Türkeş çizgisi...

Son söylenecek sözü baştan diyeyim. Madem herkes Türkeş çizgisinden bahsediyor bir de onu dinleyelim:

"...Ruhi Kılıçkıran'dan Gün Sazak'a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerinin şu anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Onların tekzib etmeyecekleri şekilde konuşmaya, yalnız hak bildiğimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltıyüz can, bu hak bildiğimiz yolda "Vatan-millet-din ve devlet" uğrunda şehit oldular. Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir.

Yarın huzur-i ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardır... Onların huzurunda, onlar için konuşacağım!

....

Huzur-i ilahiye yüz akıyla çıkmaktan başka bir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiçbir beşeri kudret önünde eğilmem. Kimsenin merhamet ve insafına şahsen ihtiyacım yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalnız mülkün temeli olan adalet namınadır, yalnız milletim ve devletim içindir..."

Başbuğ Türkeş çizgisini, kime ve neye hizmet ettiğini, kimi şahit tuttuğunu, hangi makamı yüce saydığını ve taşıdığı yegâne endişeyi 12 Eylül mahkemelerine böyle haykırıyor.

Türkeş çizgisi budur.

Sufli emellerimize "ulvi" kisveler giydirmekle ne ulvi işler yapmış oluruz, ne de kimseyi kandırabiliriz; sadece kendimizi kandırırız.

***

Tuğrul Türkeş'in Milliyet'e yaptığı açıklamadan anladıklarımı özetliyorum:

Türkiye uçurumun kenarına gelmiş, terör azmış. Bir tekme de o vurmak istememiş.

Türkiye Cumhuriyeti, PKK ile tarihinin en büyük mücadelesi içine girmiş, böyle bir dönemde sorumluluk mevkiine gelerek Milliyetçi hareketin ideallerini, görüşlerini yansıtmak istemiş,

MHP, Türkeş çizgisinde değil. Tuğrul Bey, Türkeş çizgisinde olduğu için bu durumdan rahatsızmış. Türkeş'in kemiklerini o değil Bahçeli sızlatıyormuş.

Başbuğ hayatta olsa Davutoğlu'na yardımcı olurmuş.

Partide demokrasi yokmuş, Devlet Bey istişare etmiyormuş.

Şimdi de sormak istiyorum...

Efendim, Başkanlık Divanı'nda görev aldığınız MHP'nin Türkeş çizgisine çekilmesi hususunda herhangi bir çalışmanız, Parti Genel Başkanı'na bir "uyarınız" oldu mu?

Sizin tabirinizle, babanızın kemikleri sızlatılırken ne yapıyordunuz?

Anladığımız kadarıyla MHP'de istişare mekanizmasının çalıştırılmamasından benim gibi siz de şikâyetçisiniz. Peki siz istişare mekanizmasının çalıştırılması ile ilgili ne gibi girişimlerde bulundunuz?

En azından bazı siyasetçiler gibi, Genel Başkan'a şikâyetçi olduğunuz mevzularla ilgili bir mektup, e-posta falan attınız mı?

Doğru bir tespitle Türkiye'nin uçurumun eşiğine getirildiğini, terörün azdığını buyurmuşsunuz. Daha önceki beyanatlarınızdan da anladığımız üzere terörün azmasının mesulü olarak da AKP hükümetlerini görüyordunuz.

Merak etmekteyim, terörü azdıranlarla ve aynı kabineye girdiğiniz terör örgütünün siyasi uzantıları ile birlikte terörü nasıl durduracaksınız?

***

Doğrudur, merhum Başbuğ bu tür bunalımlı dönemlerde ülke için elini taşın altına koyardı. Ama şunu da iyi biliyoruz ki Başbuğ ülkeyi bölünmeye sürükleyen projelere ve bölücülere karşı tavizsizdi. Siyaset tarihine geçen "ne mozayiği ulan!" sözünü ne için söylediğini hatırlatmaya gerek var mı?

Onun bu tavrı ortadayken bugün yaşadığımız olayların fitilini ateşleyen çözüm sürecini bir "kardeşlik" projesi olarak millete yutturmaya çalışanlarla Başbuğ Türkeş'in aynı hükümette buluşacağını iddia ederek el sıkışmak en hafif tabirle onun manevi hatırasına saygısızlık.

Merhum Türkeş, icraatlarıyla Orhan Doğan'ın ideallerini ete kemiğe büründürenlerle bırakın hükümet kurmayı, bir zamanlar Orhan Doğan'a söylediğini söyler, kapıyı gösterirdi: "Devletimizi ayakta tutmak için canımızı da feda ederiz. O yüzden bundan haberiniz olsun. Yanlış yoldasınız. Kendinizi düzeltin!.."

Açıklamalarından anladığımız kadarıyla çiçeği burnunda Başbakan Yardımcısı AKP'yi bu yanlış yoldan döndürüp düzeltmek için kabineye girdi.

Biz de onun bu tarihi görevi nasıl yerine getireceğini merakla takip edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları