Üniversiteler elden gidiyor!

Türkiye'de terörizm karşısında tam anlamıyla bir mücadele verilmemektedir. Medyanın büyük bir bölümüne bakarsak Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin gibi noktalar PKK'lılardan temizlenirse terör bitecekmiş gibi bir algı oluşturuluyor. Ancak sorun tam da bu noktada başlıyor. Çözüm sürecinde şehirlere inen teröristler buzdağının sadece görünen kısmı. Örgütün ve arkasındaki güçlerin asıl meselesi; devletin işleyişini sinsice ele geçirip, sistemin değişmez bir oyuncusu olmak... Ve böylece Irak'ın kuzeyinde oluşturulan derme çatma yapı ve Suriye'nin kuzeyindeki PYD üzerinden kurgulanan kanton hayaliyle daha yönetilebilir bir bölge kurabilmek. İşte bu yüzden Türkiye sadece terörü değil, terörizm meselesini çözmek zorunda.

Çünkü durum bir kısım medyanın ve kitle iletişim araçlarının gösterdiği gibi değil, çok daha vahim. Peki buzdağının öte yanında neler var?

Devlet kurumları, medya ve sinema camiası, sosyal medya, sivil toplum kuruluşları, sendikalar... En vahim tablo ise üniversitelerde yaşanıyor. Çok defa yazıldı, söylendi, konuşuldu ama etkili bir mücadele gelmiyor... Gelmediği gibi kampüslerde her geçen gün PKK kaynaklı yüzlerce olay patlak veriyor. Örneğin dün birçok üniversitede Öcalan'ın Kenya'da yakalandığı tarih olan 15 Şubat dolayısıyla eylemler yapıldı. Daha önce onlarca PKK kaynaklı olayın yaşandığı Ankara Üniversitesi'nde 15 kişi gözaltına alındı. Öğrencilerin yanında akademisyenlerin onları savunuyor olması da dikkat çekiciydi. Muhtemelen kısa bir ifadeden sonra hepsi serbest kalacak. Tutuklansalar da 1 ay sonra bir şekilde çıkmayı başarıyorlar!

PKK'nın gençlik yapılanması olan YDG-H'nin sözde Türkiye sorumlusunun itirafları kampüslerin nasıl eleman devşirme merkezleri haline geldiğini kanıtlıyor. Güvenlik güçleri tarafından yakalanan YDG-H sorumlusu, Fırat Üniversitesi'nde okurken örgütle tanıştığını ve daha sonrasında okulu tamamen bırakarak Kandil'de eğitim aldığını açıklıyor. Tıpkı yüzlerce üniversiteli gibi...

Peki ya okulu bırakmayanlar? Daha da ileriye taşıyalım. Üniversitede rahat bir şekilde akademisyen olanlar... Haklarında tek bir hukuki süreç yaşamadan, açık bir şekilde PKK propagandası yaparak ders işleyebiliyorlar. Deşifre oldukları an "Düşünce özgürlüğü ve Özerk üniversite..." diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Anayasa onların, devlet onların, sistem onların... Öyle diyorlar. Yoksa bu kadar cesaretli olabilmeleri ne mümkün. Güvendikleri merkezler, güvendikleri unsurlar onları koruyor, kolluyor.

***

ABD, terörle mücadele yöntemi olarak eleştirilebilir olsa da sorunu kökten çözdü. Türkiye'de ise bir örgüt mensubuysanız elinize silah alıp, örgüt adına insan öldürmedikten sonra kolay kolay ceza almıyor, toplumda tepki görmüyorsunuz. Aksine, çok sayıda yandaşınız, Meclis'te vekiliniz oluyor. "Silah bırakıyorum" denildiği an yolunuza güller seriliyor, seyyar mahkemeler kurulup, anında beraat kararı çıkıyor.

Türkiye'deki terör gerçeği şehirlerdeki çatışma ortamı ile sınırlandırılmaya devam edilirse, yanı başımızdaki devasa tehlike bizi yutar. Eğer terörle mücadele konusunda samimi olunacaksa ve terörizm meselesi asgari düzeye çekilmek isteniyorsa tüm alanlarda etkin bir mücadele stratejisi geliştirilmek zorunda.

Bunun başlangıcı da üniversitelerden olmalı... Geleceğimiz zehirleniyor, gençlerimiz huzur içinde okullarına gidemiyor. Kampüsler son derece gergin... Her an topluma yayılabilecek bir patlama potansiyeli taşıyorlar.

Vakit, afaki konuşma, olayları saptırma vakti değil, terörizmle mücadele vaktidir.

Yazarın Diğer Yazıları