Türkiye ve geleceği düm tek tek
Erdoğan hükümetinin bastırması ardından geçen gün Ertuğrul Özkök’ün yazdığı yazıyı okudum. Ne diyor gemisi batan amiral köşesinde, bugün bana olan yarın size olur diye uyarıyor. Güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım.
O Aydın Doğan değil miydi, Sabah gazetesi ve sahibi Dinç Bilgin’i batırmak isteyen. Cem Uzan ve Star grubu ezilirken olaylara alkış tutan. Karamehmet ve Çukurova Grubu’nun mallarına TMSF saldırırken çanak tutan kimdi acaba?
Evet, Aydın bey, dün onlaraydı, bugün sıra size geldi. Yanlış anlamayın, bu kişi ve grupların yasadışı çabalarına ve eylemlerine destek falan vermiyor, çanak tutmuyorum. Ama rakip olarak bu grupları yok etmek için düşmanla işbirliği yapan ve onlara alkış tutan patron sıra kendisine geldiği zaman etrafında kimsenin kalmadığını fark etti. Ne yapalım eden bulur. Yalnız kaldınız paşam, gemi de battı.
Dün onlaraydı, bugün size, teker teker yutuyorlar. Erdoğan’ın ardında yemyeşil bir basın var. Hani sizin de bir kısmına Vatan gazetesini, Milliyet gazetesini teklif ettiğiniz basın. Evet, Aydın bey, her şey sırayla.
Geçen gün yazdığım yazıda Obama’nın Irak’tan asker çekerek, Afganistan’a kaydıracağını ve bu konuda NATO’dan asker talebinde ısrarını sürdüreceğini yazmıştım. Adam seçim kampanyalarında verdiği sözü tutuyor. Bizimkiler gibi kaypak oynamıyor. Gazetelerde bir haber, Obama, Afganistan’a asker karşılığında 24 Nisan tarihinde yayımlayacağı metinde “soykırımı” kelimesini kullanmayacak diye.
Olabilir de, olmayabilir de. Bence konu her şekilde Ermenilere temel olacak şekilde gelişecek. Eğer Obama soykırımı demeyecekse, mutlaka Meclis’ten soykırımı yasa tasarısı geçecek demektir. Zaten seçim zamanında da biz bunu tahmin etmiştik hatırlarsanız. Hatırlarsanız, Obama’nın bildirisinde soykırımı kelimesini kullanması Meclis’teki yasayı önler tahmininde bulunmuştuk. Şimdi bu “aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” senaryosu uygulamaya kondu.
Türkiye’nin sıkıntıları artık Ermeni soykırımı kelimesini, Kıbrıs bunalımını, AB’ye giriş sorunlarını çoktan aştı. Olay artık bugünlerde Türkiye’de uygulamaya konulan bir İslami diktatörlüğün ne kadar süreceği veya ne kadar dayanacağı noktasına kadar gidiyor. Şu anda Erdoğan hükümetinde ilgi çekici gelişmeler oluyor. Ne hikmetse de bizim boyalı basını ilgilendirmiyor veya ilgilenmesine gerek bırakmıyor.
Acep neden hiç kimse bu aralar, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın iki de bir Afrika ülkelerini ziyaret etme merakını kurcalamıyor. Hadi sizlere biraz ipucu verelim. Hani Kılıçdaroğlu son günlerde bir elmas şirketi ile olan ortaklık konularını açıklamıştı ya; siz de bu madenin nerede çıktığını biraz deşseniz belki bir şeyler bulacaksınız, ama onu yapacak yürek meselesi bizim sorunumuz.
Muammer Kaylan ağabeyimiz bu ara, Müslüman Kardeşler örgütünün (Muslim Brotherhood) Türkiye’de iktidarda olduğu konusunda İran basınında çıkan bir yazıyı ayrıntılı değerlendirip, bu örgütle ilgili 1953 yılında kendi başından geçen bir olayı aktarmış. Bence ibretle okunması gereken bir konu ve yazı. Bu örgütün amaçları ve ulaşmak istediği hedefler Atatürk’e düşmanlıklarının nedeninin anlaşılması bakımından.
Türkiye aynen Eurovision Şarkı Yarışması’na katılacağı sözlerde olduğu gibi.
Ülkede siyaset, “düm tek tek”. Basın, “düm tek tek”.
Ekonomi, “düm tek tek”. Eğitim, “düm tek tek”.
Adalet, eşitlik ve insan hakları, “düm tek tek”.