Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT
Coşkun ÇOKYİĞİT

The Brutalist Oscar’ı neden alamadı?

Sinema, on beşinci yüzyılda kitap basımı ile başlayan kitlesel medya kanalları arasında hala çok fazla etkiye sahip tür olarak vazgeçilmez biçimde hâkimiyetini sürdürüyor. Düşünsenize, 700 yıllık serüvende parlayıp sönen yıldızlara benzeyen “kitap, radyo, gazete, dergi, plak, manyetik bant, kaset, kartuş, CD, DVD ve televizyon” ile sunulan diğer tüm içerikler karşısında tüm ihtişamıyla dimdik ayakta. Her an etkisi giderek yayılıyor:

Salonlarda, her şeye rağmen televizyonlarda, tabletlerde cep telefonlarında gece gündüz hep insanlarla. Onu kitlelere ulaştıran teknolojiler (araçlar) eskimeye devam ederken filmler görsel işitsel etkisiyle asla eskimeyecek gibi görünüyor. Sinemanın yan ürünü olarak yani bir alt kültür olarak doğan film şenlikleri (festival kelimesinden nefret ediyorum), çeşitli alt dallara bölünmüş ödül törenleri de eski enerjisinden bir şey katmadan bütün hızı ile devam ediyor.

Bunlardan bir de bütün dünya sinema seyircilerinin ilgiyle takip ettiği Oscar ödülleri. Hemen bütün diğer kitle iletişim/etkileşim kanallarında da yer bulan bu ödül, daha sahiplerini bulmadan neredeyse bir altılı ganyan yarışı heyecanı yaratarak aylar önceden kendinden söz ettiriyor ve sonuçları üzerinde bahisler oynanıyor!

Türk medyası Oscar ödülleri üzerine fikir yürüten sinema yazarları, falcılar ve kâhinler bile yaratmayı başardı! Oscar hakkında en iyi tahmin yapanları artık bir sinema yazarı olarak ben değil, bütün sinemaseverler biliyor. Bunların yanında özel sinema gruplarını oluşturarak Oscar’a aday gösterilecek film tahminleri, aday adayların hangi dalda Oscar alacağı üzerine fikir yürüten bu kapalı gruplar içinde bendenizi aralarına alma nezaketini gösteren Adalar Sinema Kulübü kurucusu Prof. Dr. Benan Müsellim Hoca ve arkadaşlarını da bu sene ciddiyetle takip ettim. Benan Hoca’nın ısrarla Anora üzerinde durması çok dikkatimi çekti. Anora sürpriz yaparak beş Oscar aldı! Diğer aday adayı fillerle ilgili tartışmalar da çok yetkin bir kavrayışla yapıldı. Sonuç olarak şu karara vardım ki, Türk sinefiller içinde profesyonellerle aşık atacak ciddi bir “amatör” kitle doğmuştur ve bundan sonra her sinema yazar ı eline kalemi aldığında bir kere daha düşünüp yazmalıdır.

Prof. Dr. Benan Müsellim Hoca’nın “Adalar Sinema Kulübü” WhatsApp gurubunda paylaştığı Oscar aday adayı bir film hakkındaki yazısını izniyle paylaşıyorum:

The Brutalist'i seyretmek için benim de kendimi ikna etmem gerekti. Burada karar almasak daha da uzun süre seyretmezdim sanırım. Öncelikle Adrien Brody'nin Oscar aldığı Piyanist'te canlandırdığı sünepe karakteri hiç sevmemiştim. Herkes canı için savaşıyorken bu hiçbir şey yapmadan şansının yaver gitmesi, başkalarının canı pahasına onu korumasıyla hayatta kalmıştı. Her filminde hep aynı ağlak surat ifadesiyle oynayan bir oyuncunun ikinci Oscar'ını alması bence adaletsizlik. Ayrıca üzerinden 80 yıl geçtikten sonra halen Yahudi soykırımını unutmayalım ama bunu konu alan eli yüzü düzgün her film de zorunlu olarak Oscar almasın. Bunun dışında filmin yönetmeni olan Brady Corbet'in yaptığı işi de hiç beğenmedim. Filmde hiç kimsenin geçmişini bilemiyoruz. Başkarakterimizin Amerika'ya gelmeden önce karısından nasıl ayrıldığı, neden onları orada bırakıp, kendi başını kurtardığını, Amerikalı zenginin nasıl zengin olduğunu, oğlunu, kızını hiç tanıyamıyoruz. Filmde senaryo zaman atlamaları yapıyor ve aralarda neler olduğunu bilemiyoruz. Genç kız Zsofia'ya zengin adamın oğlu sarhoşken tecavüz etti mi, kız isteyerek veya savaş travmasından dolayı gönüllü bir birliktelik mi oldu, yoksa bir şey olmadı mı? Sonra Zsofia birden masada genç bir erkekle karşılarında oturuyor ve İsrail'e yerleşmeye karar verdiğini söylüyor. Bu çocukla ne zaman evlendi, bu çocuk kim? İnşaata beton kalıpları taşıyan trende bir patlama oluyor iki kişi yaralanıyor, 30 saniyede Amerikalı zengin birden annesi için büyük hayallerle başladığı, büyük paralara mal olan, Hıristiyan cemaatin, belediye başkanının desteğini aldığı projeyi iptal edip mimarı kovuyor. Bu neden oldu? Lazslo neden uyuşturucuya başladı, beş parası yokken bile parayı nereden buluyor? Amerikalı zengin kaybolduktan sonra öldü mü, neden bize gösterilmiyor? Filmin sonunda 1980 yılına geliyoruz, Lazslo tekerlekli sandalyede karısı ortada yok, arada ne oldu? Zsofia orta yaşlı bir kadın olmuş, genç Zsofia ile görünüş olarak alakası yok. Bunların her biri alt metin olarak belli saikler ile yapılmıştır ama beni, 3 saat 20 dakika seyrettikten sonra anlattığından 3-4 katı anlatmadığı şey olması rahatsız ediyor. Fransız filmlerinin bile sonlanmayan sonları sinir bozucu iken bu filmin içinde bunlardan onlarca var. Filmde bir de mimarın tecavüze uğradığı sahnede "Siz Avrupalılar kendinizi savunmak için bir şey yapmayıp kültürünüzle üstünlük taslıyorsunuz ama biz olmadan bir hiçsiniz" mesajıyla Trump'çı bakış açısına yakın durmasını da sevmedim. (…) Sonuç olarak ne yönetmenin çıkardığı işi, ne senaryoyu, ne Adrien Brody'nin oyunculuğunu beğendim (4/10). Ayrıca Lazslo'nun tasarladığı o heyula gibi, iğrenç, beton kütle şeklindeki bina nedir öyle? Bütün film onun üzerine dönüyor, en sonunda ödül aldığını öğreniyoruz, binayı bari bir kez bitmiş haliyle görseydik.

Yazarın Diğer Yazıları