Üfürdükleriyle kalıyorlar

2002 seçimlerinde medyanın ‘yüzde 40’la iktidara gelecek’ dediği İsmail Cem, yüzde 1.15’te kalıp sandığa gömülürken, “Muhtar bile olamaz” dedikleri Tayyip Erdoğan’ın AKP’si yüzde 34.28’le iktidar olmuştu
Daha dün bir bugün iki... Manşetlere bakılırsa, seçmen şimdiden kararını vermiş...
Bugüne kadarki tercihlerine bakıldığında, aylarca her nevi “güdüleyen”e maruz kaldıktan sonra gittiği sandık başında dahi, ’Ya şundadır ya bunda helvacının kızında...’ dediği şüphesiyle yaklaşılan seçmen hem de!..
Hani şu, hangisine sorsanız ’AKP’ye oy vermedim’ diyen ama sandık açıldığında zuhur eden ’yüzde 47’de rolü olmama ihtimali ’0’ olan seçmen!..
‘Adı bile yetti’ hikayesi
Tarihi günler yaşıyoruz;
Bir tarafta onca bulgura, kömüre, nohuta, beyaz eşyaya... Diğer tarafta işsizliğine, yoksulluğuna, aç-açıklığına... Beride ağıtlarla kaldırdığı şehit cenazelerine... Az ötede horlanmasına, azarlanmasına, aşağılanmasına, anasını da alıp alıp gitmelerine... Bunca “güdüleyen”e rağmen, ne yapacağı en öngörülemez “kitle”, rengini belli etmiş!..
Yüzde 32,3’ü “Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olması durumunda oyum CHP’ye” demiş... Hatta yüzde 31’i “Mutlaka veririm” diye taahhütte bile bulunmuş...
“Kılıçdaroğlu seçmenin üzerinde ’güç algısı’ oluşturarak AKP muhaliflerinin ve kararsızların birleştiği ortak adres oluyor”muş.
Kılıçdaroğlu adı bile yetmiş!
Bu ankete katılan 3 bin 603 seçmen ile 2002 Eylül ve Ekim’inde yapılan anketlere katılan seçmen aynı modelse;
“Naaanay, naaanay, naaanay, naaanay...”
2002’de de İsmail Cem’in adı bile yetmişti hatırlarsanız! “Lider Cem”di...
Hem de bugünkü gibi yüzde 32 filan da değil, yüzde 40’la geliyordu! “Yataktaki Ecevit”le olmazdı ama “ayaktaki Cem”le iktidara yürüyecekti “sol”! Zaten “herşey sol için”di; kendileri için birşey istiyorlarsa ne olsunlardı!..
Bir “kaset” uyduramamış olacaklar ki; dönüştüremedikleri DSP’yi işte bu senaryolarla aralarında “bölüştürmeye” kalkıştılar!
Başarılı da oldular; İktidardaki DSP’den ’iktidara gelmek üzere’ ayrılanlar alkış kıyamet “Yeni Türkiye” partisini kurdular.
Hemen belirtelim, medyanın Kılıçdaroğlu’na teveccühünün en büyük gerekçesi CHP’yi “yeni Türkiye”nin partisi yapacağı umudu! Tesadüf müdür?!
Gözleri de şehlaymış
O gün Derviş destekli Cem - Özkan ikilisi ve peşlerinden gelenler Başbakan olmak için, Başbakan’ı hasta yatağında “tek başına” bıraktılar... Kocasının şehlalığını ancak iflas ettikten sonra gören kırk yıllık “eş”e benziyorlardı. Tıpkı, eve her gün eli kolu hediye paketleriyle dolu olarak gelen kocasını, yıllarca kapıda kucağına atlayarak karşılayan o kadın gibiydiler...
