Toplumun vesayet sorunu ve demokrasi
Türkiye’de kimileri demokrasi sorununu askeri, kimileri de siyasi vesayete bağlıyor. Her iki taraf da en azından sorunu “vesayet”e indirgemek konusunda anlaşmış bulunuyor. Bu yaklaşıma göre vesayet sorunu halledilirse, Türkiye’de “demokrasi” sağlam temeller üzerine oturmuş olacak. Her iki taraf da konuyu tek yanlı olarak ele alıyor.
Askeri vesayet!
Türkiye’de yaşanan darbeler, muhtıralar, balans ayarları ve elektronik müdahaleler örnek gösterilerek siyaset üzerindeki askeri vesayetin derinliği ve sürekliliği iddia edilmektedir. Askeri müdahalelerin kabul edilemez oluşu, demokrasiye indirdiği darbeler ve sosyokültürel bağlamda ürettiği zararlar tartışılamaz. Ancak demokrasiye müdahalelerin bir sonuç olduğu ve bu sonucu üreten süreçlerin bulunduğunu göz ardı etmemek gerekir. Bu noktada siyaset her tıkandığında Türkiye’de olduğu gibi, gelişmiş ülkelerde demokrasiye müdahalenin neden çözüm olarak görülmediğini, iyi düşünmek gerekir. Hemen söyleyelim çünkü orada toplum, birey, kültür, ekonomi ve gelenek müdahaleye müsait değildir. Darbeler, müdahaleye müsait olan toplumlarda yapılır.
Sivil vesayet!
Diğer yandan yandaş medya, STK, bürokrasi oluşturulması; muhalif medyanın susturulması, iktidara muhalif olan herkesin darbeye ortam yaratmak için faaliyette bulunmak bahanesiyle tutuklanması, yargıya yapılan baskı, dinlemenin yaygınlaştırılması, kurumlar arası çatışma ile ülkenin korku cumhuriyetine çevrilmesi siyasi totaliterliğin vesayetinin kanıtları olarak sunulmaktadır.
“Kurtar Bizi” geleneği!
Askeri ve siyasi vesayet taraftarı olan her iki kesimin de konuyu bir üst yapı sorunu olarak ele aldıkları görülmektedir. Sorunun sosyolojik, kültürel, ekonomik ve tarihi boyutlarını görmezlikten gelmek olgunun görünen yanları üzerinde fikir yürütmek demektir. Halbuki, Türkiye’de bu bağlamda siyasileri, otoriter davranmaya iten güçlü bir gelenek ve kültür vardır. “Kurtar Bizi Baba”, “Padişahım Çok Yaşa”, “Karaoğlan” söylemleri toplumun sürekli olarak kendisini kurtarması için başkalarını göreve çağırdığının açık kanıtıdır. İradesini cemaatlerin, ağaların, aşiretlerin ya da karizmatik liderlerin emrine tahsis edenlerin kaderlerini başkalarının tayin etmesi son derece doğaldır.
Bugün yaşananlar!
Sosyolojik ve geleneksel yapıyı göz ardı edenler; kozmik odalara girmenin hukuk devleti sorununu çözmeyeceğini; PKK itirafçılarını kullanarak askeri suçlamanın TSK’nın halk nezdindeki itibarını sarsamayacağını, yasaları ya da Anayasayı değiştirmenin -eğer varsa- vesayeti sona erdirmeyeceğini göremiyorlar.
Askerin ya da siyasetin vesayetini anayasayı, kanunları, tüzükleri, genelgeleri ya da iç hizmet yönetmeliğini değiştirerek çözüleceğini sananlar da yanılıyor. Sorunu, toplumun, hem asker hem de siyaset üzerindeki vesayetinin güçlenmesi çözer. Toplumu dikkate almayan siyasi vesayet ne kadar yanlış ise siyaseti dikkate almayan askeri vesayet de o kadar yanlıştır. Her ikisini de dizginleyecek toplumdur. Toplumun hem asker hem de siyaset üzerindeki vesayetidir. Toplumun kurumlar üzerindeki vesayetini kurmak ise sanıldığı kadar kolay değildir.