Türk'ten intikam planı
Kah Şeyh Sait oldular, kah Derviş Mehmet. Dersim’de, Ağrı’da, Menemen’deydiler. Sevr’i imzalayanlar onlardı. Emperyalistlerin güdümündeki kürtçü/dinci ittifak, şimdi de milli kimliği mahkum etmek istiyor
79 yıl önce 23 Aralık’ta, Menemen’de yeşil şeriat bayrağı açıp ’Şeriat isteriz. Din elden gidiyor!’ diye çığlık atan ve Teğmen Kubilay’ı diri diri kesen bir grup ayaklanmıştı. Onların amacı; belliydi. Bugün de aynı amaçta olup başka araçları kullananlar; Türkiye’yi bir Türk ülkesi olmaktan çıkartacak mücadeleyi iyice ilerlettiler.
1925 yılı mart ayında; Şeyh Sait; İslamcı bir Kürt devleti kurmak ve hilafeti canlandırmak amacıyla isyan ediyor. İsyanı, Kürt Teali Cemiyeti ile Kürtçü Azadi örgütü destekliyor. İsyanın arkasında İngiltere bulunuyor. Türkiye; Musul’u İngiltere’den almak peşindedir. Yeni devlet; ciddi biçimde tehdit ediliyor.
1926’da Dersim bölgesindeki Kürtçüler karakollara saldırıyorlar. Şeyh Sait isyanına katılanların affedilmesi istenmektedir.
1930’da Ermenilerle Kürtlerin ortak kurduğu Hoybun örgütü, Ağrı bölgesinde büyük bir ayaklanma başlatıyor. İsyan son baharda büyük zorluklarla bastırılıyor. Arkasında Fransa olduğu biliniyor. Amaç Kürt devleti kurmak. Destekleyenler arasında şeriatçılar da bulunuyor.
Tam bu sırada Menemen’de teğmen Kubilay’ın başını bağ bıçağıyla kesip şeriat sancağına takıyorlar.
Geldiğimiz noktada; gerici takımı ile Kürtçü takımı tam bir ittifak içinde cumhuriyet kurumlarına saldırıyor. Bunlara; tıpkı 1920’lerde, 30’larda İngiltere’nin yaptığı gibi Batılı emperyalizm destek veriyor.
Hürriyet ve itilaf partisi yaşıyor
Artık gerçekleri söyleme zamanı gelmiştir: Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran millet; Türk milletidir. Olaylar gösteriyor ki Kürtçüler; daha en başından beri Mustafa Kemal’i ve Kuva-yı Milliye’yi düşman kabul etmişlerdir. Sivas Kongresi’ni basıp Mustafa Kemal’i öldürmeye kalkışanlar da Kürt Teali Cemiyeti’ne bağlı kişilerdir. İngilizler; Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’e karşı Kürtleri kullanmıştır. 1920/21’de patlatılan Koçkırı ayaklanması da Kürtçü-Kürdistancı bir yapıdadır. PKK da ilki 1908’de kurulan Kürtçü/Kürdistancı örgütlerin devamıdır.
Bütün Türkleri mahkum edecekler
Bu Kürtçü örgütleri; dönemin muhafazakar partisi, dinci Hürriyet ve İtilaf Partisi desteklemiştir. Menemen’deki örgütün arkasında Kürt Teali Cemiyeti’nin üyeleri ile bu İtilafçılar da bulunmaktadır.
1918’lerdeki Hürriyet ve İtilaf Partisi ne ise bugünkü dinci partiler de aynısıdır. Kürtçü /Kürdistancı kadrolarla işbirliği halinde; Batılılarla el el ele...
Hürriyet ve İtilaf Partisi kurucuları; Türk milletinin düşmanı idiler; bu Türkler ne gariptir ki kendilerini daha çok Arap gibi görüyorlardı. Tıpkı günümüzdeki bazı siyasetçiler gibi... Şeyh- molla takımının elinde gericileştirilen Kürtleri destek güç yapmışlardı. İhanet antlaşması Sevr’i imzalayanlar da bu İtilafçılardı.
O ittifak; şimdi; yeniden ve daha kapsamlı bir saldırı başlatmış bulunuyor. Şimdi; kimse Derviş Mehmet gibi yeşil sancak açıp kelle kesmek için hareket etmiyor. Şimdikiler; basını, eğitimi, bizzat devletin kurumlarını kullanarak Türkiye Cumhuriyeti ile savaşa başladılar.
