Tunceli’ye gitmek...
Recep Tayyip Erdoğan da “Sivas’ın ötesine gidemezler” deme gafletinde bulunmuştu. Devlet erkini elinde bulunduran ve Başbakanlık koltuğunda oturan bir görevlinin bu ve benzeri sözleri sarf etmesi aslında zafiyetin ta kendisidir. Nitekim Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Hakkari’de pastaneye sığınmak zorunda kalmıştı. Hadi orası Hakkari diyelim, Erdoğan, Soma’da markete sığınıp, kendisini protesto edenleri tokatlayıp “İsrail dölü” diye hakaretler yağdırdı. Padişah bunu yapar da Sadrazamı geri kalır mı? Ahmet Davutoğlu’nun MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik “Cesaretin varsa, yüreğin yetiyorsa Tunceli’de aynı sözleri söyle” gibi meydan okuması siyasi nezaket sınırlarını aşmakla kalmayıp hasbelkader yönetiminde bulunduğu ülkenin bazı bölümlerinde güvenliği sağlayamadığının da itirafıydı. Bunu bir başbakanın ya da o ilin valisinin söylemesi mümkün değildir. Nitekim 1980 öncesinde merhum Alparslan Türkeş, Elazığ’dan Diyarbakır’a hareket ettiğinde devrin valisi “Sizin güvenliğinizi sağlayamam, Diyarbakır’a gelmeyin” deyince; bugün seveni, sevmeyeni tüm kesimlerin hakkını teslim ettiği Türkeş köpürmüş ve Diyarbakır’a girerek önce “Sen kimin valisisin?” sözleri ile devletin gücünü hatırlatmıştı. Evet, Diyarbakır’da bölücü terör örgütü olaylar çıkarmıştı ancak bastırılmıştı. Yıllar sonra MHP’nin Diyarbakır’da miting yapamayacağı iddia edilmiş ancak Devlet Bahçeli de miting meydanında birlik-beraberlik mesajını vermişti. MHP, Türkiye’nin gerçeği ve bütünlüğünün sigortasıdır. Devlet Bahçeli’nin partiyi yönetim tarzı eleştirilebilir ancak Bahçeli’nin siyasi tutumu Türkiye’de tezgahlanmak istenen iç savaşı engelleyen en önemli unsurdur. Böylesi bir parti ve Genel Başkanına “Yüreğin yetiyorsa, cesaretin varsa” tarzındaki meydan okuma, işine geldiği zaman “Türkmen” olduğunu iddia eden Davutoğlu’na hiç yakışmadığı gibi Davutoğlu’nun Başbakanlık görevi süresinin de çok uzun olamayacağını ortaya koymuştur. Bahçeli ve beraberindeki heyet Tunceli’ye gitmiş ve Ankara’da söylediklerinin aynısını tunç yüreklilerin kentinde tekrarlamıştır. Her fırsatta “bin yıllık kardeşlik” vurgusunu yapan Bahçeli, Tunceli’de cuma namazını kılıp Hazreti Ali’yi, ehli beyti, Pir Sultan’ı anıp, 1937-1938 yılları arasındaki isyana da değinip sadece Tunceli halkına değil, Türk milletine ihtiyaç duyulan mesajı vermiştir. Umarım bu mesajdan Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve şürekası da nasiplerine düşeni almıştır.
Tunceli’yi iyi bilirim... 1995 yılında terörün had safhada olduğu günlerde bu kentte Alevi dedeleri ve halk önderleri ile günlerce hemhal oldum. Anadolu Müslümanlığı olarak nitelendirdiğimiz Alevi kültürünün zenginliklerini yaşadım. Alevi Türkmenlerinin misafirperverliğine tanık oldum. Solun çeşitli klikleri de bu kentin zengin kültürünün göstergesidir. Gerçek anlamda solcu olanların, bölücü PKK’nın faşist baskılarına karşı direnişlerini de gördüm. Gerçek Tuncelililerle bu kente çökmüş olan feodal örgütler arasındaki farkı vatansız solcular inkar etse de bu ülkenin aydınları gerçeği bilir. İşte onlardan biri Kamer Genç’tir... Kamer Genç, Tunceli ile bütünleşmiş bir isimdir. SHP, DYP, bağımsız ve CHP’den defalarca milletvekili seçilmiştir. Kamer Bey, memleketi Tunceli’de koruma ordusuyla falan gezmez. Nitekim Kamer Genç Ankara’da hastanede tedavi görüyordu. “Sağlık durumum iyi olsa gider Devlet Bahçeli’yi Tunceli’de karşılardım” demiştir. Sayın Genç ile onlarca panelde birlikte konuşma yaptık, aynı sofrayı paylaştığımız için kendisine “Kamer Ağabey” diye hitap ederim. O kendisine yakışanı yapmıştır. Tuncelililer marjinal gruplara rağmen Devlet Bahçeli’yi Tunceli’de karşılayıp, misafir etmiştir. Tunceli’yi, Kamer Genç’e teşekkürlerimle yürekten selamlıyorum.