Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez doları frenlemek için yapılan hamleyi açıkladı

Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez doları frenlemek için yapılan hamleyi açıkladı

Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez, sürekli döviz satışı yapılarak döviz kuru sabit tutulmaya çalışıldığını belirterek; “Bu uygulama Merkez Bankası rezervlerinin erimesine ve eksiye geçmesine neden oluyor'' dedi…

Ünlü ekonomist Mahfi Eğilmez, Merkez Bankası''nın faizi sabit tutması sonrası oluşan son durumu ve son 20 yılın zirvesindeki ekonomiyi, “Tasarruflar Yerine Tüketimi Destekleyen Ekonomi Modeli'' başlıklı yazısında değerlendirdi.

"DÖVİZ SATIŞI İLE KURLAR SABİT TUTULMAYA ÇALIŞIYOR"

İktidarın ekonomi politikasının insanların bir bölümünün dövize yönelmesine yol açması nedeniyle karşımıza Dolarizasyon denilen olguyu çıkarıyor diyen Eğilmez, ''''Döviz kuru arttıkça, üretimde kullanılan ithal girdilerin maliyeti yükseliyor. Bu artış ister istemez satış fiyatlarına yansıyor ve enflasyonu besliyor. Bu kez kurların ve enflasyonun daha fazla yükselmemesi için başka araçlar devreye sokuluyor. Sürekli döviz satışı yapılarak döviz kuru sabit tutulmaya çalışılıyor. Bu uygulama Merkez Bankası rezervlerinin erimesine ve eksiye geçmesine neden oluyor'''' ifadelerini kullandı.

Mahfi Eğilmez’in kendine ait internet sitesinde yer alan yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Türkiye, uzunca bir süredir ekonomi politikası uygulamasının temel taşı olarak faizi, enflasyonun altında tutarak tasarruf sahiplerinin varlıklarını borç alanlara ucuza kullandırma politikası izliyor. Enflasyonun yüzde 54,4 olduğu bir ortamda bankalar, Merkez Bankası’ndan yüzde 14 faizle kullandıkları fonları ve vatandaştan yüzde 16 faizle topladıkları mevduatı yüzde 32 faizle kredi olarak kullandırıyor. Bu yolla tasarruf sahiplerinin varlıklarının bir bölümü tüketicilere aktarılarak talep yaratılmış ve ekonomi canlı tutulmuş oluyor. Faizlerin düşük olması gayrimenkul fiyatlarının sürekli artmasını ve insanların enflasyonun altındaki oranlarla kredi kullanarak gayrimenkul satın almasını özendiriyor. Talep bu şekilde artınca da gayrimenkul fiyatları yükseliyor. Bir tek apartman dairesinde ortalama 150 dolayında sanayi ürünü kullanıldığını dikkate alırsak bu modelin sanayi ve finans kesiminde ortaya çıkan rekor kârlara yol açmasını da anlamış oluruz.

Bu politika, insanların bir bölümünün dövize yönelmesine yol açması nedeniyle karşımıza Dolarizasyon denilen olguyu çıkarıyor. Bu durumda dövize talep arttığı için döviz kuru yükselmeye başlıyor (TL değer kaybediyor.) Döviz kuru arttıkça, üretimde kullanılan ithal girdilerin maliyeti yükseliyor. Bu artış ister istemez satış fiyatlarına yansıyor ve enflasyonu besliyor. Bu kez kurların ve enflasyonun daha fazla yükselmemesi için başka araçlar devreye sokuluyor: (1) Sürekli döviz satışı yapılarak döviz kuru sabit tutulmaya çalışılıyor. Bu uygulama Merkez Bankası rezervlerinin erimesine ve eksiye geçmesine neden oluyor. (2) Döviz talebini düşürmek için bankalara alış ve satış kurları arasında açık fark olması yolunda telkinler yapılıyor. (3) Döviz satışlarında komisyon uygulaması yoluyla dövize talep baskı altına alınıyor. (4) Mevduat korumalı kur hesapları devreye sokularak faize ek olarak (adına faiz denmeyen ama aslında faiz olan) kur farkı ödemesi yapılıyor. Bu uygulama yalnız döviz hesaplarına değil Türk Lirası hesaplara da yayılıyor ve böylece aslında Türk Lirası olarak duran hesaplara da bir çeşit dövize endeksleme sağlanmış oluyor. Böylece bankaların ödeyip tasarruf sahibine yansıtmaları gereken faizin bir bölümü Hazine’ce üstleniliyor. Hazine’ce üstlenme demek tasarrufu olmayanların da ödediği vergilerle tasarruflarını dövize endekslemiş olanlara ek ödeme yapılması demek.

Faizi yanlış belirleyince kur yükseliyor, kur yükselince ithal girdi maliyetleri artıyor, maliyet artışı fiyatlara yansıyor ve enflasyon yükseliyor. O aşamada faizi artırmayınca bu kez başka yanlış adımlar atılıyor ve her yanlış halka birbirine eklenerek bir yanlışlar zincirine dönüşüyor.”

İlgili Haberler