"Tuzu kuru olanların asker çocukları"
Türkiye’de iktidar makamlarını işgal edenler, ağızlarına her geleni pervasızca ifade etmekte hiç bir sakınca görmemektedir. Bu söylemlerin topluma nasıl yansıyacağını düşünen de yoktur. Bu yönü itibarıyla Türk toplumu, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı ayrıştırma ve ötekileştirmeyi son yıllarda yaşamıştır. 86 yıllık Cumhuriyetin bütünleştirdiği, birleştirdiği ne kadar toplumsal yapı varsa hemen hepsi iktidar yetkililerince tartışmaya açılmıştır.
Ülke ve millet bütünlüğünü bile bizzat iktidar yetkilileri demokrasiye karşı bir tavır olarak görmektedir. İktidardan ilham alarak bugün Türkiye’yi etnik, mezhep, din, soy ve değer yönünden param parça göstermek siyasetçi ve aydın modası haline gelmiştir. İnsanlar arasındaki benzerlik, ortaklık ve aynılık görmezlikten gelinirken farklı yanlara özel bir anlam yüklemek yeni bir yöntemdir. “Farklılıklar zenginliğimizdir” sözü en çok bu nedenle sürekli tekrarlanmaktadır.
Farklılıklar hem yaratılış hem de toplumsal gerçeğin doğasıdır. Bu nedenle farklılıklara saygı esastır. Ancak farklılıklara saygı başka bir şey, onları yüceltmek ve hatta siyasi rant aracı olarak kullanmak ise daha başka bir şeydir. Unutmamak gerekir ki, siyasal ve toplumsal yapıdaki farklılık ve bölünmüşlük derecesinin belirli bir seviyenin üzerinde hiçbir zaman olmaması gerekir. Toplumsal yapının ileri seviyede farklılaştırılması, sonuçta toplumu bir arada tutmayı zorlaştıran en önemli faktördür. Zira Dünyanın en yaratıcı insanları bir araya gelse bile bölünmüş bir toplumsal yapıyı, başarılı bir şekilde bir arada tutamaz. Bölünmüşlük bir ulusun barış, kalkınma, gelişme ve var olma gibi süreçlerine doğrudan etki eden önemli bir faktördür.
Bülent Arınç’ın ayrımcı açılımı!
Azınlık vurgusu yapanların gerçek amacı çoğunluğu hak gaspçısı ve suçlu ilan etmektir. “Dindar Cumhurbaşkanı”ndan söz edenler, aslında rakiplerinin böyle olmadığını söylemektedir. Kendisini “Türkiye’nin zencisi” olarak takdim edenler, toplumun hıncını “Beyaz Türkler” üzerine yönlendirmektedir. Bu tür ayrımcı söylemlere bir yenisi de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan gelmiştir. Arınç, “tuzu kuru olanların çocuklarının evlerine yakın yerlerde askerlik yaptığını, Anadolu ailelerinin ise bir sene boyunca ‘Sağ gelecek mi?’ diye korku içinde beklediğini” söylemiş. Arınç’ın iddiası kısmen doğru olsa bile bunu genellemek doğru değildir. Asker ailelerini “Anadolu ailesi” ve diğerleri olarak bölmek ise kökten yanlıştır. Ayrıca bu tavır bütünleştirici değil husumet üretici bir tavırdır. Kaldı ki Sayın Bakan, böyle bir sorun olduğunun farkında ise kendileri, bunu çözecek en yetkili makamların birinde bulunmaktadır. Oturduğu yer sorunların, yapıların, değerlerin istismar edileceği değil, çözüleceği yerdir. Sorunu bildiğine göre çözümünü kamuoyuna sunmak da görevidir.
İktidarların görevi toplumu damar damar, lif lif bölmek değil, bütünleştirmektir. Tepeden tırnağa devlet zırhına bürünmüş olan yetkililerin toplumu, etnik, mezhep, statü, sınıf, bölge, inanç bağlamında ayrıştırması milli birliğe ve bütünlüğe karşı yapılmış en büyük kötülüktür. Batı ülkelerinin iktidar yetkilileri üretici kaynakları denetim altına alarak, teşebbüs tekniğini kullanarak hatta Carlyle’in deyişiyle “nakit bağı” gibi hususları kullanarak toplumu bütünleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye’deki iktidar yetkilileri ise bunun tam tersini yapıyorlar. Düne kadar toplumu etnik köken, dini, mezhep, inanç ve bölge temelinde ayrıştırdılar, bugün buna aileyi de ilave etmiş bulunmaktadırlar.