Türk-Amerikan ilişkileri gerçekten kötü, Fatih
Evet be Fatih, sen farkında değilsin ama Türkiye ile ABD arasında kriz var. Sen her ne kadar kendi muhabirini yalanlama pahasına birilerine hizmet veriyor olsan da, iki ülke arasında gerçekten kriz var. Senin çabaların ancak haberi biraz geciktirir, üstünü örtmeye yetmez. Büyükelçi Tan’ın sana “Ya Fatih Çekirge ABD ile aramız kötü” demesini mi bekliyordun? Demez, diyemez ama bunun yerine sen muhabirine sahip çıksaydın daha iyi olurdu.
Ha aklımdayken, Namık Tan Ankara’dan çok daha uzun süre Washington’da görev yapmış bir diplomattır. Kendisini hem severim hem de çok iyi tanrım. Senin tarzındaki gazeteciler ondan laf alamaz, ancak ağzına laf koyar. Biz seninle birbirimizi uzun süredir tanırız, birlikte aynı gazetede çalışmışlığımız da var değil mi ama gene de bir gerçeği örtmen veya örtmeye çalışman yersiz.
Türkiye ile ABD arasında tabii ki kriz var. Türk Silahlı Kuvvetleri için alınmak istenen silahlar, ABD Kongresi tarafından onanmayacak korkusu ile Kongre’ye bile gönderilmedi. Ankara’ya Obama tarafından atanan büyükelçinin Senato Genel Kurulu’nda onay oylaması durduruldu. Durduran senatör, Clinton’a yolladığı mektupta “Ne yapıyorsunuz? Türkiye’de irticayı iktidar için destekliyorsunuz” diyordu. Türkiye konusunda ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a Kongre’deki senatör ve milletvekillerinden gönderilen mektupları da okumamış olmalısın.
Ah be Fatih Çekirge, kendi gazeten Hürriyet’teki haberleri de okumuyorsun anlaşılan. Anadolu Kartalı manevralarına ABD’nin İsrail resti çektiğinden de haberin yok. Hani aramızda sorun olmayan ABD, “Eğer İsrail’i manevralara çağırmazsanız biz de katılmayız” demesini yazmadı mı senin gazeten? İran olayındaki sürtüşme, İsrail ile arayı düzeltin baskısı, Kürt devletini koruyun demeleri de her halde masal ve biz kötü gazetecilerin uydurması. Peki, Ankara’da ABD Büyükelçiliği yetkililerinin, Amerikan Hazine Bakanlığı heyeti ziyareti sırasında Türk basınına yaptığı, İran ile çalışan Türk şirketleri ve bankalarına yapılan ambargo uyarısını da mutlaka okumadın.
Peki, Ermenistan, Kıbrıs konuları ve Kuzey Irak’taki Kürt devleti için Washington’dan yapılan baskılara ne dersin? Hani Toronto fırçası falan filan, hava cıva mı bu haberler? Haklısın sana göre etraf güllük güneşlik. Sen ve senin tarzındaki gazeteciler bir yetkiliye sorar ve dinlediklerini doğrulatmadan ve de kendi muhabirinin bile yazdığını tekzip edercesine oturur yazar. Genelde de yanılırlar. Senin gibi. Benim başımdan az mı geçti.
Evet, 12 Eylül 1980 sonrası ürünü olan bu tür gazeteciler Turgut Özal’a da bir telefon açıp “Dün gece Başbakan bana dedi ki” hikâyeleri yazardı. Başbakanın söylemediklerini ve söyleyemediklerini yazmak gibi bir hesap yoktu. Olamazdı da. Biz salak muhabirler koşar Özal’ın söylemek istemediklerini arar bulurduk. Yapma be Fatih. Biz kırk kişiyiz, ama kırkımız da birbirimizi biliriz.
Bir başka konu, Türk basınında Toni Blair’in Abdullah Gül hakkında yazdıkları geniş yer aldı. Bir kere baştan kendimize sormamız lazım, Blair’in en yakın dostu kimdi? George Bush. Bush konusunda İngiliz basınında çıkan karikatürleri hatırlasanıza. Bush’un hemen tüm isteklerini Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan ikilisi yerine getirmedi mi? Kimin karısı Kıbrıs emlak davalarını aldı? Blair’in karısı. Hani derler ya “Dostunu söyle, kim olduğunu ve
karakterini söyleyeyim” diye. Yani bu adamdan övgü almak lehte puan mı
yoksa lekelenmek mi, siz karar verin.