Umreden dönen yolcu THY’den dansöz talep etti
Şşşşşt, bir dakika ama... Öyle vay bilmem ne diye sözlü taarruz başlatmayın hemen...
Ayıplamayın, kınamayın...
Behzat Karaçay’ın Türk Hava Yolları’na “dansöz” sırf o da değil; bir de üzerine “meyhane” talebini ilettiği şu e-postayı bir okuyun önce, anlayın... Ondan sonra hükme varın; talep edene mi bakmalı, yoksa ettirene mi!
Bizi aldatan bizden değildir
10 Mart 2012 tarihinde, THY’nin TK 99 sefer sayılı uçağı ile Medine’den İstanbul’a uçan Karaçay’ın, hostesten Yeniçağ istemesiyle başlayan macerası, kendi kaleminden aynen şöyle:
“Hostesler gazete servisi yaparken, ülkemden 22 gün uzakta olmanın hasreti ile, adam gibi muhabirlerin verdiği haberleri ve adam gibi yazı yazan, kalemini köşesini satmamış yazarları olan Yeniçağ gazetesini istedim. Hostes hanım Yeniçağ gazetesi olmadığını söyledi. Nedeni ise talep yokmuş!
Son dinin peygamberi olan Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin “Bizi aldatan bizden değildir” hadisi şerifini bilmem duydunuz mu? Şimdi siz “talep yok” sözü ile Müslümanları aldatmaya çalıştığınıza göre, “Bizi aldatan bizden değildir” hadisi şerifini ölçü, kıstas alırsak sizler kimden olmuş oluyorsunuz?
Hac’dan ve Umre’den dönen insanlar yarı çıplak kadın resimleri ile dolu yandaş medyanın gazetesi olan Günaydın (Günaydın eki veren Sabah gazetesini kast ediyor olmalı) gazetesi mi talep ediyorlar? (Bu gazeteden sanıyorum onlarca vardı.)
Aslında Hac’dan ve Umre’den dönenler için uçağınızın bir köşesine bir meyhane ve birkaç tane de dansöz koysanız bence daha iyi olur. Çünkü Hac’dan ve Umre’den dönenler meyhaneyi ve dansözleri özlemiş ve talep etmiş olabilirler.
Bir dahaki sefere ben de uçakta meyhane ve birkaç tane dansöz talep ediyorum. Lütfen bu talebimi karşılayınız!”
Karaçay’ın “talep ettiği” gazetenin “talep yok” gerekçesiyle kendisine verilmemesi üzerine 27 Mart 2010 günü THY’ye gönderdiği bu e-posta’ya kurumun verdiği cevap şöyle:
“Sayın Karaçay,
27 Mart 2012 tarihli e-maliniz ünitemize ulaşmıştır. Türk Hava Yolları olarak amacımız, hizmetin her kademesinde siz değerli yolcularımıza daima en iyi hizmeti vermektir. Tespit edilen eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi amacıyla gerekli uygulamaların gerçekleştirilmesi doğrultusunda bizlere iletilen hususlar ilgili birimlerimize aktarılmakta ve şikâyet konularının yinelenmemesi yönünde, koşullar elverdiğince önlemler alınmaktadır. Değerli görüşlerinizin, iş süreçlerimizi ve hizmet kalitemizi daha da geliştirmek için yol gösterici olduğunu, bu yönde de ünitemize ilettiğiniz görüş ve tespitlerinizin bizler için çok değerli olduğunu belirtmek isteriz. Mesajınıza konu teşkil eden hususa ilişkin olarak, uçaklarımıza yüklenen ve CIP salonlarında bulunan gazetelerin, stantlarımızdan elde edilen istatistikler doğrultusunda yolcu taleplerine göre yapılmakta olduğunu belirtir bu yöndeki önerinizin değerlendirmeye alındığını iletiriz. Havayolumuzun bugünkü başarısına ulaşmasında güçlü etkenlerden biri olan yolcularımızın desteğini hep hissetmeyi arzuluyor ve çağdaş bir yaklaşımla en iyiyi vermeyi hedefliyoruz. Görüşlerinizi bizlere iletme nezaketini gösterdiğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarız.”
Kibarca “siz talep etmeye devam edin, belki kırmızı kar yağınca” diyor THY ilgilileri.
Ee hani “müşteri” velinimetti!
Hemen hemen iki yıl oldu, THY Yeniçağ’ı “talep edilmeyen gazete” ilan edeli. Bu iki yıl içinde okurlarımızın sadece bizim üzerimizden aktardığı talepleri üst üste koysalar buradan o sokmadıkları uçaklarına yol olurdu! Ama en ironiği, THY Yönetim Kurulu Başkanı’nın “Gelin THY’yi biz size tanıtalım, siz de okurunuza” davetiydi. Talep edilmeyen gazetenin, olmayan okuruna tanıtılmak arzusu size de hayli garip gelmedi mi!
“Ben bu gazeteyi talep ediyorum” diyen yolcuya “talep yok” demek o yolcuyu yok saymak demektir... Yolcunuzun talebini “yok” sayarsanız, talep “yok olur” elbette...
İyi de yolcudan gelen talebi yok saydığınıza göre, muhalif olmayan, sayfalarından yağ damlayan gazetelerin servisini kimin talebine göre gerçekleştiriyorsunuz acaba; kimin arzusuyla!
