Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Türkiye: Ertem Eğilmez’den Gerilimin Efendisi Alfred Hitchcock’a

Ne güzel günlerdi...

Hep birlikte ailece gidilen yazlık sinemalarda, tahta sandalyeler üzerinde izlenirdi o filmler.
Hemen herkesin birbirini tanıdığı, selâmlaştığı bir seyirci kitlesiydi sinemaya gelenler.
Genç kızlar sinema gecesine özel, puantiyeli, karpuz kollu payet yaka elbiseleri ve apartman topuk ayakkabılarından oluşan şık kıyafetleriyle, delikanlılar da briyantinlenmiş saçları, omuzlarına attıkları merserize hırkaları ve muhakkak yeni boyanmış iskarpinleriyle arz-ı endâm ederler, mahallenin veletleri sevgililer arasında pusulalar taşırdı...
Tüm zamanların en güzel Türk kadını Türkân Şoray, Kınalı Yapıncak Hülyâ Koçyiğit ve Filiz Akın, yakışıklı jönlerimiz Ayhan Işık, Kartal Tibet,Cüneyt Arkın, Tamer Yiğit, Göksel Arsoy seyirciyi hıçkırıklara boğan aşkların birbirine çok yakışan çiftleriydi...
Ve Ertem Eğilmez işte bu muhteşem Türk filmlerinin yönetmeniydi...
Ertesi gün evlerdeki hanım sohbetlerinin birinci konusu bir akşam evvel izlenen filmdi, aynı filmi aynı sinemada izleyen aynı insanlar filmi neredeyse baştan sona birbirine anlatırdı, kimse sıkılmazdı bu tekrarlardan...
Yeşilçam o zamanlar naifti, kibardı, nazikti...
Kimseyi kavga ettirmezdi, kamplara ayırmazdı, inançlarından dolayı, mezhebinden dolayı, ait olduğu sosyal sınıflardan dolayı ayrıştırmazdı...
Yeşilçam, Hulusi Kentmen’inden Adile Naşit’ine, Kadir Savun’undan Cevat Kurtuluş’una, Ekrem Bora’sından Aliye Rona’sına, Fatma Girik’inden Neriman Köksal’ına ve Necdet Tosun’una kadar tüm aktör ve aktristleriyle her mahallenin sakinleri gibiydi...
Sonra...
Değişti Yeşilçam...
Türkiye’yle birlikte değişti...
Türkiye, içinde üçüncü renk olarak yalnızca kırmızının bulunduğu siyah-beyaz bir korku filmi platosuna dönüştü...
Binlerce vatan evladı üniversite koridorlarında, karanlık sokaklardaki pusularda can verdi...
Kan banyosu filmler çekildi, içinde ‘bu ülke’nin çocuklarının öldüğü...
Şimdi...
Ertem Eğilmez yok... Osman Seden yok... Orhan Aksoy yok... Orhan Elmas yok... Ülkü Erakalın yok...
Türkiye bir gerilim filmleri platosuna dönmüş durumda...
Tek yönetmeni var ülkenin: Alfred Hitchcock
Dekor kusursuz... Senaryo, gerilim tekniği açısından mükemmel...
Oyuncu kadrosu Oscar’lık...
Selçuk Üniversitesi’ndeki akademisyen cinayetinden Ankara’daki gizli buzlanmaya, Soma’daki maden faciasından Gezi Parkı protestolarının yurt dışı bağlantılarına, 17 Aralık’tan önce dolar toplayanlardan 17 Aralık savcılarının hangi ülkenin ajanları olduğuna, 6-7 Ekim olaylarından Cizre’deki kalkışmaya, Dışişleri’ndeki görüşmenin tapelerinin sızmasından Neşe’nin kepek sorununa kadar her suçun faili olarak ‘paralel ajanlar’ın sanık sandalyesine oturtulduğu bir gerilim filmi vizyonda iki yıldır...
Bütün ülke gergin, bütün ülke tedirgin...
Bir ‘makul şüphe’nin sıradan bir vatandaşı bir anda teröriste dönüştürebileceği bir hukuk uygulanmakta...
Yayınına devam eden ve senaristi serbest bırakılan bir dizi film yüzünden bir medya yöneticisi cezaevinde...
Ülkenin sınırları ve hükümranlığı dahilinde bir ilçemizde yani Cizre’de devlete isyan eden teröristler hendekler kazıyor, evleri içindekilerle birlikte ateşe veriyor, cinayetler işliyor, asker ve polis karakollardan dışarıya çıkamıyor, PKK, vali ve kaymakam ataması yapıyor, vergi topluyor, para basıyor, devleti tehdit ediyor.
Fakat, Ankara’da kurulan ‘gerilim filmi platosu’nda kameranın arkasındaki rejisör, çektiği sahnelerin hepsinde kötü adamları yani ‘paralel ajanlar’ı başrolde oynatıyor... Her yerde paraleller... Telefonları dinliyorlar... Darbe teşebbüslerinin altından onlar çıkıyor... Yolları buzluyorlar...
Bu gerilim filmini eleştirmek zinhar yasak...
Yalnızca beğenmek ve sık sık elleriniz patlayana kadar alkışlamak zorundasınız...
Aksi takdirde ‘makul şüphe’li olur ve kodesi boylarsınız...
Gerilimin senaristi, gerilimin efendisi böyle istiyor çünkü...
Türkiye artık en geriliminden 1000 odalı bir Alfred Hitchcock filmi platosu...

Yazarın Diğer Yazıları