Türkiye'yi suçlamak ayıptır, insafsızlıktır
Türkiye Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti'nin hazırladığı 'KKTC 2014 Ekonomi Durum Raporu'nun sunuş bölümünde, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türklerine yönelik ekonomik desteği farklı modeller altında 1974 yılından beri sürdüğü belirtilmekte, Kuzey Kıbrıs'ın küçük bir ülke olması, devlet yapısının kurumsallaşma sürecinin devam etmesi ve en önemlisi de izolasyon uygulamasının, mali ve teknik destek alma ihtiyacını devam ettirdiği vurgulanmaktadır. Türkiye'de iktidarda hangi parti olursa olsun Kıbrıs Türklerine destek her zaman ve her koşulda devam etmiştir. Mali yardım konusunu istismar etmeye, kendi siyasi, ekonomik ve ideolojik siyasetlerinin Kıbrıs'ta da uygulanmasını isteyen iktidarlar olmuş ise de bunlar doğal ve anlayışla karşılanmış, iki ülke ilişkilerinde büyük bir krize yol açacak herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Özellikle 1974-2005 arasında ülke yönetiminde ağırlığını hissettirmiş olan KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Denktaş'ın liderlik vasıfları kriz yaşanmasını engellemiştir. Aynı zamanda uzun yıllar Başbakanlık görevi yapmış olan 3. Cumhurbaşkanı Eroğlu'nun da Türkiye ile uyumlu çalışmaları bilinmektedir. Son yıllarda ve özellikle de son birkaç aydır Türkiye ve KKTC arasında yaşanan krizin Kıbrıs'taki siyasi erkin basiretsizliğine, beceriksizliğine, ortaya konmuş hedeflere ulaşmasındaki isteksizliğine ve iki ülke arasında imzalanmış anlaşmaları fiilen uygulamadaki vurdumduymazlığına bağlamak mümkündür. Maalesef CTP-BG'nin içinde olduğu koalisyon hükümetleri Türkiye'ye karşı bilinen ideolojik tavrını sürdürmektedir. AKP iktidarının 2002'de elde ettiği siyasi gücü Kıbrıs'ta da kullanmaya kalkması, KKTC'nin demokratik yapısına sınırlı olsa da yapılan müdahaleler de tabii ki unutulmamalıdır.
İbretle izlenecek tartışmalar
Son dönemde yaşanmakta olan "su krizi", "13. maaş" krizi ve "yardımların askıya alındığı" hususunda kamuoyunda yapılmakta olan tartışmaları ibretle izlemekteyim.
Bilindiği üzere Türkiye asrın projesi çerçevesinde dünyada ilk kez denenen bir yöntemle Anadolu suyunu borularla Kıbrıs'a getirmiştir. Bu proje için 1.6 milyar TL harcanmış ve hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamıştır. Su geldikten sonra suyun nasıl yönetileceği konusunda bana göre yersiz bir tartışma başlamıştır. İçinde zerre kadar Türkiye sevgisi olmayanlar bu tartışmayı fırsat bilip, rezil bir şekilde Türkiye'ye saldırmayı marifet saymaktadırlar. Eksik ve yanlış bilgilere dayanan açıklama ve yorumlar üzerine Türkiye Büyükelçiliği bir açıklama yayınlamış ve kamuoyunu aydınlatmıştır. Yapılan açıklamada KKTC'ye su temini projesi konusunda bilgi verilerek, projenin Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında 19 Temmuz 2010 tarihinde imzalanan "KKTC'nin Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşma"ya dayalı olarak gerçekleştirildiği ve suyun dağıtılması ve bu bağlamda gerekli yatırımların finansmanının "Yap İşlet Devret" (YİD) modeli ile karşılanacağı, iki ülke arasında 4 Aralık 2012 tarihinde imzalanan "T.C.-KKTC Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü" ile hükme bağlandığı vurgulanarak, konuyu kendi siyasi emelleri için kullananlara gerekli cevap verilmiştir. Türkiye imzalanmış protokollere uyulmasını talep etmektedir.
Maaş tartışmasına son nokta
Su konusunda çıkan anlaşmazlık nedeniyle 13. maaşların kaynağının Türkiye tarafından sağlanmaması nedeniyle ödenemediği de doğru değildir. Diğer taraftan göreve geldiği günden itibaren Kıbrıs Türklerinin sorunlarıyla yakından ilgilenen Kıbrıs İşlerinden de sorumlu Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş'in son günlerdeki açıklamaları Kıbrıs'taki tartışmalara son noktayı koyacak niteliktedir.
Türkeş, Türkiye ile KKTC arasında bir su sorunu olmadığı, ancak 'su konusunun siyasi iç malzeme olarak kullanıldığını' kaydettiği açıklamasında, Türkiye'nin her zaman Kıbrıslı Türk kardeşlerinin yanında olduğunu ifade etmiş ve 'su nedeniyle KKTC'ye para verilmemezlik de yapılmadığını' açıklamıştır. "Kıbrıs'ta, Türkiye parayı vermiyor algısı yaratılıyor" diyen Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, "Yok böyle bir şey. 4 aydır ben bakıyorum Kıbrıs'a. Masama gelip, beklemiş bir tane ödeme yok. Kıbrıs'taki haberleri okuyunca, hayretler içinde kalıyor, dehşete kapılıyorum. Su, halkın menfaatine. Kıbrıs'taki siyasiler bunun sorumluluğunu almak zorunda" diyerek Türkiye ile KKTC arasında problem yaratmak isteyen kesimlere gerekli cevabı vermiştir.
Bir kez daha vurgulamak istiyorum; KKTC'deki hükümetler ekonomik yapımızdaki sıkıntıları aşmak ve yatırımları düzenlemek amacıyla üzerinde mutabakata varılmış bulunan anlaşmalara uymak zorundadır. Türkiye ciddi ve sorumluluk sahibi bir devlettir ve KKTC yönetimlerinin de artık ciddiyet ve sorumluluk çerçevesinde hareket etmeleri gerekmektedir. Türkiye göndersin biz bunu bölüşelim, yiyelim zihniyeti tamamen terk edilmelidir. Kendi ayakları üzerinde durabilecek bir KKTC'yi yaratmak için reformlara önce siyasetçilerin düşünce yapılarını değiştirerek başlanmalıdır.