“Ucube” istilasının yolunu açtılar
Güngör Uras’ın, bugünkü Medya Polemik’e de aldığımız yazısıyla Cumhuriyet gazetesinin manşeti pek hayırlı bir “pişti” oldu.
Uras, “KHK’lar halk için değil, yöneticilerin yetkisini arttırmak için çıkarılıyor” diyor ve yöntemi ifşa ediyordu ya;
“Sen kanuna uymuyorsan, kanun sana uysun!”
Cumhuriyet’in manşetine taşıdığı, “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarının Kanun Hükmünde Kararname ile lağvedilişi” haberi de tam bu misal!
Sessiz sedasız, yangından mal kaçırır gibi yapılan yeni düzenleme üniversiteden üye atamasını ortadan kaldırıyor.
Bu, liyakat mevzu bahis değilse, bakanın işaret ettiği yeri “aaaa burası kültür / tabiat mirası değil kiiii” deyip peşkeşe müsait yasal şartlara kavuşturacak sadakatli kadrolar yolda demektir!
Farkındayım, hani bir Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurullar hayatımıza direk dokunmadığı için çoğu kimsenin gündemine bile giremedi bu skandal... Ama desem ki “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları” da bu toprağın, tarihin, doğanın sağlığından sorumluydu aslında, o zaman az da olsa ilginizi çeker mi?
Ki, sandığınızdan çok hayatınızın içinde bu kurumlar da aslında; deden kalma, ahşapları oymalı, kakmalı, cumbalı dünya harikası evin yerini hala bir beton yığını almamışsa, işin sırrı onlardadır mutlaka!
Bu kurulların siyasallaşması demek;
“Tüp geçit yapacağım” diyen iktidar kendisine ayak bağı istemezse, Marmaray kazısında ortaya çıkan tarihi eserlerin “çöp” arabalarıyla bir meçhule yollanması demektir...
Bu kurulların sişyasallaşması demek;
Kaz Dağları’nın Bodrum’un yayla versiyonuna dönüşmesi demektir...
Bu kurulların siyasallaşması demek;
Öyle herhangi bir yere değil, Diyarbakır Kalesi’nin üzerine bir adet Şeyh Said ucubesi kondurulmasının yolunu açmak demektir...
Bu kurulların siyasallaşması demek;
Her karışından hala şehitlerimizin kemiklerinin fışkırdığı Çanakkale mevzilerine tur arabaları için katlı otopark filan yapılması demektir...
Yazın bir kenara; bizden
söylemesi...
Muhabir arkadaş Mars’taydı herhalde
Cumhuriyet’in Mahmut Oral imzalı haberi:
“AKP’nin sürekli eleştirilerin hedefine oturan “Kürt Açılımı” projesinin, Amerikan Dış Politikası Ulusal Komitesi’nin “PKK’yi silahsızlandırma, dağdan indirme ve toplumla bütünleştirme” raporuna dayandığı ortaya çıktı.”
“Açılım”ın yol haritasının CIA’cı David L. Philips ve Henri Barkey’in raporlarıyla çizildiğini bilmeyen bir tek sağır sultan kaldı sanıyorduk, bir de kimi gazeteciler varmış
meğer!
Yan yana dizmeye kalkışsak buradan Washington’a yol olacak kadar çok “Açılımın mimarı ABD” manşeti attığımız günlerde, başka bir gezende, mesela Mars’ta filan ikamet etmekteydiler herhalde!
Sormam şart:
“Ortaya çıktı” diyebilmek için bahse konu şeyin ortada olmaması, kayıp, gizli, saklı olması gerekmez mi?
Hiç değilse unutulmazdınız!