Buradaki amaç; devleti kuran Türk milletini mahkum etmektir. ’Türk demeyelim; Türkiyeli diyelim!’ isteğinin altında bu eski ittifak bulunuyor. Anayasa değişikliğini; getirip Türk milleti kavramını değiştirmeye dayayanların amacı; cumhuriyetle özdeşleşen bir kimliği mahkum etme çabasıdır. Türk milletinden Menemen’de asılan yobazların intikamı alınıyor. Aynı zamanda Şeyh Said’in de...
l Rıza Zelyut / Güneş
“Sözde (tercihe göre ‘avanak, salak, amatör, beceriksiz’ ...) suikastçılar” devletle ilgili çok vahim(!) ve çok düşündürücü (!) planlarının açığa çıkmasına rağmen serbest bırakıldılar, Genelkurmay ‘herşeye rağmen’ yazılıp çizilen iddiaları yanıtladı... Yandaş medyaysa hala cümle alemin dalgasını geçtiği telden çalmaya devam ediyor.
* * *
O ‘sır’ mezara gidemeyecek
Hatırlarsınız; Büyükanıt, Fikri Sağlar hakkında, “Dolmabahçe’deki görüşmede Büyükanıt’a dosya verildi mi?” başlıklı yazıyla ilgili tazminat davası açmıştı...
Yerel mahkeme de Sağlar’ı 17 bin TL tazminat ödemeye mahkûm etmişti... Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu kararı bozdu ve olaya başka bir boyut kazandırdı...
Buna göre, Orgeneral Tolon’un evinde davacılar hakkında bulunduğu öne sürülen belgeler, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istenerek incelenecek...
Böylece... En Büyük Devlet Büyüğü’nün tehdit kokan, “Bu konu benimle birlikte mezara gidecek... Sadece Büyükanıt konuşursa, ben de o zaman şeyleri şey ederim” sözlerine bile yanıt vermeyen Büyükanıt, özel hayatıyla ilgili birçok konunun ortalığa saçılmasını engelleyemeyecek...
Çok güçlüsünüz, çok kararlısınız, iyi bir taktisyensiniz...
Artık siz konuşmasanız bile... Belgeler konuşacak... Kısacası... Artık siz düşünün! l Mustafa Mutlu / Vatan
* * *
GÜNÜN SÖZÜ
Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan, “Suçumu bilmek istiyorum. 7 dilekçe yazdım, cevap verilmedi” demiş. İnsanları bu kadar da sıkboğaz etmemek lazım canım. Bilseler herhalde şimdiye kadar çoktan söylerlerdi...
l Fahrettin Fidan
* * *
Soruşturmanın gizliliğine ne oldu?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Star’da yayımlanan sözlerini dikkatle okudum.
Arınç, evinin çevresinde keşif yaptığı iddia edilen kişilerin yakalanmasından sonra “Kamera kayıtlarını izledim, belgeleri gördüm. Ortam dinlemesi şüphesi var” diyor.
Buradan anlıyoruz ki söz konusu kişilerin yakalanmasının ardından Bülent Arınç’a Emniyet tarafından özel bir açıklama yapılmış.
Ele geçen belgeler ve kamera kayıtları gösterilmiş.
Yani dava açılana kadar gizli kalması gereken tüm deliller, Bülent Arınç’ın bilgisine sunulmuş. Emniyet’in böyle bir durumda Bülent Arınç’a bilgi vermesinde elbette bir tuhaflık yok. Ancak bilginin sınırı şu olmalıydı: “Evinizin çevresinde böyle bir durum oldu, şüpheliler yakalandı, savcılığa sevk edildi. Güvenlik önlemlerini arttırıyoruz. Merak etmeyin!” Hepsi bu!
Bundan ötesi artık savcılığın sorunudur ve hazırlık soruşturması yasalara gözle gizlilikle yürütülmelidir.
Olayın mağdurunun kimliği, hatta başbakan yardımcısı olması durumu değiştirmez.
Üstelik Arınç, kendisine gösterilmemesi gereken delilleri gördükten sonra bir de gazetecilere anlatıyor.
