Toprak bile kan kokuyor

Orhan Veli haklı; "kelimelerinin kifayetsizliği" diye bir şey var.

En ağır sözcüklerin bile tarifine hafif kaldığı anlar var.

Onun için zorlamayacağım; bitmeyen cümlelerin, upuzun paragrafların içinde çırpınıp durmayacağım, uzun uzun "anlatmaya çalışmayacağım" bugün.

Genç bir adamın sesine yerleşen ve vahşeti ve dehşeti ve insafsızlığı ve vicdansızlığı ve imansızlığı ve kalpsizliği ve Allah'tan korkmazlığı ve çaresizliği iliklerinize kadar hissettiren o titremeyi konduramadan kelimelerime -ki konduramam; yok böyle bir mucizevi gücüm- ne ben anlatabilirim dinlediklerimi, ne siz anlayabilirsiniz;
Görmek lazım.

***
Dramatik bir film izler gibi izlememeniz, dokunaklı bir roman sayfası okur gibi okumamanız, "seyirci gözyaşları" dökmemeniz, böyle yumruk yemiş gibi olmanız, sarsılmanız, uyuyamamanız mesela; oturup pencereden uzaklara dalmanız, sofrada çorbayı tam kaşıklayacakken durup yutkunmanız, boğazınızdaki yumruyla savaşmanız; yüzleşmeniz, hayatınıza misafir değil, dahil etmeniz lazım, sinir sisteminizin bozulması, uçuk çıkarmanız mesela, sıkıntıdan kabarması cildinizin, kusması içine attığınız bütün kederleri, dertsiz başınıza dert almanız lazım, "mum kimin yanan Kerkük kimin yanmaya" razı olmanız lazım;
O zaman zindan olur saraylar bile insansanız...

Bunu göze alamayan varsa okumasın buradan sonrasını.

***
Arama kaydımdan kontrol ettim; soykırımcılarıyla baş başa bırakılan Türkmenler için topladıkları yardımın yerine ulaştığından emin olmak için konvoyla birlikte Irak'a giden Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Olcay Kılavuz'la dün gece 00.24'te başlamışız konuşmaya. Konuşma süresi 34.37 dakika.

"Burada toprak bile kan kokuyor" diye başladı; aralıksız anlattı:
- Lanetli bir yer gibi...

- Cehennem gibi...

- Susuzluktan ölmüş Türkmen çocuklar var ve 50 metrede, 100 metrede bir bizim su taşıyan TIR'larımızı durduruyorlar, yolumuzu kesiyorlar...

- Sincar'a kadar gittik, giremedik; geri çevirdiler TIR'larımızı...

- Bütün ilgili-yetkili makamlara bilgi verdiğimiz halde sınırdan girdiğimizden beri ne Başbakanlık'tan, ne Dışişleri'nden, ne AFAD'dan, ne Kızılay'dan bir Allah'ın kuru aradı... Allah'tan korkun, biri de arayıp şuraya gidin, şuradan gidin, öldünüz mü, kaldınız mı demez mi! Bu AKP'li, MHP'li, CHP'li olmakla ilgili bir durum değil; Türkmen olmakla, Arap olmakla, Kürt olmakla, Sünni, Şii olmakla ilgili bir durum değil; "insan" ın düştüğü, insanlığın düştüğü hal içler acısı burada... Ve tek cümle yardım, destek, sahiplenme yok; yazıklar olsun...

- Açık arazideyiz şu an, ışık yok, zifiri karanlık, yol-yön tabelası yok; gidiyoruz ama nereye!..

- Yetim gibi hissettim kendimi...

- Zoruma gidiyor...

***
Ve önce paylaşıp paylaşmamak konusunda kararsız kaldığı, sonra mahçup, utanç içinde, sesi titreyerek anlattığı o "an" :
Yönümüzü değiştirdiler; Allah'a emanet kilometrelerce gittikten sonra, kasıtlı olarak Musul'a yönlendirmişler... Bölge IŞİD işgali altında... İnsanlar akın akın kaçıyorlar... Sefaletlerini tahmin edemezsin... Durduk; bir yere sokmak istediler. Başımıza ne gelecek bilmiyoruz, gitmedik. Kimsiniz, nesiniz, sorguya çekiyorlar; biz o didişmenin içindeyken bir kadının çığlığı duyuldu:
"Allah aşkına yapmayın!.."
Kadının başına geleni söylemekte çok zorlandı Kılavuz;
Az ötede bir aracın içinde "Allah aşkına" savaşanların tecavüzüne uğradı!
***
Ve önceki gün hala "Esma'ya dua ediyor musunuz?" diye soruyordu Başbakan...

Daha ne yazayım...

NOT: Dün sabah 06.00 itibarıyla TIR'lar Kerkük'e ulaştı. Topluca ve gözyaşları içinde kılınan Cuma namazından sonra yardımlar Türkmenlere dağıtıldı...

Yazarın Diğer Yazıları