Tiksinti çukuru salladı
Tıpkı hastalık gibi deprem de “erken teşhis” edilebiliyor biliyorsunuz... Doğada bir dizi semptom görülüyor büyük sarsıntıdan önce.
Köpekler mesela ulumaya başlıyorlar. Kediler sahiplerini ısırıyorlar. İnekler böğürüyor, eşekler tepinerek ahır kapılarını zorluyor, fareler düz duvara tırmanıyor, horozlar zamansız ötüyor, kertenkeleler evleri istila ediyor, sivrisinek ve türevi asalaklar insanlara yapışıyor, erguvanların yaprakları sararıyor, begonviller büzüş büzüş oluyor, radyolar kafalarına göre kanal atlıyor, televizyonlarda parazitlenme oluyor...
Ha bir de insanoğlunun midesi bulanıyor!
Magma yeryüzüne çıkmaya çalışırken, züccaciye dükkanına giren fil gibi önüne çıkanı kırıp dökecekse bir tiksinti geliyor insana...
İşte bende de bu “ön belirtiler” başgösterdi birkaç gündür; yoldu, yolculuktu, hava değişimiydi dedim geçtim.
İstanbul’a dönünce anladım, meğer magma tam bizim gazetenin altından “yoluna çıkmış” geçerken dürtmeye çalışıyormuş, ondanmış bulantım.
***
Bulduğu her mecrada Yeniçağ gazetesi ve Türkiye’nin, adlarını, milli hassasiyetlerini pazarlık malzemesi yapmadan, sadece kalemlerinin gücüyle koruyagelmiş (yazık ki türlerinin son örnekleri) birkaç yazarını Hrant Dink suikastının azmettiricisi gibi hedef gösteren Vatan muhabiri Kemal Göktaş, tarafımızdan hedef gösterdiğini ima etmiş...
İronik değil mi!
Oysa biz bir gün olsun magmayı hedef alan bir keskin nişancıya rastlamadık.
Zira çukur kere çukurdakini hedef alsan neyi vuracaksın? Hamur gibi bir şey var orada; köşesiz, çerçevesiz, sınırsız... Bir şey olmak, bir şeye benzemek için ille de bir kaba, kalıba ihtiyaç duyan bir şey!
Göktaş Yeniçağ’a veya Yeniçağ’ın gazına geldiğini iddia ettiği Melih Aşık’a cevap vermeyi “elzem” saymış! Bu kişi ve kurumları kendine “mesele” yapmış, “kafasına takmış”, “bir yere yazmış” demek ki...
Demek ki bu kişi ve kurumların ortaya attıkları iddialar, “yersen” zarfı içindeki “çıtır çerezler” değilmiş, midesine oturmuş!
Benim yaşım kadar mesleki tecrübe sahibi olan Melih Aşık adına cevap vermek bana düşmez...
Ama “nasıl geçirdim ama” havasındaki imalarıyla çamur sıçrattığını sandığı kişi olarak, kendi adıma şu kadarını söylemekle yetineceğim: Ne, Talat Paşa’dan Los Angeles Başkonsolusumuz Mehmet Baydar’a... Cemal Paşa’dan Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’e... Lizbon Büyükelçiliği İdari Ateşemiz Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay’dan Bakü Azatlık Meydanı’nda panzerlerin altında can veren Azerbaycan Türkleri’ne... Hocalı’da karnı deşilip cenin halindeki evlatları hançerle sökülüp alınan kadınlardan, Mersin’de Kürtçe şarkı bilmediği için öldürülen o genç adama, fikri lince uğrayan Melih Aşık’tan siyasi lince uğratılmaya çalışılan Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’na kadar; “Türk”lükleri yüzünden “katli vacip” görülenler arasında...
Ne de, onları linç eden/lince yeltenenlerin misyonu arasında zerre fark yok benim düşünceme göre!
Ve böyle tetikçi bir çizgide tay-tay durmaya çalışan her kim olursa olsun, değil cevap vermeyi, onu muhataplık seviyesine yükseltmeye bile değmez bence!
Belli ki “Yeniçağ’ın uğursuz dili” uğur getiriyor bu gibilerin satışlarına! Belli ki “nefret söylemi” ile “nefret ittifakı” yaparak genişletmek istiyorlar müşteri portföylerini!