Bugün CHP’de, Baykal’ın “yüzlerine bakmaya dahi” tahammül edemeyeceği mesajını verdiği operasyonel teşekkül de, iflas haberini alınca, kapı ziline verdiği tepki değişen, adımları yavaşlayan, sımsıkı sarılan kolları gevşeyen ve en sonunda, ’Bey senin bir gözün şaşı galiba’ diyen o kadından çok mu farklı sanki? Hesap uzmanı devşirilerek şirketin batırılacağı sinyalini aldıkları gün fark etmediler mi, yıllardır bakmalara doyamadıkları o gözlerin “şehlalığı”nı?
Hikayemize dönecek olursak, o koca puntolarla müjdelenen “Cem’in partisi” nin sonu ne olmuştu?
İlk seçimde yüzde 1.15!
Sonraki seçimde yüzde 0.32!
Sonra!.. Sonra kendi kendilerini fesh edip CHP’ye katıldılar!
Isıtıp ısıtıp aynı yemeği koyma önümüze diyeniniz olursa anlarım. Ama bu mahallenin “yöresel” tadı da bu.
Hem de “şefin kaleminden”, müessesenin spesyali olarak sunuyorlar ‘müşteriye’:
Sene 1998. Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Siirt’teki konuşması yüzünden 10 ay hapis cezasına çarptırılınca şef ocağın altını yaktı:
“Artık muhtar bile olamaz”
“Erdoğan’ın sonu geldi”
“Siyasi hayatı sona erdi”
Sonra? İlk seçimde “Başbakan” oldu “muhtar bile olamaz” dedikleri Erdoğan!
Hem de yüzde 34.28 oy alarak... Hem de yüzde 40’la iktidar dedikleri Cem’e karşı, onu sandığa gömerek!
( Ben halen CHP saflarında olan o eski YTP’li arkadaşların yerinde olsam, -tabii eğer kıdemli bölcülük gibi bir misyonla, gezici parti dönüştürücüsü olarak filan görevli değilsem- mevcut CHP kadrolarına hazin hikayemi anlatmak, tecrübelerimi paylaşmak, tarihi uyarımı yaparak bu vicdan yükünden kurtulmakta bir an tereddüt etmezdim! Tam zamanıdır.
Şarkıdaki gibi: Henüz vakit varken gülüm, bu şehir (hatta bu ülke) başına yıkılmadan...)
Egemen oğlan alerjisi
Hadi anketçilerin bir işi de “müşteri”nin istediği rüzgarı estirmek! Peki ya o “rüzgar”ın önünü açan medya! Bu organizasyon şemasında gazeteciye düşen görev “üfürükçülük” mü?
Toplumun inancını kullanıp ondan menfaat sağlamak... Geleceğini iğfal etmek; ki üfürme odalarında olmayan şey değildir ülkemizde!
3 Kasım seçimlerinden hemen önce Ecevit’in milleti nasıl uyandırmaya çalıştığını hatırlayın: “Sayın Derviş, erken seçimin zorunlu olduğunu işlerin kötüye gittiğini söylemeye başladı. Bunu yadırgadım. Çünkü, işler iyi gitmeye başlamıştı!..”
Aynısı Baykal için de geçerli değil mi?
Tam da “Başbakan” olabilme ihtimali konuşulmaya başlanmışken devreye giren “siyasetten el çektirme operasyonu”ndan sonra Baykal da şunu diyemez mi: “Sayın Sav işlerin kötü gittiği söylemeye başladı. Yadırgadım. Çünkü işler iyi gitmeye başlamıştı!”
Ecevit, bakmayın biz “Karaoğlan” diyoruz ama büyük resimde “Egemen oğlan”dır esasında; ABD’ye rağmen haşhaş eken, ABD’ye rağmen Kıbrıs’a giren.. Keza Baykal; bakmayın “Pensilvanya” mesajını eğip-bükerek yaptığı muhalefetin meşruiyetini kaybetmesi için çalışanlara, ABD’ye rağmen “tehlikenin adı”nı açıkça koyabilme cesaretini gösterebilmiştir son dönem politikalarıyla!
