Türkiye “Sicilyalaşıyor”

Bir de iyi tarafından bakabilse; 11 yıldır Türk Milleti’nin gözüne zamklamaya çalıştığı o pembe gözlükle mesela...

***

Tamam bir George Clooney olamadı. Ama tarih ona, çok daha efsanevi bir Hollywood yıldızıyla özdeşleşme şansı tanıdı!
Yalan mı?
Şu son 20 günde, ona her baktığında “Al Pacino”yu görenlerin sayısı katlanarak artmadı mı?
Hık demiş burnun düşmüş;
Bir elinde “yasama”, ötekinde “yargı”; savcıyı tehdit, siyasetçiye baskı; düne kadar dünya yansa, acaba umurunda mıydı?

***

Kumar?
Koca ülkeyi koydu masaya, daha ne olsun!
Ticaret?
“Babalar gibi” satmaktı işleri!
Uyuşturucu?
Ters L’de durabilen esnek iş adamlarına, “afyon etkili” yayınlarla milleti “uyuştursunlar” diye kurdurmadı mı “yeni medya düzeni”ni?
Finans?
Kaçar mı! “Arap Baharı”nın hamiliğini yapacağım diye, Libya’ya uçak dolusu parayı kim yolladı!
İnşaat?
TOKİ sağ olsun “dünyanın en büyük” adliye saraylarını, cezaevlerini dikti ki, günü geldiğinde içine sığabilsin hepsi; “aile boyu” yani! Ha bir de Barzani için “5 yıldızlı Erbil” inşa edildi!
Kadın ticareti ve fuhuş?
Gidin bir dolaşın Hatay’ın, Gaziantep’in, Adana’nın, Şanlıurfa’nın sokaklarında; kimler “kucak açıyor” Suriyeli “mülteci” kadınlara, kızlara!
Kaçakçılık?
En son “TIR dolusu silah” vardı; sahi ne oldu?
Rüşvet?
Velev ki kutucuk, villacık, bursçuk, bağışçık filan şu aşamada hep “iddia”; eee Bolu’da rüşvet alırken “suçüstü” yakalananlar; o kepazeliği örtbas edecek bir kılıf? Yok! Bulunamadı!
Gasp ve adam öldürme?
İlhan Selçuk, Türkan Saylan, Uçkun Geray, hatta Levent Ersöz, hatta Sedar Öztürk, hatta Fatih Hilmioğlu, Kaşif Kozinoğlu diye uzar gider de ben sadece Kuddusi Okkır diyeyim size!
Bildiğin mafya işte!
Türk Dil Kurumu’nun tanımıyla “Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak bir takım gizli çıkarlar sağlayan örgüt”.

***

(Bu arada “mafya” nın da bir “savaş çağrısı”nın -Morte Alla Francia İtalia Anela/İtalya, Fransa’ya ölüm diye bağırıyor- “akrostişinden” ilhamla oluştuğunu biliyor muydunuz?)

***

Her şey tamam da, “usta” ay pardon ağız alışkanlığı işte; “baba” bir tek -serinin son filmindeydi galiba- o unutulmaz replikleri tutamamış işte aklında:
“Dostlarını kendine yakın tut; düşmanlarını daha
yakın...”
“Düşmanlarından nefret etme bu senin yargılama yetini etkiler.”
Gitmiş - “Baba”ya- filmin en olmayacak sahnesinden esinlenmiş:
“Eğer oğlumun başına bir kaza gelirse veya bir polis onu vurursa ya da kendisini hücresinde asarsa, hatta kafasına yıldırım bile düşse bu salondaki bazı kişileri suçlarım. Ve o zaman affetmem.”

***

Dün Necati Doğru, “Türkiye nereye savruluyor” diye soruyordu (Ki bu yazı da Doğru’nun “mafyalaşmış yönetim” tespitinden ilhamla yazıldı);
Korelileşmeye mi? Mısırlılaşmaya mı? İranlılaşmaya mı?
Cevap vereyim:
Anladığım o ki; Sicilyalılaşmaya!
Ankara olmuş sana Palermo!
Corleone ailesi ne derse o!

***

Başta yazdığım gibi, bu kadar öfkelenip kendi küpünü de paramparça etmek yerine iyi tarafından bakabilse;
Su testisi su yolunda kırılmaktan; yargısız infazdan kurtuldu en azından!
Takvim öyle gösteriyor ki önce millet, sonra “adalet”, hem de en “yüce” makamda yargıladıktan sonra verecek hakkındaki hükmünü!
Ki bu “karanlık” fotoğrafa rağmen biz de iyi tarafından bakmalı; “pembe” noktayı görüp şükretmeliyiz bence:
Ya, “Yakuza” olarak
dönseydi!

***

NOT: Bu yazı da benim, Şafak Sezer’li Altındağlı buluşuyla(!), “The Sopranos” uyarlamasını ellerine yüzlerine bulaştıran yapımcılara kıyağım olsun; “Altın kürelik” bir “cast” gizli bu yazının satır aralarında!

Gazeteci Olmak... Gazeteci Ölmek...

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Adalar Belediyesi’nin bugün saat 13.00-18.00 arası Heybeliada’da düzenlediği “Türkiye’de Gazeteci Olmak... Gazeteci Ölmek...” forumunda, Ahmet Abakay, Ahmet Tan, Altan Öymen, Ataol Behramoğlu, Ayça Söylemez, Aydın Engin, Erol Önderoğlu, Fatih Polat, Göksel Göksu, Hilmi Hacaloğlu, Kadri Gürsel, Mihail Vasiliadis, Nedim Şener, Orhan Erinç, Sibel Güneş, Şükran Soner, Uğur Güç, Yasemin Arpa konuşacakmış;
Müyesser Yıldız, Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Mustafa Balbay, Güler Kömürcü, içeriden de “mektup yoluyla” Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, Turhan Özlü, Tuncay Özkan (ve bütün diğer haksız-adaletsiz yere tutuklu bulunan meslektaşlarımız) katılsa mesela, daha “adına yaraşır” olmaz mıydı?
Bu gazeteciler, “kumpasçılar” kendilerine “ölümü” gösterdiği gün bile “esaret”e razı olmadılar ya hani, o bakımdan yani!..

Yazarın Diğer Yazıları