Öyle ya, niyetleri “tamamen duygusal” olmasa, biz “Nefret Suçları” sunum metni üzerinden geliştirirken eleştirimizi, niye “Ama benim bir de kitabım var, kitapta da sizin hakkınızda şunu da yazdım, bunu da yazdım” diye kendilerini “ihbar” etmeye kalkışsınlar ki “ille de yazı bizi” diye! Kimse kusura bakmasın; “biri ölse de köşe olsak” diyerek ellerini ovuşturanların, kan ticaretinde “aracılık” da, “araçlık” da yapacak değiliz!
***
Onların “Türkler’e” her türlü hakareti etme, aşağılama, hedef gösterme, linç eylemi “hak” olacak... Ama bir Türk çıkıp da “bu işte bir yanlışlık var” deyip yaşam, ifade, düşünme hakkını dahi savunamayacak...
Yeni yetmenin biri kendini bol fonlu vakıflara montelemek için “milli unsurlara vurarak” rüştünü ispat edecek diye, Melih Aşık gibi gazetecilik mesleğinin “duayen” isimlerinden biri “buradan buyur” diye ona yol verecek; adının üzerine düşürülen gölgeyi yarmayacak satırlarıyla...
Sinecek...
Susacak...
Pısacak...
Bunu istiyor abiler...
Onlar ağızlarına geleni saydırıp sonra da “az bile yazmışım” diyecek, öz yurdunda gelip “efelenecek” sana, sen de kendini savunduğun için önlerinde eğilip af dileyeceksin; böyle bir hükümranlık hayal ediyorlar...
O zaman ancak rüyalarda buluşuruz Kemal kardeş!
Magma, çukurundan çıkmak için debeleniyor mu neyse, zaten midem bulanıyor, içimde bir tiksinti hissi... İyisi mi sen hiç yorma bizi.
Haydi iyi uykular...
+++
Alkolistler için eylem yeri
AKP’ye kadeh kaldıran alkolist pardon aktivist arkadaşlara bir kıyak yapalım ve “içki yasağı”nın müsebbibini açıklayalım: Emre Aköz! Başbakan’ın karşısında “aksırıncaya tıksırıncaya” kadar isli viskileri yuvarlamasaydı; işaret parmağını burnuna sallamasaydı belki de içki yasağı diye bir gündemimiz olmayacaktı. Gelin görün ki “yandaşı bile yoldan çıkardığını” görünce “alkol” denen meretin huylanmış işte Başbakan da!..
+++
Tarihi cehalet
Ruhat Mengi’nin yazısının başlığında “MHP’nin tarihi hatası” vurgusunu görünce “Eyvah” dedim; “şimdi yandım işte, kesin haber atladım!”
Öyle ya, hem önce Ankara, sonra Antalya ve en son Burdur’da üç gündür MHP Genel Başkanı ile birlikte gez dolaş, sonra da yaptığı “tarihi hata”yı yazma!
Neyse Mengi’nin “Adalet Komisyonu skandalı”nı kastettiğini, bizim coğrafi gözlem menzilimizde vuku bulan bir “hata” olmadığını anlayınca büyük yük kalktı omuzlarımdan...
Da.. Bu suçlamayla omuzlarına yük binen MHP’li Adalet Komisyonu üyelerinin hali niceydi acaba?
Adalet Komisonu Üyesi Metin Çobanoğlu’yla konuştuk. “AKP, MHP’li üyelerin desteğiyle çalışmaya devam etmiş” ifadesinin gerçeği yansıtmadığını anlattı. Daha önce de zaman zaman CHP’li zaman zaman da MHP’li üyelerin topluca komisyonları terk ettiklerini ancak AKP’nin “Çoğunluk da, iktidar da bende istediğimi yaparım zihniyetiyle hareket ettiğini” hatırlattı.
CHP’li üyeler çekildikten sonra MHP’liler orada kalsa da kalmasa da “sonucun değişmeyeceğini” vurguladı Çobanoğlu. “Zaten o andan sonra alınan kararlar yok hükmündedir, bizim iki arkadaşımız da gözlemci olarak orada bulunmuş oldu, ne alakası var AKP’ye destek olmakla” diyerek ekledi: “MHP’nin Danıştay ve Yargıtay Kanunları’na başından sonuna kadar itirazını sürüyor. İsteyen açar tutakları okur. CHP’liler çıktıktan sonra bizim çıkmamamız veya bizim çıkıp CHP’nin çıkmaması sonucu değiştirmez. Kaldı ki CHP’li üyelere de sorsanız aynısını söyleyecektir...”
+++
Radikal çığırtkan
Boyut değiştiren Radikal gazetesi 1 liradan alıcı bulamayınca 50 kuruşa düşürdü fiyatını... Bu neyse de, üzerine bir de bayide okuyucu bulamayınca, eski usul köşe başlarında, yaya geçitlerinde, vapurda, otobüs durağında filan “çığırtkan”lar aracılıyla müşteri avına çıktı. Çığırtkanlar “yeni boyutuyla sadece 50 kuruş” diye bağırıyorlar satabilmek için Radikal’i... Yahu siyah-beyaz Türk filmlerinde, 10 yaşındaki çocuklar bile böyle pazarlamıyordu ellerindeki gazeteleri... Sanırsın vapurda tıraş bıçağı satıyor amcam! Radikal çığırtkanlara nacizane tavsiyem ellerindeki “mamül”ün gazete olduğunu unutmamaları olacak. Malum gazete de boyutuyla değil içindeki haberlerle okutur kendini...
Durun bir dakika... “Pazarlama unsuru” olarak kullanmadıklarına göre; Radikal’de gazeteye okur kazandıracak derecede cezbedici haber, yazı, yorum yok mu yoksa...
+++
Unutulmaz Erdoğan replikleri
Ağustos 2010’da, Habertürk’te katıldığı bir televizyon programında, 12 Eylül’de yapılacak anayasa referandumunu değerlendirirken TÜSİAD’a yüklendi ve şunları söyledi: “TÜSİAD şöyle bir kendini çek etsin... Eğer bu Anayasa değişikliğini beğenmiyorsa çıksın açıkça ’hayır’desin... Ama diyemiyorsan o zaman da çık açıkça ’Ben bu değişikliği destekliyorum’de. Çünkü bitaraf olan bertaraf olur derler.”
Bu mesleğin kaderinde ölüm var
Mayıs 2010’da, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü’ne bağlı kömür ocağında mahsur kalan 30 madencinin yakınlarıyla görüştü. Ocağın önünde toplananlara seslenen Erdoğan, geçmiş olsun dileğinde bulunarak “Üzüntümüz büyük. Ama bu bölgenin insanı bu tür olaylara alışık!.. Bu mesleğin kaderinde bu var.”
Maaşını ödediğin yazara hakim ol
Şubat 2010’da, AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmadan: “Köşe yazarları her istediğini yazamaz. Patron gerekirse kusura bakma sana burada yer yok demelidir. Herkes çizgisini bilsin. Köşe yazarlarını uyarmak zorundayım. Maaşını ödediğin yazara hâkim ol!”
Senin çocuğun da işsiz kalsın
Mart 2006’da partisinin Keçiören İlçe Kongresi’ndeki konuşmasında, bir vatandaşın, “Çocuğum işsiz” tepkisiyle karşılaştı. Başbakan, vatandaşa müdahale eden korumalara önce “Bırakın” diye çıkıştı. Vatandaşın yeniden “Çocuğum işsiz” diye bağırması üzerine ise Erdoğan, şöyle tepki gösterdi: “Senin çocuğun da işsiz kalsın. Otur, otur. Bana kişisel sorunlarını getirme, genel sorunları getir.”
‘Sayın Öcalan’ ve ‘kelle’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2000 yılında bir radyo kanalında yaptığı konuşması, 2007 yılında gündeme geldi. Abdullah Öcalan için ’Sayın’ sözcüğünü kullanan Erdoğan, “Şu anda, almış olduğu kellelerin hesabını veriyor” dedi. Öcalan için “sayın”, şehitler için “kelle” sözcüklerini kullanması nedeniyle şehit aileleri ülke genelinde eylemler yaptı. Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, şehit ailelerince açılan davada, Erdoğan’ın ailelere 3’er yeni kuruş tazminat ödemesine karar verdi.
Eylül 2006’da, Balıkesir’de yaptığı konuşmada terörle mücadeleye değindiği sırada dinleyicilerden bazılarının “Şehit cenazesi görmek istemiyoruz” tepkisi üzerine “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim” diye cevap verdi.
Aralık 2005’te, AKP İzmir İl Teşkilatı’nın düzenlediği toplantıda, “İzmir’in üzerinde zaman zaman bazı yakıştırmalar vardır ya, inşallah bu yakıştırmaları ilk seçimde silip atacaktır” dedi ve ’Gavur İzmir’ tartışmaları başladı.