Söz ortaklıklarından açılmışken; ikisinin de “egemen oğlan” olmasının yanısıra, ikisi de “eli bol oğlan” değildir bizim medyanın anladığı manada! Rahşan Hanım’ın çayıyla kurabiyeleri, yahut Baykal’ın taze simitleri de pek kesmemiş olabilir Ankaralı gazetecileri!
“Üfürükçü” dediğin, nefesinin kuvvetini kendisine bahşedilen özel bir güce bağlar!
Bizim medyadaki üfürükçülerin soluk borusu nereye bağlı bu da önemli soru!
Buna kafa yorarken ileri - geri sardığım film şeridinden iki kareye takıldım.
İlki, kimi politikacı eskileriyle ilgili. Şimdi “CHP’yi bütünleştirmek”ten bahseden bu tipler, 2004 yılında benzer bir rüzgarla partiyi bölmüş, girdikleri ilk seçimde hüsrana uğramış, sonra da, son derece düşündürücü olan “Barzani oylarımızı böldü” feryadını basmışlardı... İkincisi odatv’den. Geçtiğimiz yıl Kılıçdaroğlu-Öymen kavgasının en hararetli günlerinde, psikolojik bir operasyondan söz ediyorlardı; Kemal Kılıçdaroğlu’nun alet edilebileceği psikolojik bir operasyondan!
Böyle devrimcilik olmaz
“Çıkıp Atatürk’ü suçlayarak (bu rejim değişmelidir) deyiverecek” olan birilerinin değirmenine su taşımakla, en azından “belli” olan niyetlerini görememekle suçluyorlardı Kılıçdaroğlu’nu. “Kürtler Şeyh Said İsyanına ağlatılacak. Aleviler Dersim Ayaklanmasına ağlatılacak.. Öyle ya, okumayan, araştırmayan, soru sormayan, kavramaya çalışmayan bir toplumu ancak duygularıyla etkileyebilirsiniz? Kılıçdaroğlu bu oyunu nasıl görmez? Feodalite var olduğu sürece Cumhuriyet devrimlerin yaşayamayacağını iyi bilen Atatürk bugün Kılıçdaroğlu’na ne derdi acaba? Sayın Kılıçdaroğlu, ağalara, şeyhlere yaslanarak devrimcilik olmaz.” diyorlardı!
Dün Ahmet Altan, Taraf’taki köşesinde “yeni CHP”ye başarılar diliyordu. Neden biliyor musunuz? “Eski rejimin tarihe karışmasını” sağlayabileceği için!
Taraf’ın, daha bir yıl önce hakkında yazılanları aktardığım Kılıçdaroğlu’nun şerefine yayımladığı aşağıdaki cümleler de tesadüf müdür: “Türkiye’nin değişimi, ”eski rejimin“ sona ermesi, yeni bir Türkiye’nin kurulması tarihî bir zorunluluk, bunlar CHP istese de istemese de olacak ama CHP isterse bütün bunlar daha çabuk ve daha kolay olur. CHP, şu son iki gündür bir ”yeniliği“ deli gibi özlediğini ortaya koydu.”
Bu kadar tesadüfü arka arkaya dizecek kadar nefesi kuvvetli kaç üfürükçü var medyada söyler misiniz!
Bayılıyorum bulmacalara; zihni açıyor...

Satıyorum saaaattt...
Hanımlar beyler, geleneksel politikacı satışı müzayedemize hoş geldiniz...
Bugünkü nadide parçamız, 1923 el yapımı, altı ok motifleriyle süslü, orijinal bronz kaide üzerinde lider figürü. “Günahımı vermem” fiyatıyla başlıyoruz... Satışa katıldığınızı göstermek için elinizdeki Türk bayraklarını kaldırıp, hepimizin göreceği şekilde sallamanızı rica ediyorum.
