Türkiye’nin romanını yazmak...
Türkiye’mizle ilgili her şey romanlarla anlatılmalı diye düşünüyorum. Bir başka deyişle ’hayatımız roman’ olmalı... Bu sözlerim sizlere hiç de ‘uçuk’ gelmesin. Mucize Özünal’ın “Sahte Şafak” romanını okuduktan sonra, doğrusu edebiyatın roman türüne daha farklı bakmaya başladım. Ve inanıyorum ki, ülkemin insanını, doğasını ve tüm olaylarını ’gerçekçi’kalemlerle ancak romanlarda anlatabiliriz. Çünkü edebiyatçı romanda daha bir özgürdür. Bir olayı değil; pek çok olayı romanın akışı içinde genişçe işleyebilmektedir.
Sahte Şafak beni çok etkiledi. Bu romanda Türkiye’yi okudum. İnsana, topluma ihanetin; romanın baş konusundan birisi olması yazarı farklı kılıyor. Paraya tapanların, insanın kutsalını ’şeytanca’yöntemlerle nasıl kullandıklarını iğrenerek okuyorsunuz. Bir mahalle demircisinin kısa sürede nasıl holdingleştiğini öğreniyor; gözünüz önünden ‘Türkiye manzaraları’geçiyor; kahroluyorsunuz...
Bu sözlerimden eserde yalnızca politik düzenbazlığın işlendiği aklınıza gelmesin. İşte yazarın üstün yeteneği de burada saklı. Doğrudur; roman gerçekçi politik göndermeler yapıyor. Ama bu eser, bir o kadar da gerçekçi doğa romanı! Yayıncı, eser için arka kapakta ’bir yol öyküsü’ diyor. Bu saptama doğru. Romanın baş kahramanı aldatılmış bir kadın. İntikam, yüreğinde lâv püsküren bir volkan! Kadın intikam için yollara düşüyor. O yollar, kimi zaman bir ormana uğruyor; kimi zaman dağların doruklarına... Irmakları sallarla, dağları Yörüklerle aşıyor.
Bu romandan çok şey öğrendim. Sözgelimi ormanın nasıl bir güzellik ve yaşam kaynağı olduğunu, bu yaşımda fark etmenin biraz da utancını yaşadım. Ormandaki bitki örtüsünün bu kadar güzel anlatımına bu eserde tanık oldum. Orman işçilerinin çalışma biçimi ve orman yangınının ayrıntıları gerçekten okunmaya değer. Ormanlarımızdan sorumlu Bakanımızın bu romanı tüm örgütüne dağıtmalı diye düşünüyorum
Değil orman, yazar okuyucuyu bozkırda gezdirirken bile farklı güzelliklerle buluşturuyor. Şu anlatıma bakar mısınız?
“(...) Yavşan bozkırı baharı, avcıotları, sütleğenler, öküzdili, öküzkuyruğu, tırfıl, katranotlarını geride bırakmış, süslü gelinliğini çıkarmıştı. Olgunlaşan yavşan bozkırından şimdi kekik, geven, mercanköşk, lavantin kokuları geliyordu. Uçsuz bucaksız bozkırda yağlı tohumlar, açılan kapçıklardan kozalardan yere dökülüyor toprağa karışıyordu...
İntikam yolcusu kadının Türkmen obalarında konaklaması ise biz okuyuculara görkemli bir bilgi şöleni sunuyor. “Kan sucuğu”nu ilk kez bu eserden öğrendim. Yörüklerde hâlâ izleri yaşayan, arı-duru eski Türk inancının görkemli anlatımına diyecek söz bulamıyorum. Öyle ki; anlatım kimi yerlerde “Ay oğul, aymaz oğul, aysa da görmez oğul” gibi Dede Korkut’ça sürüyor... Yazar ortam ayrıntılarını doğru tanımlamalarla öyle güzel veriyor ki; siz roman okumuyor, olayları yaşıyor; tanık oluyorsunuz. Sözgelimi, ırmaktan karşıya geçerken kullanılan ’sal’ı ’didaktik’ sıkıcılıktan uzak bir anlatımla öyle güzel tanımlıyor ki; siz bir salın nasıl işlediğini, salcının, yedekçinin görevlerini en ince ayrıntısına kadar öğreniyorsunuz.
“Sahte Şafak” harika! 1965’ten günümüze kadar birbirinden güzel eserlerle aklımızı, gönlümüzü besleyen sevgili Mucize Özünal’ı alkışlıyorum.
Böylesi bir güzelliği bizlere sunduğu için Cumhuriyet Kitapları’nı kutluyorum. Öfke seliyle gönül esenliğini buluşturan bu esere sevgili okuyucularım yayınevinin (0212) 343 72 74 numaralı telefonundan ulaşabilirler.