“Türkiye’nin esrarengiz adamı”
Tescilli “katil” , “bölücü” , “terörist”, “cani”ydi.
“Nefret”le özdeşleşmişti.
Yine de hiç zorlanmadılar “statü” keşfinde:
“Müzakereci” .
***
Zinhar birbirinin “karşıtı”, “muhatabı” durumunda değiller, insafsızlığın en büyüğünü ben yapmış olurum böyle aynı kefede tartar gibi kıyaslamakla ama, dün emekli Albay Arif Doğan’ın ölüm haberini veren internet gazetelerinden birinin seçtiği tanımı görünce, istem dışı mukayeseye gidiverdi zihnim.
Doğan’a “Türkiye’nin esrarengiz ismi” demeyi uygun görmüşler.
“Ne desek bilemedik ki” gibi...
“Vicdanlı” bir editörün kaleminden çıktıysa; “Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil” mesaj içeriklidir belki.
Velakin tercümesi “gizemli” .
“Sır” dolu.
Sakın ha! Açığa vuramayız, gizli tutulması, gün ışığına çıkmayacak şekilde “gömülmesi” gereken biri!
***
“Sürecin” getirdiği gereksiz bir hassasiyet de olabilir benim ki;
Ama azılı bir terör örgütünün; PKK’nın, 30 yıl boyunca sistematik biçimde çektirdiği “eza”yı bile “barış” diye örtbas edebilme, bir de üzerine cila niyetine aklayabilme kabiliyetine sahip bir toplumun, -ne olursa olsun- 20 yıl boyunca Cudi’de, Gabar’da bu ülke için çarpışmış bir Türk subayıyla yüzleşememesi; onun sicilini taşıyamaması, karartarak, karanlıklaştırarak kurtulmaya çalışması ikiyüzlülüğün daniskası değil mi şimdi!
***
Türkiye “hukuk devleti” olmanın gereğini yerine getiremediği için kim kimdi,suç neydi, suçlu hangisiydi Allah bilir; bize “böyle bilin” dediklerinin temeli iftiradan, hadi iyi niyetli yazalım iddiadan bir gram fazlası değil.
Bu yüzden işte...
Benim hayatı algılama ölçülerimce “işkence ile öldürülmüş(!)” saydığım Arif Doğan’la ilgili daha uzun yıllar bolca okuyacağınız “cinai hikaye” lerin yanına, “alternatif” bir kaç bilgi parçacığınız da olsun istedim. Kendi “yap-boz” unuzu tamamlarken işinize yararsa ne ala:
Ankara’da gözaltına alındığı 14 Temmuz 2008’den, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakkındaki hükmü açıkladığı 5 Ağustos 2013’e kadar “süründü(rüldü)” Arif Doğan.
Kulakları duymuyordu.
Gözleri görmüyordu.
Eli-beli-ayakları tutmuyordu.
Yürüyemiyordu.
Tekerlekli sandalyede, oksijen tüpü takılı halde geliyordu; gelebildiğinde Silivri’ye.
Ve o halde bile “Gatakulli” diyebildi, içimizden birileri! “Yırtmak” için “hasta-y-mış gibi” yaptığını ileri sürebildi.
Halbuki o -o ana tanıklık eden kimsenin kulağından silinmemiştir sesi- savunma yapmayı reddettiği mahkemede “Asın beni”dedi!
Evet evet;
“...21 sene Cudi Dağı’nda, Gabar Dağı’nda çarpıştım. Benim cezam bu mu? Vatanı sevmem mi? PKK’lı olmamam mı?
...Bana Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi galiba 500 seneden fazla hapis cezası vermiş.
... 2-3 misli ceza verin. Elinizi ayağınızı öpeyim asın beni!
...Abdullah Öcalan’a af getirildi diye bizi de affediyorlar. Madem öyle asın!”
Göğsünü açtı;
“İşte en son 3 mermi yedim” dedi;
“21 yıl eşime kocalık edemedim, kızıma babalık edemedim. Beni burada yargılamakla zaten öldürdünüz...
...Gözüm de kör oldu. Bacaklarım tutmuyor, benden ne istiyorsunuz? Ben vatanımı, sancağımı seviyorum. Beni kimse bundan caydıramaz.”
Doğan böyle feryat ederken Mahkeme Başkanı ne diyordu biliyor musunuz?
- Sinirlenmeyin Arif Bey, sağlığınız bozulacak!
Dalga geçer gibi...
***
Ve “terörist” diye Mamak’ta tutulan Balyoz hükümlüsü Murat Özenalp’in Türk bayrağına sarılı tabutta, askerlerin omuzlarında, resmi törenle, tabutuna selam durularak uğurlanması gibi bir nevi;
Devlet, “devlete karşı işlediği iddia edilen suçlar” dan külliyatlar yazılan ve sadece Ümraniye’den 47 yıl 3 ay hapse çarptırılan Doğan’a “koruma” tahsis etmişti. Çünkü “devlet düşmanlarının” hedefiydi!
Trajikomik değil mi?
Sonuç ne peki?
Koca bir “hiç”; vebal dağına bir “ah”daha eklendi.