Gong çalmadan uyarıyorum... Herkesin gözü önündeki açık satış bittikten sonra, “Satışa ben de katıldım ama görmediniz, vay efendim dalgınlığıma gelmiş, bayrak sallamakta geç kalmışım” filan gibi ağlamayalım. Gongggg!
Evet, ilk bayrağı Kemal Bey sallıyor, hesap uzmanı olmasından belli zaten, bu fiyata lider figürü dünyanın hiçbir yerinde bulunmaz, kutluyoruz Kemal Bey’i... Yok mu arttıran? Evet, satışların duayeni Önder Bey de katıldı satışa, tebrikler Önder Bey, satıyorum saaa... Evvvet, Hakkı Süha Bey’in bayrağını görüyorum, biraz daha tempolu lütfen, evvvet arkalardan Haluk Bey’in bayrağı da kalktı, Muharrem Bey biraz canlı sallayalım lütfen, utanmayalım... Bayram Bey mi?
Evvvet, size de hayırlı bayramlar Bayram Bey, yok mu arttıran? Güldal Hanım mendil sallamanıza gerek yok efenim, gördük bayrağınızı... Mustafa Bey, başkalarının bayrağına müdahale etmeyelim lütfen, ister kaldırır ister kaldırmaz, size ne? Evvvet, Gürsel Bey’in bayrağını görüyorum... Cevdet Bey, Cevdet Bey! Satışçıların bayraklarını sakladığınız söyleniyor, yakışmıyor efenim, bırakın herkes özgür iradesiyle satışa katılsın!
Evvvet, Eşref Bey’in bayrağı da şeref verdi, satıyorum satıyorum saaa... Aaali Bey’in bayrağı kalktı, yok mu arttıran?
Sayın satışçılar... Ünlü koleksiyoner Recep Bey’in satışa telefonla katılmak istediği ve “Bunların parası yetmez, ben alayım” dediği belirtiliyor, oylarınıza sunuyorum, kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmemiştir... Evvvet, Kemal Bey’in bayrağını bir kez daha görüyorum, satıyorum, satıyorum, saaatttt-tım! Değerli basın mensupları, satış rekoru kırdığımızı gururla ifade etmek istiyorum...
Ver kızım 10’uncu yıl marşını hoparlöre... Cümleten hayırlı olsun.
l Yılmaz Özdil / Hürriyet

Medyanın ‘gölge’ adayı
“Kaset pususunu kim kurmuşsa”, açtıkları kapıdan “o oda” dan yürüdü! CHP (ve kendisi) için tarihi günde basın toplantısı yaptı ve soluğu “Hürriyet Ankara Bürosu”nda aldı. Gazete bunu “Manifestosunu Hürriyet’te açıkladı” tadında verdi: İsmini beyaz yazıp Hürriyet ve Manifesto kelimelerini siyahla vurgulayarak! Adaylığı için “Partimizin ve medyanın gösterdiği büyük destekten güç alarak” dedi, kafadan “medya”ya düğümü ilan etti. Kendi mi yazdı, biri mi söyletti, her neyse, ama “Halk” bir yana, “partisi” ile “medya- ”yı, hatta “Bir kısım medya”yı eş tuttu. “Medya desteğiyle siyaset, büyük medyadan icazet, medyaya esaret” zincirini kırabilecek cesaret ve dirayet sergilemedi. Tansu Çiller gibi “medya adayı” gölgesine sahip oldu! l Umur Talu / Habertürk

MİNİ YORUM
En gerici(!) manşet

Sabah Gazetesi, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladı kutlamasına ama on yıl geriden gelerek. Dünkü kutlama mesajının altına özenle düştükleri notta “81. yıl” yazıyordu. Bir anlık dikkatsizlik sonucu mu, yoksa Türkiye için son on yılın yaşanmamış sayılmasını istediklerinden mi bilinmez ama ister istemez, son derece “gerici(!)” bir görüntü sergilediler...

Yazarın Diğer Yazıları