Üniversitelerimiz ziyan oldu
AKP iktidarı Üniversiteleri de partizanlaştırdı. Önce YÖK''ü ideolojik tabanda partizanlaştırdı, Ahmet Necdet Sezer''in de bazı rektör atamaları tenkit edildi. Ama sonrasında rektör atamaları tamamıyla ideolojik çizgide yapıldı. Başkanlık sistemi ile de kayıtsız şartsız ideolojik ve partizan Üniversite dönemine girdik.
Partizan sistemin getirdiği sorunlar, üniversitelerde eğitim ve araştırma kalitesini düşürdü. Hatta eğitim ve araştırma Osmanlı''da olmadığı kadar siyasi İslam ideolojine çekildi. Boğaziçi Üniversitesi''nde bu sorun daha çok gün yüzüne çıktı.
1- Bu sorunları yaşamasında, öğretim üyelerinin de günahı büyüktür.
En başta, 80 darbesi ile iş birliği yapan İhsan Doğramacı, YÖK''ü önererek Üniversitelerde özerkliğin kaldırılmasına yataklık yaptı. Sonra sol ideolojiden bir grup; Öğretim Üyeleri Derneği''ni kurdular ve bu derneği siyasi alanda kullandılar.
İstanbul Üniversitesi 1997 rektörlük seçimlerinde, ben dahil 5 rektör adayı vardık. Siyasi İslam çizgisinde olan aday 2500 oydan 25 oy aldı. AKP iktidarından sonra, 2004 yılı ilk seçimi AKP yanlısı bir aday kazandı. 2019 seçimlerinde iktidar yanlısı iki aday 1290 oy aldı, diğer aday 1202 oy aldı. Demek ki çoğu öğretim üyeleri de özgürlüklerine sahip çıkamadı ve esen rüzgâra göre yön değiştirdiler.
2- Açık öğretim, eğitimde popülizm demektir.
* Açık öğretimde 1995/1996 ders yılı lisans mezuniyet oranı yüzde 7,4''tür.
* 2013-2018 yılları ortalaması olarak açık öğretimde lisans mezuniyet oranı yüzde 7 ve örgün öğretimde aynı yıllar lisans mezuniyet oranı ise yüzde 16''dır. (Doç. Dr. Ertuğ Can araştırması 2019)
* 2019/2020 ders yılında, toplam lisans öğrenci sayısı 4 milyon 145 bindir. Bunun yüzde 51''i, 2 milyon 97 bini açık öğretime kayıtlıdır.
Açık öğretim, popülizm amaçlı olarak Üniversite önünde birikimi eritmek için kullanılıyor. Mezuniyet oranı düşüktür. Dahası iktisat, işletme ve sosyal bilimler ağırlıklıdır. Bu dağılım Türkiye''nin insan gücü ihtiyaçlarına cevap veren bir dağılım değildir. Bu demektir ki açık öğretime ayrılan kaynaklarda etkinlik düşüktür. Kaynak kaybı var.
3- Eğitim sistemi gençleri göçe zorluyor.
AKP öncesi beş yıllık kalkınma planlarında, yüksek öğretimde insan gücü planlaması yapılırdı. Hangi alanda ne kadar mezuna ihtiyaç olduğu tahmin edilirdi. Yüksek öğretimde eğitim programları, fakülteler bu hedefe göre açılırdı. AKP planlamayı ve eğitimde planlamayı fiilen kaldırdı. Planlar kağıt üstünde kaldı. Ayrıca açık öğretim kontenjanlarını artırdı. Popülizm amaçlı olarak alt yapısı olmayan yeni Üniversiteler açtı. Şimdi Türkiye''nin doktor ihtiyacı var. Ama aynı zamanda da ziraat mühendisi, iktisat ve işletme mezunu fazlası var.
Ara eleman, hemşire, teknisyen ihtiyacımız var. Çünkü orta öğrenimde teknik ve mesleki eğitim kalite ve kantite yetersizdir. Ama imam fazlamız var. Çünkü eğitimde ideoloji ön plandadır ve siyasi iktidar herkesi imam hatip eğitimine zorluyor.
Sonuçta; işsiz kalan gençler, zorunlu olarak yurt dışına gidiyor ve gitmek istiyor.
Öte yandan, dünyanın en iyi beş yüz Üniversitesi içinde az sayıda Türk Üniversitesi var, onlar da 400 sıradan sonra geliyor.
Dünya ekonomik forum(WEF) 2020 raporuna göre; ''''Araştırma, inovasyon ve buluş alanlarındaki uzun vadeli yatırımları teşvik etmek ve genişletmek "yarının pazarlarını" yaratabilir ve büyümeyi sağlayabilir. Finlandiya, Japonya, ABD, Güney Kore ve İsveç "yarının pazarlarını" yaratmak için daha hazırlıklı olarak ortaya çıkarken Yunanistan, Meksika, Türkiye ve Slovak Cumhuriyeti daha az hazırlıklıdır.'''' deniliyor.
Türkiye''de yüksek öğretimde kalitenin düşmesi de, gerek aileleri ve gerekse gençleri daha iyi bir eğitim için Batı''ya göçe zorluyor.
Sonuç; Türkiye''nin en büyük kozu olan genç nüfus, ideolojik amaçlı olarak ve iktidarın bekası için kullanıldı.