Turarabiya
Evde, Türk televizyonlarından haber programlarını ve magazin programlarını seyrediyor ve can sıkıntısından bir kanaldan başka bir kanala sürekli geçiyorum. Aklımdan, herhalde bu seyrettiğim ülke Türkiye olamaz diye geçiriyorum. Ben 1980 yılında Türkiye’den ayrıldım. Benim için Türkiye o yıllarda donup kalmıştı.
Bir programda bir halı parçası için yalvaran, yerlerde takla atan, seçimlerde bir poşet yiyeceğe, yazın bir ton kömüre geleceğini satan, televizyon programlarında kendini acındırmak için ailesine çamur atan, anası ile babasını suçlayan, onlara hakaret eden televizyonlardan aile ve kişisel sırlarını yedi düvele ilan edenler bunlar, Türk olamaz diye düşünüyorum.
Çünkü benim bıraktığım halk, onurlu, gururlu, aç gezdiği zaman bile tokum diyebilen, kalan iki lokmasını da konuğu ile paylaşacak kadar cömert bir halktı. Benim halkım, anasına babasına atasına saygı duyan, baş tacı eden onları tepesinde taşıyan, evinin başköşesine dedesini, nenesini oturtan bir halktı. Benim zenginim parasını, kimsenin gözüne sokmadan gizli gizli harcayan, parayı korumak için bin takla atmayan kişilerdi. Yok, yok bunlar bizimkiler değil, olamaz bunlar mutlaka başkası.
Atalarının kanlarını dökerek aldıkları toprakları, dönüm dönüm satmak için pazarlayanlar, daha rüştünü bile ispat edememiş çoluğuna çocuğuna şirket kurdurup “ne var internette satış yapıyor” veya armatör olan çocukları için de “milyon dolar da para mı” diyebilen politikacılar. Cumhuriyetin temel taşı kurumları elden çıkaranlar, Atatürk’ün kurduğu başkenti, halifeliği diriltmek uğruna Osmanlı başkentine taşımaya kalkanlar, Türk devlet adamları olamaz.
Benim devlet adamlarım, rüşvet veya yolsuzluk konusunda bırakın soruşturmayı, söylentisi çıktığında istifa ederdi. Bu işlere bulaşan partiler, seçim kaybederdi. Bunlar bizim ülkemizi yönetenler olamaz. Atasının ordusuna dil uzatan, başkomutanı olduğu askerine laf söyleyenler de en azından Türk değil mutlaka.
Bu gazeteler, bu radyo ve TV yayınları da Türkiye’den değil Zimbabwe’den yapılıyor olmalı. Okuyucusunun haklarını korumak yerine patronu için kavga edenler, kendi evlerinde korumak istedikleri çoluk çocuklarına okutmak istemedikleri magazinleri yapanlar da Türk gazeteciler olamaz. Aç halka tok muhabbeti yapan, her türlü pisliğe bulaşanlar gazeteci değildir mutlaka.
Benim ülkemin gazetecileri, ülkeyi işgal eden düşmana ilk kurşunu sıkan kişidir. Ülkesini satanlar değil. Benim meslektaşlarım, hırsızlık yapan meslektaşlarını bile yazdığı yazılarında yazmaktan çekinmeden haber yapan, bu uğurda ölen kişilerdir. Onlar terörist mi, yoksa çıkar grupları mı olduğu bilinmeyen kişiler tarafından öldürüldü.
Benim askerim, düşmana teslim olmazdı. Benim askerim, kafasına torba geçirtmezdi. Benim askerim, teçhizatı olmadan mermisi olmadan bir tepeyi bırakmamak için, onlarca ve yüzlerce binlerce hep birlikte ölürdü. Hayır hayır olamaz. Davul zurna ile askere giden benim halkımın yarattığı gözünün nuru gibi sevdiği askeri, silahlı kuvvetlerine benziyor, bu askeri görüntüler ama çok farklılıklar var.
Benim askerim konuşmaz, konuştuğu zaman da söylediğini yapardı. Yapacağım demez, yaptım derdi. Koyduğu çizgilerin geçilmesine izin vermezdi. Atasına ölümüne bağlı ve sadık, onu ve kurduğu Cumhuriyeti korumak ve kollamak konusunda, atasına verdiği sözü sonuna kadar tutan bir orduydu.
Bu ülke benim 1980 yılında Amerika’ya giderken bıraktığım Türkiye değil. Bu seyrettiğim ülke, bu okuduğum gazeteler, bu seyrettiğim televizyonlar ve bu konuştukları dil, mutlaka Türkiye’ye düşman ve Atatürk’ün kurduğu ülkeyi yıkmak isteyen Arap ülkelerinde yetişen ve eğitilen kişilerin kurduğu, ne Türk, ne de Arap olabilen “Turarabiya” olmalı.