Türkçenin Matematiği...
Sevgili okuyucum; Elazığ'ın kültür lideri Sevgili Şener Bulut, 2013 yılında, Doç. Dr. Hüseyin Özbay'ın "Türkçenin Matematiği" başlıklı yazısını göndermişti. Geçen zaman içinde bu yazıyı bir türlü sizlere iletemedim. Nasip bugüne imiş... Okuyalım efendim:
"Türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir. Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliğidir. Keza, ne yazık ki Türkçenin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. Kentli-köylü, eğitimli-eğitimsiz, Doğulu-Batılı ve benzeri kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır. Gene dünyanın her yerinde iyi-kötü işleyen bir 'asimilasyon' ve/veya 'adaptasyon' süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür. Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. Bizde asimilasyon ve/veya adaptasyon süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır. Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır. Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), ana dilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi ana dillerinde düşünürler. Türklerin büyük paradoksu işte buradadır. Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır. Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil, gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler. Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki başka hiç bir diasporada (kopuntuda) gözlenmeyen gelişmeler yaşandı. Türk diasporası gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti! Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food'ları (lahmacun, döner, vb.) oldu. Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, dil öğrenmeyi de bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı etmiş olmaları da düşünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil, gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu. Bunun nedenini evdeki Türkçenin yanı sıra, okulda öğrenilen ve ev dışında yaşanan, o ülkenin dil faktöründe aramak çok da yanıltıcı olmayacaktır.
Dinamik anlamlandırma...
Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçeyi en zengin kullananlardan "Yaşar Kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez" görüşü çok yaygındır. Bu görüş haklıdır; zira Türkçenin Fransızcaya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. İngilizceye, Almancaya, İspanyolcaya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir. Ne var ki bu Türkçenin daha
yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! Çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur. Başka bir dilden Türkçeye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan birçok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur. Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir; oysa öyle değildir. Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır. Türkçede anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. Tam bu noktada, Türkçenin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir."
Değerli okuyucum; Türkçeyi 'Matematik' kurallarıyla anlatan bölüm çok uzun. Dileyen okuyucularıma e. posta ile gönderebilirim.
Esen kalın efendim.