Kimse için “sözün bittiği yer” olmazdı o zaman; sözün delip geçtiği sokakları, meydanları izlerdik ekranlarda. Susukunluk sarmalı değil kulaklarımızı sağır edecek kadar güçlü bir gürültü kuşatırdı etrafımızı. Her yıl, her biriniz adına anma günleri düzenlenirdi. Her birinizin adı bir mücadele yemini olurdu ağızlarda. Kemiğe dayanmakla kalmayan, iç parçalayan testere gibi keserdi “ölüm haberi”niz değdiği yeri... “İntikam” eylemleri düzenlenirdi ve yakılan, yıkılan yerler “demokratik tepki zayiatı” sayılırdı. Sivil Toplum Kuruluşları ayağa kalkardı, “faillerinden hesap sorulsun” diye komisyonlar kurulurdu TBMM’de... Cenazelerinize gelenler “kandan besleniyorlar” diye suçlanmazdı muhakkak... Bırakın gözyaşlarının sansürlenmesini, atılan bölücü sloganlar, tahrik dolu konuşmalar “yasınızı ifade hürriyeti” kavlinden alkış bile alırdı! Şehitleri manşet yapmayalım diyenler, sizi sakız ederlerdi ağızlarına...
Velhasıl; şehitlerimiz değil de siz olsaydınız orada can veren; ne bu kadar çabuk unutulur, ne de unutturulurdunuz!
‘Bağımsız Kurum’ların bağımsızlıkları kaldırıldı
Torba kanunun satır aralarına sıkıştırılan madde ile 10 “Bağımsız Kurum”un bağımsızlıkları kaldırıldı:
1- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
2- Telekomünikasyon Kurumu,
3- Sermaye Piyasası
Kurulu,
4- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
5- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,
6- Kamu İhale Kurumu,
7- Rekabet Kurumu,
8- Şeker Kurumu,
9- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
10- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu.
Sayın okuyucularım, mahkemelerin, üniversitenin, silahlı kuvvetlerin bile Hükümete bağımlı hale getirilmesinden sonra bu 10 bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurula zaten gerek kalmamıştı. Karar vatana millete hayırlı olsun.
***
Kanun yapmanın bir tekniği, usulü vardır. Kanun halk için yapılır. Halk kanunu bilecek ki, kanuna uygun hareket edecek. Kanunda tek bir konu işlenir, kanun tek bir başlık altında yayınlanır. Kanun TBMM’nde komisyonlardan geçer, tartışılır. Milletvekilleri, muhalefet partileri görüş belirtir. Oylama yapılır. Olan bitenden halkın haberi olur. Şimdilerde KHK yetkisi alan iktidarlar, kendi kendilerine kanunlar yapıyor, kanunları değiştiriyor. Resmi Gazete’yi okuyan, yayınlan metinlerin içinden çıkabilen olur ise durumdan haberdar olabiliyor. Açıkçası: Sürprizzz... Sürprizzz!
Torba KHK’lar halk için çıkarılmıyor. Yöneticilerin yetkilerini artırmak, sorumluluklarını yok etmek için çıkarılıyor.
“Sen kanuna uyamıyorsan, değiştir kanunu. Kanun sana uysun” kapısının açılması çok, hem de çok tehlikelidir.
Güngör Uras / Milliyet
Diyorlar ki...
İktidardan beslenen ve yüreklerindeki Türkiye sevgisizliğini söylemekten çekinmeyenler sadece laf ürettiler, güya “barış” diyerek düşmanlığı körüklediler.
Can Ataklı / Vatan
Kundaktaki bebeğin ölüm emrini veren eli kanlı Öcalan’ı ev hapsine çıkarıp birde boynuna madalya mı takacağız?
Metin Özkan / Güneş
Dünyanın neresinde bir TV, bir gazete ve bir siyasal partiye polis baskını olacak ve bu haber olarak haber kanallarında ve internet sitelerinde görülmeyecek! Asıl baskın merkez medyaya yapıldı ve farkında bile değiller...
Mehmet Yiğittürk / Odatv.com
Elinde “meşruiyet ölçer”in mi var?..
Star gazetesinde Mustafa Karaalioğlu sınır ötesi harekatın haklılığını anlatan bir yazı kaleme aldı..
Zaten kimse haksız, gereksiz, yersiz, anlamsız demiyor.. Herkes gerekliydi diyerek destek veriyor..
