Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu

Doğu’dan yalnızca güneş mi doğar? Aydınlığın doğduğu yerden ışık saçan kitaplar da doğar. Doğu Perinçek’in Kaynak Yayınları’nca yayımlanan “Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu” adlı son kitabı da böyle bir yapıttır işte.
Osmanlı’nın “Dirlik” sisteminde kişisel mülkiyet yoktu. Tapu bize Tanzimat’la birlikte geldi. Yani dirlik düzenlik o zaman bozuldu. Bu süreçte topraklar, nüfuzlu kişiler ve eşraf tarafından kendi üzerlerine geçirildi. Böylece toprak ağalığı doğdu.
Topraktaki bu haksız mülkiyeti giderme çalışmaları, Sayın Perinçek’in araştırmalarına göre, İttihat ve Terakki ile başlıyor. Ziya Gökalp toprak reformunu seslendiriyor
ilk kez.
1925 yılında çıkardığı bir yasayla göçmen ve topraksız çiftçilere toprak dağıtılması uygulamasını başlatıyor Cumhuriyet. Başlatıyor ya, köklü bir derebeyliğin hüküm sürdüğü Doğu Anadolu’da, Atatürk’ün toprak dağıtımının gerekliliğini defalarca vurgulamasına karşın, ciddi bir toprak reformu bir türlü başarılamıyor. Derebeyliğe azıcık dokunulunca isyanlar çıkıyor, isyanlar bastırıldıktan sonra, köklü değil, günübirlik çözümlere gidiliyor.
Perinçek, ağalıkla bölücülüğün bağlantısının son derece açık olduğunu belirtiyor. Hazırlanan çok sayıda “Şark Raporu” da doğruluyor bunu.
Sayın Perinçek, bana yazdığı mektupta, bu yeni kitabını “Zaman olur eleştirirseniz, çok sevinirim” diyor. Yerimin elverdiği ölçüde, başım gözüm üstüne.
Toprak reformunun o bölgede hâlâ kesin geçerli çözüm olduğu savı bana göre tam doğru değil. Çok evlilik ve yüksek doğurganlık sebebiyle, o bölgede toprak reformu kendiliğinden gerçekleşmiş gibidir zaten. Toprakların verimli olarak kullanılmasının çözümü artık toprak reformundan geçmiyor, -çok şaşıracaksınız ama- kolektif mülkiyetten geçiyor benim fikrimce. Bir örnek vereyim: 1992 yılında Iğdır’a Ahıska göçmenleri getirildiğinde, Sovyet döneminde kolhoz türü mülkiyet ve işletmeciliğe alışkın olan bu kardeşlerimiz “Bize büyük bir toprak verin, orası hepimizin olsun, siz gerisine karışmayın” demişlerdi de, mevzuat ve komünizm saplantısı, buna imkân vermemişti. Oysa iş oraya doğru gidiyor. Bugün o bölgenin köylüsüne gidin “Sana çalıştığın sürece asgari ücretten aylık ve üründen %25 pay verelim, toprağını devlete verir misin?” diye sorun, yanıt, büyük çoğunlukla evet olacaktır. Buralarda İsrail’in Kibbutz’ları gibi tarımsal oluşumlar da kurulabilir. Prof.Dr. Orhan Türkdoğan, “Sosyal Hareketlerin Sosyolojisi” adlı eserinde Kibbutzları uzun uzadıya anlatıyor. Kibbuztlar bugün artık bir tarım köyü olmaktan çıkmış, sanayi kentleri haline gelmişlerdir. Sayın Perinçek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çağdaş tarım işletmeciliği yapan işletmelerin toprak reformu kapsamı dışında tutulduğunu yazıyor. Bu bugün de geçerli olmalıdır.
70’li yıllardaki toprak reformu çalışmaları da eksik anlatılmış bu kitapta. O yıllarda reform uygulamaları olmuştu aslında. 1.MC döneminde Toprak Reformu Müsteşarlığı MHP’ye bağlıydı, Türkeş, 1976 yılında Urfa’ya giderek toprak dağıtmış, ilk tapuyu da Müslim Kara adlı yurttaşa vermişti. Ağalar buna isyan etmiş, Ankara’ya gidip Erbakan’a dert yanmışlardı. Oradaki feodal yapıdan beslenen Erbakan, koalisyon ortağının yaptığına “Bu zulümdür” demişti.

Yazarın Diğer Yazıları