflerden fedakârlık edilmesi ve para ve maliye politikasının birlikte bu hedefi tutturmaya yönlendirilmesi gerekir. Vergi indirimleri yaparak ya da kamu harcamaları artırılarak gevşek bir maliye politikası izlenirken faizleri artırarak sıkı para politikası izlenmesi beklenen sonuçları vermeyebilir.
TÜRKİYE’DE ENFLASYON VE ENFLASYONLA MÜCADELE
Türkiye, uzun yıllardır genel olarak yüksek enflasyonla yaşayan bir ekonomi durumundadır. Bazı dönemlerde kısa süreli olarak çok yüksek enflasyon aşamasına geçmiş olsa da hiper enflasyon yaşamamıştır.
Türkiye’nin yaşadığı enflasyon tipik bir maliyet enflasyonu - talep enflasyonu - yerleşik enflasyon karmasıdır. Risklerdeki aşırı yükseklik (CDS priminin 500 baz puan dolayında olması bunu gösteriyor) döviz girişini sıkıntıya sokmasının aynı sıra yurt içinde yerleşik kişilerin de dövize dönmesine yol açarak dolarizasyonu besliyor. Bu durum kurların yükselmesini, dolayısıyla ithal girdilerin ve bunları üretimde kullanan üreticilerin üretim maliyetlerinin artmasına yol açıyor. Maliyet artışları fiyatlara yansıdıkça da enflasyon yükseliyor. İnsanlar, kurların ve enflasyonun yükseldiğini görünce alacakları mal ve hizmetleri fazlasıyla alarak stoklamaya ve fiyat artışlarının etkisini azaltmaya çabalıyorlar. Böylece ortaya çıkan talep artışı fiyatların daha da yükselmesine neden oluyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak enflasyonun ileride daha da artacağını düşünen insanlar, mevcut yaşantılarını sürdürebilmek için peşinen ücretlerini, fiyatlarını artırmaya yöneliyorlar ve enflasyonun daha da yükselmesine yol açıyorlar.
Türkiye’nin 2010 yılından Mart 2022’ye kadar yaşadığı enflasyon yıllar itibarıyla aşağıdaki grafikte gösterilmektedir:
(Grafik)
Grafik, Türkiye’nin enflasyon oranının, 2018’deki sıçrama dışında 2021’e gelinceye kadar yüzde 10’lar dolayında yüksek enflasyon düzeyinde oluştuğunu (siyah kırıklı çizgi yüzde 10 düzeyini işaret ediyor), sonrasında denetimden çıkarak önce yüzde 30’lara sonra da yüzde 60’lara fırladığını ve çok yüksek enflasyon konumuna geçtiğini ortaya koyuyor. Bu gelişmenin iki nedeni vardır: (1) Maliye politikasının vergi indirimleri yapılması ve kamu harcamalarının artırılması gibi düzenlemelerle gevşek tutulması, (2) Enflasyon artış halindeyken para politikasının faiz indirimlerine giderek iyice gevşek bir uygulama sergilemesi. Bu iki uygulama, Türkiye’nin, hükümetçe iddia edilenin tam aksine ekonomik büyümeyi ve işsizliğin düşürülmesini hedef aldığını, enflasyonla mücadeleyi planlamadığını ortaya koyuyor.
Grafikteki kırmızı kırıklı çizgi Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflemesi uygulaması için esas aldığı ve bu süre içinde hiç değiştirmediği yüzde 5 hedefini gösteriyor. Merkez Bankası’nın hedeften giderek uzaklaştığı, 2017’den sonra tamamen koptuğu açık biçimde görülebiliyor. Bu da bize para politikasının hedefle hiçbir ilgisinin olmadığını, daha doğrusu bir para politikasının olmadığını gösteriyor.