Uğur Mumcu’ya veremediği cevap bu yazıda gizli

Uğur Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi’nde beraber çalıştıkları yıllarda defalarca sormuş Cengiz Çandar’a:
“Filistin kamplarında olduğunu yazıp duruyorsun. Ben inceledim, sen orada kamplara bile gitmemişsin. Beyrut’ta lüks otellerde keyif çatmışsın, bize de kamplarda nasıl eğitim yaptığın yalanlarını yutturmuşsun, yalan mı?”
Cevap:
- ...!
Mumcu’nun sağlığında duyamadığı “o cevap” Çandar’ın dünkü yazısının satır aralarında saklı. Radikal’deki köşesinde dün “Beyrut’tan bildiren” Çandar şu anekdotu paylaşıyor okuyucusuyla:
“İki Türk genç adam, ‘Beyrut’a niçin gittiğimi’ sordular bana; “Gezmeye mi?” Niye gidiyordum?
“Benim Beyrut’a gitmem olağandır. Niçin gittiğim sorulmaz. Ömrüm geçti orada. Asıl siz niçin gidiyorsunuz” diye soruyu soruyla cevapladım.”
“40 yıl önce” Filistin’de değil, tıpkı Mumcu’nun dediği gibi Beyrut’taymış yani...
Üstelik “tıpkı” Mumcu’nun tasvirindeki gibi geçmiş günleri.
Arkadaşlarının Nahr El Bared kampında, İsrail bombalarının hedefi olarak birer birer can verdiği o yıllarda Çandar ne yapmış biliyor musunuz Beyrut’ta?
Feyruz’u keşfetmiş mesela!
Lübnanlı şarkıcıyı hayranlıkla anlatırken “1970’lerde Filistin ve Kudüs için söylediği şiirsel sözlü şarkılarına bakılırsa, ona “Feyruz Filistin’dir” denilebilirdi” yazmış bir ara.
Eeee Çandar’ın Orta Doğu’dan “Avrupa aktarmalı” Amerika yolculuğuna “anti-emperyalizm” denebildiyse yıllarca; 1971 yılında Londra, Paris ve New York’un kapılarını sonuna kadar açtığı Feyruz’a da “Filistin” denilebilir pekala!




TESEV’ci Star yazarı Türkiye’yi nasıl dönüştürdüklerini itiraf etti:

Soros olmasaydı yapamazdık

Yandaş medyanın “sırf Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirebilmek uğruna TESEV’i harcamasına” pek bozulduğu anlaşılan Star yazarı Mensur Akgün “bu ülkede insan haklarını savunmayı, demokratikleşme talebini, Kürt sorununun çözümünü istemeyi, Kıbrıs’ta Türk tarafının haklarını koruyan adil bir çözüm için çalışmayı ayıp sayanlar”a kendisinin de üyesi olduğu bu “sivil toplum kuruluşu” hakkında bazı bilgiler vermiş:
“O kötü belledikleri TESEV Türkiye’de ilk defa Annan Planı’nı “Sarı Kız” zamanında savunan ve risk alan kurumdu. O kötü TESEV ilk kez kapsamlı bir şekilde Türkiye demokrasisinin eksiklikleri üstünde çalışmıştı. Yine o kötü TESEV askerin demokratik denetimine destek olmak amacıyla kitaplar yayınlamış, derin devletin hedefi olmuştu.
Bunları da TESEV varsayımları ile lanetledikleri, ama aslında Türkiye’nin demokratikleşmesine, AB üyesi olmasına katkıda bulunmaya çalışan Açık Toplum Vakfı’nın, yanı Soros’un desteği ile yapmıştı. İş dünyasından da, başka kaynaklardan da destek almıştı. Ancak Soros’un desteği olmasaydı TESEV bu kadar büyük ve tarihe geçmeye aday işler yapamazdı.”

***


Eksiği var fazlası yok Akgün’ün yazdıklarının.
Gelin TESEV ve desteğini şükranla yad ettiği Soros hakkındaki eksikleri de biz tamamlayalım:
Ne yapıyordu Soros?
Vakıflar ağı aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarına para akıtıyordu.
Peki bu kuruluşlar bu paralarla ne yapıyordu?
Kamuoyu oluşturuyordu!
Ne için?
Emperyalizmin ülkeleri sömürgeleştirirken kullandığı dayatmaları sorgulamadan kabullenmeleri için!
Kabullenince ne oluyordu peki?
1998’de Slovakya’da, 1999’da Hırvatistan’da, 2000’de Sırbistan’da, 2003’te Gürcistan’da, 2004’te Ukrayna’da ne olduysa o;
DARBE!
Yabancı vakıflar Türkiye’ye bir yılda 40 milyar doları, sarı saçının mavi gözünün aşkına hibe etmediler herhalde!
Dünyanın en örgütlü “darbe çetesi”nin “demokrasi havariliği” yaptığına kanıveren arkadaşlar sorum size:
CHP’li İsa Gök’ün dediği gibi “CIA’nın üniversite ve vakıflara açıktan para ödeyerek, kendi kamuoyunu oluşturmayı amaçlayan raporlar hazırlatması’nın yardımseverlik olduğuna inanmak safdillik olmaz mı?”