Ülkemi pazarlamakla mükellefim
Ekim 2005’te, İstanbul Cevahir Alışveriş Merkezi’nin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye’ye yatırımların gelmesi için gerekirse dünyadaki bütün yatırımcılarla tek tek ve her yerde görüşebileceğini belirterek, “Bakan arkadaşlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ediyorum, ’görüşün’ diyorum. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” dedi.
Sakatatçı dükkanı değil burası
Nisan 2005’te Uşak’ta şehir meydanında halka seslenirken meydandaki vatandaşlardan biri “Satılık böbrek var” yazılı döviz açınca sinirlendi ve “Kusura bakma, sakatatçı dükkânı değil burası” dedi.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++
Kanal salatası
TRT Hıncal Uluç’un 29 ocak’ta yazdığı kış oyunlarıyla ilgili yayınlara yönelik yazısına çok bozulmuş. Cevap yazısının bir bölümünde şöyle deniliyor: “Bugünün TRT’si Hıncal Uluç’un program yaptığı dönemin TRT’si değildir. TRT bugün 14 televizyon kanalı, 15 radyosu, üç dergisi olan bir medya gurubudur.
(...)
14 televizyonluk bir medya gurubu elbette ki yayın dağılımı yaparken belirli kriterleri baz alarak çalışmalarını sürdürmüştür. TRT1 ’aile kanalı’hüviyetindedir. Bu yüzden de dört saatlik bir canlı yayını TRT HABER kanalımızda yayınlamanın hedef kitlemiz açısından daha uygun olacağı görüşündeyiz.”
İşte işin püf noktası burası. Kanal çok olunca “Uygun gördüğümüz kanalda yayın yaparız” deniliyor. Kış olimpiyatları spor kanalından yayınlanır. 14 televizyon kanalından hangisi spor kanalı? Kış Olimpiyatları TRT 3’te de vardı. Yarışların bir bölümünü oradan izledim. Ziraat Türkiye Kupası maçlarını yeri geliyor iki kanaldan birden yayınlıyor TRT. Yani ortada bir karışıklık var. TRT spor karşılaşmalarını hangi kanalından yayınlayacağını net bir şekilde anlatamıyor. Çünkü kanal bol...
Sina Koloğlu / Milliyet Cadde
+++
KISA... KISA...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ölümünün 32. yıldönümünde Abdi İpekçi’yi ve tüm öldürülen gazetecileri anmak için düzenlediği panel bugün saat 14.00’te Basın Müzesi’nde. Turgay Olcayto’nun yöneteceği panelin konuşmacıları Radikal Gazetesi Yazarı Altan Öymen, gazeteci yazar Hıfzı Topuz, Milliyet Gazetesi Muhabiri Nedim Şener, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner...
Takvim Gazetesi eski Yayın Koordinatörü Hicran Aygün ve spor editörü Dinçer Kahraman Mart başında yayına başlaması beklenen Aydınlık Gazetesi kadrosuna dahil oldu.
+++
Katılımcı Gül Bey’e soramadılar...
Cumhurbaşkanı Gül’ün Strasbourg seferine katılan basın mensupları onun geniş katılımcı görüşleri karşısında bir kez daha mest oldular... Şu şekil izlenimler okuduk basında:
“Gül, yeni anayasa yazımında geniş katılım istiyor...”
Ne güzel... O zaman şöyle bir soru da sorulmalıydı kendilerine:
- Beyefendi madem böylesine katılımcı ve kucaklayıcısınız... Bugüne dek YÖK, Anayasa Mahkemesi, HSYK, üniversite gibi kurumlara tek bir kez olsun AKP’nin benimsemediği bir ismi atadınız mı? Tek bir kez yüzde 42’yi temsil eden birini seçtiniz mi?
Şu soru da eklenebilirdi:
- Beyefendi, AKP son anayasa değişikliğini geçen yıl tek başına yaptı. Sizden tek bir kez AKP’ye yönelik “katılımcı olun” çağrısı duymadık. Neden acaba?
Melih Aşık / Milliyet
+++
Türk askerinin kafasına torba geçirmişlerdi.
Sıra şimdi emekçilerde... AKP’nin torba yasası ile
işçi hakları budanıyor
biliyorsunuz... Son
kongresinde ruhunu AKP’ye teslim etmiş
bulunan Türk-İş ne mi
yapıyor? İstiklal
Caddesi’nde piyasa yapıyor...
Işık Kansu / Cumhuriyet