Geçenlerde Adalet Bakanı, Ergenekon davası sırasında soruşturmanın gizliliğine uymayan kamu görevlileri ve gazeteciler hakkında binden fazla dava açıldığını açıklamıştı. Bakalım bu soruşturma tamamlandığında kaç dava açılacak, bir fezleke de Bülent Arınç için hazırlanacak mı?
l Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
* * *
“Suikastçı subaylar, takip edilmesinler diye GPS’siz otomobiller kullandı.” Malum, bizim subaylar genellikle Lamborghini, Ferrari falan kullanır, astsubaylara daha çok Porsche tahsis edilir... Uydudan yakayı ele vermemek için Reno’ya binmişler demek ki. l Yılmaz Özdil / Hürriyet
* * *
İktidar olduğunun farkında değil
Bülent Arınç, “Başbakan Yardımcısı” olduğunun farkında olan bir “Başbakan Yardımcısı” olsa idi... Emniyet kanalından gelen bilgiyi aldığında... Hemen Genelkurmay Başkanlığı ile irtibata geçerdi. İki kurumdan aldığı bilgiler çerçevesinde bir değerlendirme yapardı. Başbakan Yardımcısı olduğunun farkında olmayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne yapıyor? Polisten aldığı bilgiyi anında kamuoyuyla paylaşıyor. Birilerinin Arınç’a “Beyefendi, siz artık muhalif siyasetçi değilsiniz, başbakan yardımcısısınız. Polis de sizin, ordu da...” demesinin vakti geldi de geçiyor bile...
l Ahmet Hakan / Hürriyet
* * *
Barto’yla empati kuruyor olabilir
Mehmet Ali Birand kafasını CNN Türk’te ”Happy Christmas“ (Mutlu Noeller) ritüeli düzenlediği toplantı masasına gömmüş olacak ki, dünkü Posta’da şöyle yazmış: “Patrik müthiş bir PR (Halkla İlişkiler) başarısına imza attı. Başbakanla defalarca konuşsa, Milli Eğitim Bakanından onlarca defa söz almış olsa dahi, bu kadar etkili olamazdı. Sonuç çok net: Patrik, hiç beklenmedik oranda kamuoyundan destek aldı. Medya da geleneksel şekilde Patrikhaneyi Şeytan İmparatorluğu olarak gören hakemler dahi, anlayışlı davrandılar.” Bu “rövanş almış boksör hali”nin, kafasını Noel Baba şapkasına gömmek dışında bir nedeni olabilir mi diye düşündüm uzun uzun... Markos ve Luka İncillerinde Hz. İsa ile birlikte çarmıha gerilen iki “hırsız”dan söz ediliyor. TRT’yle ilgili dolandırıcılık suçundan hüküm giymiş olan Birand’ın “çarmıh” konusunu bu kadar içselleştirmiş olmasında, bu “iddia”nın etkisi var mıdır acaba?
* * *
Allah kimseyi yoldan çıkarmasın
Durmak bilmeyen kalemtıraşlardan Hasan Cemal “Türkiye kabuk değiştiriyor. Buna değişim süreci de diyebiliriz”diye yazmış ve “Ergenekon”u aşınca Türkiye’nin aşa, işe, demokrasiye ve hukuka kavuşacağını buyurmuş. Kehanette bulunmasının nedeni ise Deniz Yarbay Ali Tatar’ın intiharına bağlamış tecrübeli fırıldak Hasan: “Komutanların önce ‘kod adı Kafes’ gibi cuntalaşma faaliyetlerini açığa çıkarmaları gerekir. Gazete manşetlerine oturan Yarbay Ali Tatar’ın neden ölümü seçtiğini yerli yerine oturtmaları gerekir.” Bir insan, insanlıktan nasibini bu kadar mı alamaz! Hukukun en temel ilkelerinden birini bu kadar mı ayaklar altına alabilir. ‘Kafes’ iddiasının sahibi, komutanlar mı ki varlığı Ahmet Altan’dan menkul cuntalaşma faaliyetlerini açığa çıkartsınlar ve Tatar’ın intiharını yerli yerine oturtsunlar. Allah kimseyi Hasan gibi yoldan çıkarmasın! Merhum Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar haykırıyor, duyuyor musun Hasan: “Savcı Süleyman Pehlivan, adını hiç silmeyeceğim. Kocamın katili sensin. Rahat nefes alıyor musun?” Ya sen Hasan, aynaya bakabiliyor musun!
l Deniz Som / Cumhuriyet
* * *
MİNİ YORUM
2010’un “özel” öğrencileri
İstanbul 2010 etkinliklerinin açılışı için geri sayım başladı. Bugüne kadar bütçenin pay edilişi ile tartışılan “2010” vak’asından meğer üniversite öğrencileri de dertliymiş. İddiaya göre ayrımcılık sadece proje sahiplerini kapsamıyormuş. Etkinliklerde görev bekleyen üniversiteliler de, bu fırsatın sadece bir vakıf üniversitesinin öğrencileri ile “öğrenci kollektifleri”nde örgütlenen gençlere verilmesiyle hayal kırıklığına uğramış.