John Wayne yaşıyor olsa intihar ederdi

Duyduk duymadık demeyin... Fehmi Koru bir “kovboy” muş!
Evet evet;
Hani şu “gölgesinden hızlı silah çeken Red Kit” gibi; adaletsizliğin amansız düşmanıymış. Yanlış okumuyorsunuz, kendisi aynen şöyle demiş dün Taha Kıvanç kod adıyla yazdığı yazıda:
“Kovboy tarafım, bana adaletli yazılar yazdırdı...”
Hatta nasıl “mikemmel” bir varlık olduğunu ispat için olmalı Skylife dergisinden alıntıladığı “Kovboyluk Raconu”nu da aktarmış: “Kovboy hiçbir zaman adaletsiz bir üstünlüğü kullanmaz. Kovboy asla ihanet etmez. Kovboy daima doğruyu söyler. Kovboy küçük çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara daima nazik ve saygılı davranır. Kovboy ırkçı ve dini müsamahasızlıktan uzaktır.. Kovboy temiz bir insandır. Kovboy yurtseverdir.”
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü... Biz o “ırkçı olmayan” kovboyun Kızılderilileri nasıl katlettiğini bilmiyor muyuz sanki. Sen “hayvan” deyince “Rintintin” ile “Düldül”ü anlıyorsun galiba. Bu “kovboylar” buffolaları kibar kibar okşayarak mı avlıyorlar?
Tamam “emperyalizmin figüratif hali” olarak kabul edersek sen de “kovboy” olabilirsin pekala ama...
Şöyle bir bak TRT’nin “Politik Açılım”dan hemen önce yayımladığı “kovboy üzerinden Amerikan güzellemesi” yapılan “Western” yapımlarına: John Wayne, Gary Cooper, Charles Bronson, Clint Eastwood, Paul Newman, Robert Redford...
Baktın mı?
Tamam dön şimdi bir de aynaya bak!
Aman diyeyim, bir daha yanılıp da “kovboyum” filan yazma da, millet gülmesin haline!



BASINDAN SEÇMELER


Molla rejimi kurmaya soyunanlar için liyakat testi

Bakara Suresi’ni 288. ayete kadar okudunuz mu!

Tarihi olaydır; mutlaka okumuşsunuzdur:
Mustafa Kemal, kurulacak devletin şeklini belirlemek için her kesiminden temsilcilerle görüşürken; sıra, mollalara, şeyhlere ve din büyüğü geçinen kişilere gelir.
Bunlara haber gönderip, kendileriyle bu konuyu görüşeceğini, ancak toplantıya katılacak herkesin Bakara suresini 288’inci ayetine kadar okumalarını rica eder.
Toplantı günü kürsüye çıkar ve sorar:
“Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288’e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara’yı 288’e kadar?”
Salondaki bütün eller havaya kalkar.
Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:
“Beyler... İşte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması budur: Hepinizin 288’e kadar okuduğunuzu ifade ettiğiniz Bakara suresi... Sadece 286 ayettir.”

***


Dün Hürriyet Gazetesi manşetine taşımış:
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Doğu ve Güneydoğu illerinde toplumda sözü geçen, saygınlığı olan “mele” (molla) denilen kişilerin, sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını belirtmiş...
“Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülük denetiminde yararlanmak istiyoruz” demiş...

***


Kendilerini “hoca” olarak tanıtan ve halka Türkiye Cumhuriyeti kanunları yerine şeriat kurallarına göre yaşamaları çağrısında bulunan bu mollalar, tüm bu faaliyetlerini artık “resmi sıfatla” yapabilecekler!
Yani “laik” bir ülkede, laiklik karşıtı faaliyetlerini “devlet memuru” olarak sürdürebilecekler...

***


Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan tek ricam var:
Tablo ortada; atı almış, Üsküdar’ı geçmişsiniz de...
Acaba yapacağınız sınavda bu mollalara, Atatürk’ün sorduğu o basit soruyu sorar mısınız?
“Bakara suresi kaç ayet?”
Bakalım kaçı bilecek?
Mustafa Mutlu / Vatan




Benim tatlı medyam

Türkiye’de sadece 8 tutuklu gazeteci bulunduğunu rapor eden Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ)’ne göre Balbay, Özkan ve Odatv mensupları gazeteci değil!

Ciddiyetsizlik mi dersiniz, siyaset mi, ahlaksızlık mı? Her üç özelliği artık Batı’nın kurumlarında yanyana görmek mümkün...
Gazetecileri Koruma Komitesi CPJ (Commitee to Protect Journalists), dünyada basın çevrelerinin güvenerek izlediği uluslararası kuruluşlardan biri...
Merkezi New York’ta olan Komite 2011 raporunu geçen hafta yayınladı. Raporda gazeteci tutuklayan ülkeler sıralamasında 42 tutuklu ile birinci İran, ikinci sırada 28 tutuklu ile Eritre üçüncü sırada ise 27 tutuklama ile Çin yer alıyor...
Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı 8 imiş. Üstelik komitenin bir üyesi Türkiye’ye gelip durumu soruşturmuş. Ve 8 gazeteci dışındakilerin gazetecilik dışı suçlardan hapsolduğuna hükmetmiş. Komiteye göre 8 gazeteci:
Barış Açıkel, Ahmet Birsin, Bedri Adanır, Hamdiye Çiftçi, Ozan Kılınç, Ahmet Şık, Nedim Şener... Ne OdaTV mensuplarından bahis var ne Balbay, Özkan ve diğerlerinden. Komite TGC, TGS gibi meslek örgütleriyle görüşse 60’ın üzerinde tutuklu olduğunu öğrenecek. Ama bir çapraz soruşturmaya zahmet etmemiş. Yandaşlığa soyunmuş...
Melih Aşık / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları