Toplum olay yaratır, olay toplumu değil

Türkiye’de halk gene şaşkın, gene olayların gerisinden geliyor. Aslında uygar toplumlarda olayları toplumlar hazırlar. Olaylar toplumlardaki gelişmeleri, patlamaları, yaşanan değişimleri yansıtır. Ama bizde tam tersine, toplum önüne katılıp, bir koyun sürüsü gibi güdülen toplum. İşin ilginç yanı sürüyü koruyan çoban köpekleri de ne yazık sürüye saldıran kurt sürüsü ile anlaşmış, onlara sık sık kurban veriyor.
Türkiye’de son iki gelişmeyi olumlu olarak değerlendirmek için mutlaka cahil ve konulardan sıkılmış olmak gerek. Bunlardan birincisi terörle mücadelenin polise devredilmesi. Gerçekte demokratik ve özgür toplumlar için doğru bir karar ve de terör eğer iç kaynaklıysa. Türkiye o noktayı aşalı yaklaşık 30 yıl oldu. Terör artık terör değil savaş haline döndü. Bugün PKK denen katil sürüsü ile girişilen çatışmaları ne yazık ki terör veya adi cinayet vakası olarak görmek konuya en hafifinden cahilce yaklaşmak demektir.
Sırf o mu, Türkiye’deki terörün arkasında Türkiye’yi parçalamak isteyen dış güçler var. Düşünün PKK’nın dost ve müttefikimiz Avrupa ile ABD’den aldığı desteği. Ellerindeki çoğu silah ve patlayıcı madde, ABD ordusunun Irak’ta Kürtlere bıraktığı malzemeler değil mi?
Yalnızca o mu? PKK’ya yıllarca Suriye barınak vermedi mi Beka vadisinde? Katil başını Şam’da ağırlamadı mı? Öteki komşular, bugün PKK ile dövüşen molla İran az mı destek verdi bu katillere? Ermenistan, Rusya hep bu katilleri korudu. Öteki komşular Bulgaristan, Yunanistan ve hatta Fransa, İtalya, Almanya bu katilleri destekleyip barınak vermedi mi? Verdi.
O zaman Türkiye’ye musallat olan PKK terörü bir iç terör değil, Türkiye’nin uluslar arası alanda ve kökü dışarıda olan bir savaşıdır. Ama bu savaşta dış saldırganlar kendilerine içerden de büyük destek buldu. Gene kendileri gibi dışarıdan atanan yöneticiler bu kişilerin ekmeğine yağ sürdü, onlarla mücadele edenleri teker teker bir yere yakalayıp tıktı. Sonra da saçmalıklar başladı.
Önce açılım dedi katilleri getirtti, yargılama için çadır mahkemeleri kurdu, sonra seçim için geri adım attı. Daha sonra terör ve ülke düşmanları kenarından kıyısından ülkeyi parçalamaya özerklik şarkılarıyla başladılar. Aslında bence iki grubun da amacı aynı ülkenin temeline dinamit konuyor.
İkinci konu Kıbrıs. O da ülkeye ne getirip ne götürdüğünü anlayamayan bir yönetimin ileride hazırladığı bir tuzak oyun için bence atılan temel. Hatırlayın, Başbakanın iktidara gelişinde yaptığı Kıbrıs değerlendirmelerini, Yunanlılar ve Kıbrıs Rum tarafı bile o kadar ağır suçlamalar yapmamıştı.
Ancak geçenlerde ne olduysa -ki herhalde Washington kulağını çekti gitmeden şu işimizi de yap diye- önce Kıbrıs konusunu çözeceklerini açıkladılar. Türkiye aleyhine yaptıkları şeylerde olduğu gibi önce bir kafa tutmayla işi tırmandırdılar. AB’ye dayılandılar, sonra da Rum tarafına çıkıştılar.
Ardından Erdoğan Kıbrıs’a çıktı. O da planlı bir operasyondu. Önce Kıbrıs’ta daha önce referandumda evet için kullanılan dinci uyuyan hücreler hayata geçirildi. Erdoğan karşıtı grupların protestosuna bile izin verilmedi. Sonuçta esti, gürledi ve köpürdü; şimdi bekleyin ardından gelecek kazığı. Bence önce Kıbrıs’tan Türk askeri çıkarılacak. Türkiye’nin güvenliği ve geleceği benim bugüne kadar algıladığım kadarı ile şu anda işbaşında olanların hiç de umurunda değil. Evet, Tayyip Bey bir yem atıyor ortaya, ardından herkes takip ediyor. Bu arada PEW araştırması ardından aklımda olan ve yazmadan edemeyeceğim bir konu da üniforma.
Sevgili okurum, üniforma, içindeki insana göre değişir. Ben bizim askerleri Coni üniformaları içinde görünce üzülmüş hayıflanmıştım. Gerçekten de o yana akış olmuş anlaşılan. Kafasına torba geçirilen bir ordunun üniforması bence bir belediye bando üniformasından farklı değildir. Bu yüzden arkadaşım Can Ataklı’nın yazdıklarına da sonuna kadar katılıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları