Türkiye, ruhunu tartışmaya açamaz!
İnsanların birbirlerine bağımlı oldukları, bu nedenle de karşılıklı olarak birbirlerinden bir şeyler alıp verdikleri hep bilinir. Bu durum toplumsal yaşamın gereğidir, yadırganacak bir yanı da yoktur. Ancak alış verişe konu olan unsurlar arasındaki orantısızlık, durumu tartışılır kılmaktadır. Sözgelimi konfor sağlamak karşılığı olarak onurunu; ekmek elde etmek karşılığı olarak da erdemini ortaya koyanlar bunun sonuçta bir alış veriş olduğunu söyleyemezler. Bu bir tarafın manen köleleşmesi karşılığında karşı tarafın belirli bir ödeme yapması anlamına gelir. Onurunu, namusunu ve ahlâkını somut değerler karşılığında gözden çıkaranlar, gerçekte insanlığından vazgeçmiş olurlar.
Faust’un Ruhu!
İşin tatmin sağlamak ya da ebedileşmek için onurundan vaz geçmeye hazır olanlarla ilgili bir yanı daha vardır. Buna Dr. Faust tavrı diyebiliriz. Bu, ebedileşmek ya da zevk almak için kendini öptürmeye kalkanların tavrıdır. Malum hikâye şöyledir:
Dr. Faust, Helen adındaki güzele yalvarır;
-Beni bir kere öp ve ebedileştir.
Helen onu öper ve kaçar.
Dr. Faust bağırır:
-Dudakları ruhumu emdi. Bakınız nasıl kaçıyor! Gel, Helen, gel, ruhumu geriye ver!
Bu çok bilinen bir hikâyedir. Hikâyenin ana fikri; ebedileşmek için kendisini öptürenlerin ebediyen kendilerini kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğidir.
Vasat insanlar “her şeyin bir fiyatı” olduğunu düşünürler. Karşılığını almak kaydıyla alış-verişe konu olmayacak hiç bir şeyin olamayacağını savunurlar. Bu anlamda da bir kez öptürmenin maliyetinin çok da büyük olmadığı kanaatindedirler. Çoğu kez de maddi ve dünyevi değerler için ahlâki değerlerden şöylesine biraz taviz vermekte herhangi bir sakınca görmezler.
Bireyler kendilerinden, kimliklerinden ya da onurlarından taviz verebilirler. Nitekim şahsiyet ve iffet kaybına uğrayanların çoğu bu duruma kendileri izin vermeleri sonucunda düşmüşlerdir. Hatta bireysel anlamda kişiler “ebedileşmek” için Faust misali kendilerini öptürebilir. Sonra da “ruhumu kaybettim” diye yakınabilirler. Bu yalnız onları ilgilendirir.
Devletten taviz vermek!
Ancak iktidar dahil hiç kimsenin bir kültürü, kimliği ve milleti “Faust” gibilere, örneğin terörizme ya da AB’ye öptürmeye hakkı yoktur. Devletten taviz vererek, Anayasa’dan iskonto yaparak ya da kimlikten vaz geçerek barış getireceğini düşünenler yanılıyorlar.
Bir kimliğe, tarihe ve egemenliğe her zaman itiraz söz konusu olabilir. Bir millet varlığına ve egemenliğine birileri düşman diye varlığını ve egemenliğini tartışmaya açamaz. Sözgelimi, bölücü ve yıkıcı istemiyor diye Türk, Türklüğünden vaz geçemez. Şair “Yabanlar kıskanır diye/Destan da yazmayalım mı?” diye bunun için sorar.
Dahası PKK yandaşları, işbirlikçileri ve destekçilerinin kan dökmekten vaz geçmek karşılığında Türkiye kimliğinden vaz geçemez. Türkiye hiçbir şart altında ruhunu tartışma konusu yaptıramaz. Öcalan’ın ya da işbirlikçilerinin koyduğu şartlarla oyunu oynamak hikâyedeki Helen’e öpülmek anlamına gelir. Sonra bunu yapanlar “barışı ebedi kılmak için yapmıştık, o ruhumuzu emdi” diye boşuna yakınmak zorunda kalacaklardır. “Bir öpülmekten ne çıkar” kimse demesin. Her şey bir kez öpülmekle başlar.