Ülkücüler ve madenciler
Dışa bağımlı olduğumuz doğal gaz hayatımıza kolaylıklar getirse de kömürü tamamen hayatımızdan çıkarmamız imkansız. Isınmak için olmasa da eş-dost ile mangal keyfi yaparken kömürden vazgeçemiyoruz. Enerjinin ve keyfin yanında aslında kömür emektir. Yüzlerce, binlerce yılın birikimini yer yüzüne çıkarırken harcanan olağanüstü emekten dolayı madencilere, gerekli önlemler alınmadığı için sık sık ölümle karşılaşan maden işçilerine sevgi ve saygımızın yanında garipsenmeyecek vicdan sızısı hissederiz. Madenci denince, kömür denince aklımıza önce grizu patlamasıyla beraber elleri, yüzleri kömür tozundan simsiyah olmuş insanların elemle parlayan gözleri gelir. Yüzlerce metre derinlikteki galerilerden çıkıp sabunla yıkanıp tertemiz olsalar da soludukları hava yüzünden çoğunun ciğerleri kurum bağlamıştır. Maden kazaları gibi aksiliklerin yanında solunum yetmezliği sebebiyle hastalıklar peşlerini bırakmadığı için, emekli olmadan genç yaşta göçüp giderler.
Alın teri, emek, kan, gözyaşıyla bütünleşen bizim ülkücülerle madenciler arasındaki benzerlik ve hatta bütünleşme bir taraftan yüreğimi burkarken, diğer taraftan karşılaştıkları haksızlıklar yüzünden hiçbir zaman fişten çıkarmadığım vicdanım sızlar. Şarjı bitmiş, bataryası zayıflamışlara inat çıkardıkları kömürü kullanmasam da madencilere için için ağlarım. Her birini yakından takip edip, taşıdığımız ortak kimlik ve şahsiyet adına ülkücüler için dertlenirim.
Madenci yaşlanamadığı, emekli olamadığı için “eski madenci” deyimi kullanılmaz. Kaderi olan kömür tozu son nefesine kadar takip eder onu. Basının ve siyasetin literatürüne “eski” ve “yeni” ekleriyle giren ülkücüler için bu “eski” tanımı yapılan en büyük haksızlıktır. Ülkücünün eskisi, yenisi olmaz. İnandığı, yaşadığı davanın cevheri ciğerinden ayrılmadığı sürece ülkücüdür. Bırakıp terk ettiği gün silahını, üniformasını ve kimliğini bırakıp terhis olan asker gibi artık başka bir kimliğe bürünmüştür. Eski yakıştırması yapılamayacağı gibi emekli de denmez ona. Ülkü sıcaklığını, dava samimiyetini son nefesine kadar yaşayanlar genci ihtiyarı ve kaybetmedikleri heyecan ile ülkücülüklerini sürdürürler. Merhum Türkeş, ömür boyu koşulan maratona benzetirdi ülkücülüğü. Nefesini ayarlayamayan, mücadele azmini yitirerek koşuyu terk edenlerin ülkücülükten de sıyrıldığını ifade ederdi. Kömürden, madenden başlayıp da ülkücülük dersi vermek gibi bir niyetim yok. 12 Eylül’de yapılacak referandum öncesi korsan maden sahiplerinin rantiye galerilerine madencileri, yani ülkücüleri sokmalarına içerliyorum. Korsan maden sahipleri için madencinin hiçbir değeri yoktur. Amaçları daha fazla kömür çıkartıp paraya çevirmek olduğu için maden işçisine sigorta yapmazlar. Biriken gazın grizu patlamasına sebebiyet vereceğini bile bile önlem almak için yatırım yapmazlar. Ağzı, boğazı, ciğerleri kurum bağlayıp hastalanan maden işçisinin ilaç parasını bile vermezler. Hastalanır çalışamazsa, ölürse, ekmeğe muhtaç bekleyen diğer işçiler devreye girer ve kömür üretimi devam eder.
Tayyip Erdoğan tuzaklarla dolu anayasa değişikliğini gerçekleştirememe korkusuyla beslenip büyüdüğü 12 Eylül galerisine madenci olarak ülkücüleri sürmeye kalkışıyor. Emektar insan ülkücüler ne de olsa. Kan, göz yaşı ve alın teri birbirine karışmış, Mamak zindanlarında işkence ile moraran vücutlarında inançla parlayan gözlerin sahibi ülkücülere gözünü dikti. Timsah gözyaşlarıyla aldatıp, kandırmaya çalıştığı ülkücülerden AKP lokomotifine kömür taşımasını istiyor. Bir çoğu otuz yıl önce yaşadıkları ağır travmanın izlerini halen taşıdığı için, 12 Eylül’den hesap sorma adına Recep Bey’in lokomotifine kömür taşıdığının farkında bile değil. Evet ile hayır arasındaki samimiyeti sorgulamadan, timsah gözyaşı döktü diye vagonlara kömür atıyor. Elleri, yüzleri isten, tozdan kararıyor. Recep Bey’in galerisinde ciğerleri kurum bağlıyor. 13 Eylül’de banyo yapıp kıyafetlerini değiştirseler de akıllarda elleri, yüzleri, kömür karalı gözleri hüzünden parlayan madenci fotoğrafı kalacak. Üstelik ciğerlerine yerleşen kurum rahatsız edecek onları, belki de hastalanacaklar. Ve öyle hatırlanacaklar...
Kimse darılıp kızmasın. Bu arada üslubunu bozmasın. Birilerine kara çalmasın. Recep Bey’in bütün madenleri ABD ve AB ülkelerine sattığını unutmayın. Anayasa paketindeki 12 Eylül madeni de yerli değil. O galeriye inanmak, vagonlara kömür doldurarak AKP lokomotifine taşımak demek, kömür karasına bulanmak, kirlenmek ve öyle hatırlanmak demektir.
Unutmayınız ki cehenneme giden bütün yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Ben yine de seviyorum madencileri, ülkücüleri, onların kömür karası gözlerini...