Tuzu kuru AKP’liler ve sade vatandaşlar
Coelho, meşhur “Simyacı” adlı eserinde şöyle bir hikâye anlatır. Mutluluğun sırrını anlamak isteyen çobana bilge; gidip sarayda dolaşmasını ve kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini istemiş. Ama sizden bir ricada bulunacağım, diye eklemiş bilge, delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş, “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
“Güzel, demiş bilge, peki yemek salonundaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvan’ın yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphadeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?”
Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.
“Öyleyse git, evrenin harikalarını tanı,” demiş ona bilge. “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”
İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
“Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge.
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.
“Peki” , demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, “sana verebileceğim tek bir öğüt var: Mutluluğun sırrı dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.”
“Dünyanın bütün harikalarını görmek” her şeyi bütün içinde kavramakla yakından ilgilidir. Bu her alanda olduğu gibi bu siyasi alanda da böyledir.
Gözü yaşlılar ile gözü karalar!
Yukarıdaki hikâye Türkiye’deki siyasi, hukuki ve ekonomik gerçeklerle birebir örtüşür niteliktedir. Bugün Türkiye’de kendisini gören başkasını görmezlikten gelen, yandaşın mutluluğunu paylaşan muhalifin uğradığı zulmü ise alkışlayan bir anlayış var. Gelir dağılımında yoksul ile zengin arasında sürdürebilir bir denge kurulması gerekirken tam aksi yönde gelişmeler söz konusu. Türkiye’deki yargının anlayışı da benzerdir. Bu anlayış ülkede gözü yaşlılar ile gözü karalar olmak üzere iki sınıf yaratmıştır.
AKP’liler sınıfı ve devleti
Bu anlayıştır ki Türkiye’de emek, sermaye, dar, sabit gelirli sınıflarla birlikte bir de AKP sınıfı türetti. Devlet ihaleleri, memur ve yönetici kadroları, yüksek bürokrasi, TRT ve YÖK tamamen bir parti devletine yönelen AKP’liler tarafından dolduruldu. Seçim sistemi, sınavlar ve ihaleler AKP’yi etkin kılmada kullanılan formel bir sürece indirgendi.
Türkiye’de bugün AKP bürokrasisi, AKP burjuvası (zengini), AKP medyası, AKP sivil toplum kuruluşu, AKP aydını, AKP tarikatı, AKP imamı, AKP yargısı, AKP memuru, AKP eliti türemiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti imkanlara, fırsatlara ve değerlere sahip olmak yönünden AKP’lilere sonuna kadar açılırken AKP’li olmayan yurttaşların önü büyük ölçüde kapatılmıştır. Devlet tepeden tırnağa tek tip zihniyet sahibi kişilerle ağzına kadar doldurulmuştur. Ülkede iktidar yandaşı tuzu kurularla ve sade vatandaşlar olmak üzere birbirinden kesin çizgilerle ayrılan iki taraf vardır.
Ülkeyi, her anlamda yalnız kaşığa (yandaşa) ya da yalnız çevreye (muhaliflere) dikkati yoğunlaştırarak her ikisini de mahveden bu anlayıştan kurtarmak gerekir.