Sadece, BDP’liler itiraz ediyordur o
kadar..
Neyse..
***
Karaalioğlu demiş ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar yaptığı benzeri operasyonlar içinde meşruiyeti en yüksek olanıdır. İçeride ve dışarıda...
Bunu söylerken ölçüsü ne, kıstası ne belli değil..
Ama en meşru ilan etmiş..
Demek ki, Karaalioğlu, 1986’dan bugüne kadar yapılan 50’ye yakın operasyonu ’meşruiyet’ perspektifinden bakarak tek tek incelemiş..
Hepsine not vermiş.. Peş peşe sıralamış..
Sıralamış ki; son operasyonu en meşru ilan etmiş..
Notu, yüz üzerinde 99 diyelim..
Diğerleri?
Mesela, 2007 Aralık ayında, diz boyu kar altında yapılan operasyonun meşruluğu daha mı azdı?
Notu kaçtır?
2008’de yapılanın, 1999’de, 98’de, 95’te, 93’te olanın.. 1986’daki ilk sınır ötesinin..
Sınıfta kalanı var mı?
***
Son operasyon birinci geldiğine göre demek ki Karaalioğlu’nun elinde bir alet var..
Adına meşruiyet ölçer diyelim. Merak ediyorum, 1980’li, 1990’lı yıllarda yapılan
operasyonlar meşru muydu, değil miydi?
Meşruiyet ölçer ne diyor!
Mehmet Tezkan / Milliyet
Ezberleyin bu vatan hainlerini
Polis öldürülüyor tık yok. Askere roketatar fırlatılıyor çıt yok. Ne zaman ki bölücü merkezleri ateş yağmuruna alınıyor; sesler yükselmeye başlıyor. STK-Sivil Toplum Kuruluşları- sözcüleri art arda açıklama yapıyorlar; ’Silahlar susmalı’. İsmet Paşa’yı hatırlayıp, onun tarihi sözlerini söylemek bize kalıyor; ’Hadi canım sen de’.
Bunlarla aynı telden çalan yorumcu ve köşe yazarları da boş durmuyor.
Onlar ayrı cins.
Devlet’i temsil edenler kimlik tespiti bile yapılamayacak hale sokulmuş;
’Bölücü teröriste ağıt yakıyorlar’. Hem de ETA militanlarından alıntılarla. Ezberleyin artık bu vatan hainlerini.
Burhan Ayeri / Akşam
Vurulacağından korkuyordum neyse ki tutuklandı; oh be!
Aydınlık Gazetesi polis tarafından basıldı. Yazı işleri çalışanları tutuklandı.Ne oluyoruz diye soran yok. Yerli savunma sanayine üstün katkıları olmuş nükleer mühendisi Faruk Yarman HAVELSAN Genel Müdürü görevindeyken (Balyoz Davası kapsamında) tutuklandı. Dünyanın en iyi üniversitelerinde nükleer kürsülerinde dersler vermiş kardeşi Prof. Dr. Tolga Yarman, “Kardeşimin vurulacağından korkuyordum, neyse ki tutuklandı” diye demeç verdi. Ağabeyin hüzün dolu sevinci, ülkemizin utancı!
Necati Doğru / Sözcü
Bahçene saldıran ayıya açıl bakalım
Bir yerlerde boyuna tekrarlanıyor:
“Dağlardaki terör saldırıları güç kullanarak durdurulamaz. Yıllardır denedik, olmadı.”
Yanlış iddia. Üstünlük sizdeyse, saldırı durdurma sorununu güçle çözebilirsiniz bal gibi. Gücünüzü doğru kullanmak şartıyla! Bahçenizi ayı saldırısında korumaya çalışırken tüfeğiniz tutukluk yaparsa, bundan ne sonuç çıkarırsınız? “Ayıya karşı silahın etkisi yok” demezsiniz herhalde. Tüfeğinizi onarır, tutukluğu giderirsiniz.
Refik Erduran / Sabah