THY’de dört işlem bilen de mi yok!
Türk Hava Yolları, Agos ile anlaşmış, bundan sonra yolcularına ücretsiz olarak bu gazeteyi de dağıtacakmış.
Dağıtabilir.
Agos, Türkiye’de basılan-dağıtılan yasal bir yayın organı. Ağırlıklı olarak Ermeni cemaatine yayın yapıyor. -Sayıca az olmakla birlikte- farklı kesimlerden de takipçileri var. Okuyucuları gündemi seyahatlerinde de bu gazeteden takip etmek istemiş, THY de “müşteri”den gelen “talebi” karşılamak üzere böyle bir “açılım” yapmış olabilir.
Peki ya diğer “müşteri”lerin talepleri?
THY’nin uçakta Agos okumayı tercih edenlerle aynı mevkilerde, aynı ücreti ödeyerek yan yana koltuklarda seyahat eden diğer yolcularının da taleplerini aynı hassasiyetle karşılaması gerekmez mi?
Neden karşılamıyor?
***
Sorun Agos’un dağıtılıyor olması
değil;
Yeniçağ, Sözcü, Yurt, Aydınlık (Konjonktürel olarak BirGün, Ortadoğu, Cumhuriyet, Sol, Evrensel de giriyor yasaklılar arasına) neden dağıtılmıyor?
THY’ye sorarsanız bu ambargonun tek nedeni var:
Talep yetersizliği!
***
Kendi verdikleri rakamlara göre Türkiye’de 20 bin civarında Ermeni yaşıyor. Agos’un haftalık ortalama tirajı 5 bin.
Yukarıda saydığım ve çoğunlukla Türk Milliyetçilerine, ülkücülere, sosyalistlere, komünistlere, ulusalcılara, sosyal demokratlara hitap eden, ortak özellikleri de “muhalif yayın” olan gazetelerin tirajlarını üst üste koyduğumuzda ise ortaya 500 bin ile 1 milyon arasında değişen, misliyle geniş bir okuyucu kitlesi çıkıyor!
Bütün okurlarının düzenli uçak yolcusu olduğunu farz edelim;
Sefer başına düşen Agos okuru ile sefer başına düşen “THY’nin ambargo uyguladığı gazetelerin okurları” nın sayılarını kıyaslayın.
Dört işlem bilen de mi yok THY’de?
Sadece bu oran bile “talep” mazeretinin geçersizliğini kanıtlamıyor mu?
***
THY yönetimi, “Her gün, mümkün olan her yolla (Telefon, faks, e-posta, dilekçe, şifaen bildirim...) size, uçaklarınızda bu gazeteleri okumak istediklerini ileten müşterilerinizin “talepleri”ni niye yok sayıyorsunuz?” sorusuna, akıl ve izana sığar bir cevap vermemekte ısrar ederseniz, yok saydığınız “müşteri”leriniz de aynı yolla yani bundan sonraki seyahatlerinde böyle bir kuruluşun varlığını “yok sayarak” cevap verebilirler size!
Sonuçta bilet keserken Yeni Şafak, Star, Agos talebinde bulunandan ek olarak “ayrıcalıklı hizmet” ücreti almıyorsunuz veya Yeniçağ okumak isteyene “eksik hizmet” indirimi uygulamıyorsunuz değil mi?
Bu millet enayi mi?
Eşit ücretle satın aldığı “hizmet”ten yararlanırken “ikinci sınıf” muameleye tabi tutulmayı niye kabul etsin ki!
“Milli irade” Kapıkule’ye takıldı
Daha düne kadar, özellikle “Yüksek Yargı” ya karşı “Yüzde 47’yi yok saymak en temel fizik kurallarına sırtını dönerek bina inşa etme hevesine benziyor. En temel fizik kurallarına sırtınızı dönerek yapmaya kalkacağınız bir inşaat, eninde sonunda çökmeye mahkumdur... Her iki seçmenden birinin oyu ile tecelli eden siyasi iradeyi görmezden gelerek toplumu yeniden inşa etmeye kalkmanın bir anlamı ve olanağı pek yok” diye veryansın eden Eser Karakaş “dönmüş” şimdi de ‘Mutabakatla Anayasa yapmak da ne ola! Avrupa Konseyi, NATO, AB var ya! Daha kimle, neyin mutabakatını arayacağız. Türkiye için en büyük tehlike Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri, Avrupa Konseyi’nin yönetmelikleri varken iç mutabakat peşinde koşmaktır. İkinci sınıf bir hukuk devleti olmak istemiyorsanız adaptasyon bile değil adopsiyonu tercih etmelisiniz’ aklını veriyor.
Türkiye’ye 18. yüzyıl kadınının bile “aşağılayıcı” bularak reddettiği bir “üvey evlatlık” modelini öneren “ileri demokrat” Karakaş;
Eee ne oldu “öteki iki kişiden birinin iradesi”?
Hani toplum yok sayılarak inşa edilen bina çökerdi!
Kapıkule’ye kadar mı taşıyabildiniz demokrasi maskesini?
Hasdal’ı ziyaret eden generallere tokat gibi sitem:
Tarih sizi de yargılayacak!
‘Türk basınında, Balyoz Davası’nın görüldüğü mahkeme salonundan sonra TSK mensuplarının hükmen tutuklu bulunduğu Silivri, Hasdal, Hadımköy, Sincan ve Mamak’ın da nabzını en iyi tutan gazeteci Yavuz Selim Demirağ’dır’ desem kimsenin bir itirazı olmaz herhalde. Yavuz Abinin hepimizden farkı okuduklarını, duyduklarını değil gördüklerini, tanıklıklarını aktarıyor olması. Ya mahkeme salonlarında ya cezaevlerinde bir ayağı. Birkaç gün önce “yine” Hasdal’daydı. Dönüşünde gazeteye de uğradı. İki gündür siz de okuyorsunuz, içimi sızlattı anlattıkları. Hele de Özel Yetkili Silivri yargılamasında 18 yıla çarptırılan Kurmay Albay Mustafa Önsel’in, “tatbikat için gelmişken kendilerine de uğrayan” bir grup generale cevabı.
Aslında Yavuz Abi de yazdı ama bu köşenin takipçilerine de aktarmasam olmazdı.
Bakın ne olmuş Kurmay Albay Önsel’in “gelmişken uğrayıp, üzüntülerini bildiren” generallere cevabı:
“Bize üzülmeyin. Hapiste o kadar rahat ve özgürüz ki!
Ben yargılanırken aklanıyorum. Ya siz!
Ben size, omuzlarında rütbe taşıyanlara üzülüyorum. Çünkü korkuyorsunuz! Bizim kadar özgür değilsiniz. Konuşamıyorsunuz; korkuyorsunuz!
Tarih sizi de yargılayacak.
Şimdiden ben de size üzülüyorum...”