Gazeteci Barış Pehlivan''a verdiği röportajda Çanakkale Zaferi’nden bir bölümü anlatan yazar Turgut Özakman, düşman donanmalarının sivil yerleşim yerlerini bombalamasıyla yaşanan felaketi de gözle önüne serdi.
Öte yandan Yüzbaşı Nazmi Akpınar’ın düşman askeri için söylediklerini de hatırlatan Özakman, yaşananları şöyle aktarıyor:
"Komutanlar Hawana purosu içerek yeni bir taarruz için kibar kibar görüşürlerken savaş gemileri Kabatepe yakınında hedef bildiren uçakların yardımıyla aşırtma atışlar yaparak Ecabat’ı bombardıman etmeye başladılar. Ecabat askeri bir hedef değildi, şehirde bir tek sağlam ev kalmadı, küçük hastaneyi de yıktılar. Birçok yaralı yanarak şehit oldu. Hastanede esir 25 İngiliz askeri vardı onlar da öldü. Sonra Çanakkale’yi hedef aldılar şehre yangın bombaları attılar. Yer yer büyük yangınlar vardı.
Bu vahşi olayları izleyen Yüzbaşı Nazmi Akpınar yardımcısına dedi ki; İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin ulaştıkları ileri düzey çok önemli. Bu büyük gelişimin bunlara bir olgunluk doygunluk vermesi, bilgelik, hoşgörü, soyluluk kazandırması gerekirdi. Barışçı, adil ve örnek olmaları gerekirdi. Oysa tam tersi bir durumdalar. İlkel insanlar gibi kaba, bencil ve dünyayı sömürüyorlar. Küçük bir çıkar için bir ülkeyi yok etmeye kararlılar."
"KÖYE BAĞIRDIM ''KEMALİN ASKERLERİ'' DİYE."
Röportaj’da Anadolu’da yaptıkları geziden de bahseden Özakman, 1948 yılında Afyonun bir dağ köyünde “Padişahın askeri misiniz?” diye soranlar olduğunu da söylüyor.
O dönem Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış birçok insanın halen yaşadığına dikkat çeken Turgut Özakman, anılarını şöyle anlatıyor:
"Biz Ankara’dan Polatlı’ya trenle gittik o zamanlar Sakarya Meydan savaşından kalma siperler hala duruyordu. Orada dua ettik şehitlerimiz için. Yola çıktık 30 Ağustos Afyon, Dumlupınar Abidesinin önünde yapılacak törene geçmek üzere, bu yayan yolculuğa böylece başlamış olduk. On arkadaştık; ne pusulamız vardı ne sopamız vardı ne bıçağımız vardı ne haritamız vardı. Sora sora, gündüz, gece yürüyerek… Yol boyunca barut kokuyordu topraklar adeta. Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış insanların çok büyük bir bölümü hala sağdı. Gazilerle konuşarak gitmiş olduk. Anadolu’yu daha yakından, daha içeriden tanımış olduk.
Şimdi biz tabii ki neyiz. Kıyafetlerimiz de Ankaragücü Kulübü’nün avcı kıyafetiydi. İzciye benzemiyoruz, öğrenciye benzemiyoruz. Bizi bandocu sanan oldu, çöpçü sanan oldu. Afyonun bir dağ köyünde ''Padişahın askeri misiniz?'' diye soranlar oldu. 1948’de altını çizerek söylüyorum bunu. İşte böyle ama yollarda çok sevgiyle karşılanarak; misafire Anadolu halkı zaten çok sıcaktır. Bir çeşmenin başında bir kadın İstiklal Savaşıyla ilgili anılarını anlattı. Dedi ki işte; Sakarya’dan sonrasındaki dönem Yunan ordusunun işgali altında. Azap içindeler orduyu bekliyorlar. Bir sabah dedi birdenbire şu taraftan başı kalpaklı atlı süvariler rüzgar gibi gelip geçtiler. Anladım köye bağırdım ''Kemalin askerleri'' diye."