Bu yolcular buharlaştı mı
Bu fotoğraf THY’nin “Yeniçağ talep edilmiyor” dediği uçaklarından birinde çekildi. Bizim kurguladığımız bir mizansen filan da değil ha... Foto muhabiri Ali Atmaca’nın çektiği fotoğraf, 8 Temmuz 2009 tarihinde Anadolu Ajansı tarafından servis edildi. Bu insanlar buharlaştı mı, yahut “hayalet yolcu” mu ki, THY göremiyor taleplerini?
İbrahim Şahin biraz tarih okusun
İnternetten topladığı yalan yanlış bilgilerle tarihçilik yapanları TRT’de tarihçi diye konuşturan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin; birazcık Fransız yazar Pierre Loti okumalı. Örneğin ‘Can Çekişen Türkiye-1914’ü... ‘Kemalizme sövmeyeni dövüyorlar!’ diyen o kadını tarihçi yapan İbrahim Bey! Bugün Kemalizme sövenler sizi mutlu edebilir ama biliniz ki bunların dedeleri dün de Osmanlı’ya sövüyorlardı.
O Yahudi kadar olamayanlar
1912 Ekim’inde Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Karadağ birleşerek Avrupa’nın desteğiyle Osmanlı topraklarına saldırıyor. Balkanlarda yüz binlerce sivil Türk katlediliyor. Devleti yöneten padişahçı Hürriyet ve İtilaf Partisi çaresiz. Avrupalılar; Türklerin elinden Anadolu’yu bile alarak onları sürmeyi açık açık konuşuyorlar. Böyle bir ortamda bu milletin onurunu koruyanlardan birisi Pierre Loti. Ona; 1912 sonlarında bir Yahudi şöyle bir mektup yolluyor: ‘Hz. İsa adına işkencelere uğrayan binlerce İspanyol Yahudi’sinin Türkiye’ye göç etmiş olduklarını ve burada kimsenin onları rahatsız etmediğini herkes biliyor. (...) Maalesef gereği kadar tanınmamış olan bu şerefli milletin varlığını vazgeçilmez bir hale getiren sebeplerin hepsini yüksek sesle söyleyiniz. Kendi isteğinizle oralarda oturmuş olan siz, ruhunuzun irade, iman, iyilik, doğruluk, yiğitlik ve rahatlık yönlerinden ne kadar tatmin edilmiş olduğunuzu söyleyiniz. (...)Yıllardır İstanbul’dan ayrılmış bulunuyorum. (...) O zamanlar bilmiyordum ki Türkler arasında yaşayanlar, onları hayatları boyunca severler.’
Avrupa basınının barbar-soykırımcı dediği Türklere; bu milleti tanıyan bir Yahudi böyle diyor. Aynı olumlu duyguları bu milletin bazı evladı kendi milleti için bugün dile getirebiliyor mu? Ne gezer? Öyle diyeni hemen faşistlikle suçlayıp susturuyorlar.
(...) Bu milletin yayın kuruluşunda niçin bunun gibi bilgiler öne çıkartılmaz?
Ne dersiniz Sayın İbrahim Şahin, yoksa siz de Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi Türk olmaktan utanç mı duyuyorsunuz?
Rıza Zelyut / Güneş
O bildiriyi neden imzaladınız?..
Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı bu kararlar, daha sonra dönemin seçilmiş meşru hükümetinin bütün üyelerinin imzasıyla yürürlüğe konuldu. İmzalayanlar arasında bugünün Cumhurbaşkanı da var. Şimdi gerek savcıların gerekse TBMM’nin, o dönemin MGK üyelerine ve yaşayan bütün bakanlarına şu soruyu sorması gerekmez mi?
A) O bildiriyi neden imzaladınız?
B) İmzaladığınız yetmiyordu da bir de niye uygulama kararları çıkarıp onları da yürürlüğe soktunuz?
Dört şıktan biri olabilir:
a) Askerden korktuk, onun için imzaladık.
b) Seçimlere kadar durumu idare etmek istedik.
c) Koltuk tatlı geldiği için.
d) Hiçbiri.
Eğer hiçbiri ise de ne?
Aradan 15 yıl geçtikten sonra bugün bazılarının ortaya çıkıp nutuklar attığını görünce, bu soruların cevabını siz de merak etmiyor musunuz?
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
“Cadı avı”
28 Şubat soruşturması asla 28 Şubatvari bir cadı avına dönmemelidir.
Asla intikamcı bir mekanizmayı andırmamalıdır.
Suç işleyenler ile kabahat işleyenler arasındaki çizgi dikkatle çizilmelidir. Aksi halde bu soruşturma da otoriter bir dalgayı besler, yeni bir iktidar aracı haline döner.
Son yıllarda Türkiye buna benzer durumlar yaşadı ve yaşıyor.
Umarız gerekli dersler alınmıştır...
Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak
Program kolay sen paradan haber ver!
Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu: “Çetin Doğan ve avukatları ilk günden itibaren kamuoyunu yanıltmak için doğru olmayan bilgileri dolaşıma soktu, gazetecileri de aldattı” deyince, Çetin Doğan’ın avukatlarından Hüseyin Ersöz’le konuşmuş, kendisinden:
“Mehmet Baransu’yla istediği bir kanalda karşılıklı tartışmaya hazırım” cevabını almıştık...
Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge” programı yapımcısı Mine Özbek önceki gün Baransu’yu arayarak Ersöz’le tartışmaya davet ediyor. Baransu bazı koşulları olduğunu söylüyor. Bu koşulların başında katılım ücreti geliyor. Konuşma o noktada bitiyor...
Melih Aşık / Milliyet