‘The Başkan’ afişleri hazır

Erdoğan’ın TBMM’de çekilen artistik pozlarından sonra; senarist, oyuncu ve yönetmenlerle yaptığı sinema açılımının kerameti anlaşıldı. Ama olmamış, bu filmin “seçilmesi” için, daha kırk fırın açılım kahvaltısı yemeleri gerek
Biz de bu kadar senaristi, oyuncuyu, yönetmeni toplayıp ne yapıyor diye düşünüyorduk... Hiç birşey değilse varolan, “artistik” özelliklerini katmerlemesini sağlamış, sinema açılımı. “Başkanlığa giden yol TBMM’den geçiyorsa, ben o çatının altında sabahlarım abi!..” içerikli çalışmanın fotoğraf çekimleri tamamlanmş bile.
“En uzun gece” de cuk oturur ama, “Acaba +18 mi?” şüphesine düşenleri caydırmasın; “The Başkan” diye analım biz şimdilik bu eseri!
Noter atmosferi
Milliyet “İmajda ABD modeli” başlığını uygun görmüş. Şahsen o Hollywoodvari havayı hissedemedim. Bu, nasıl desem, sanki biraz daha oryantalist olmuş...
’The Obama Başkan’da, masaya yumruğunu vuran ve konuşan, tartışan; neyse işte, sonuçta “karşı taraf”la diyaloğa giren bir karakter vurgusu var... ’The Tayyip Başkan’da ise, az sonra açık tribünden “Fener şampiyon” tezahüratı yükselecek gibi... Yoğun çalışma ortamında dahi inci tanesi gibi sıra sıra dizilebilmiş dosya öbeğinin ardında, neredeyse “ıslak imza makinası” gibi konumlandırılmış bir figür dikkat çekiyor. Hedef madem “çalışmaya boğmak”, insan birkaç sayfası oraya buraya dağılmış, çetrefilli havası veren rapor, incelenmeyi bekleyen okkalı klasör filan koyar bari... Bu fotoğrafın “konsept danışmanı”na puanım 10 üzerinden yıldızlı sıfır. Hiç mi kimse uyarmaz “Efendim bu daha çok The Noter adayıymışsınız izlenimi uyandırabilir” diye...
Hem sonra ne o öyle, iki dolma kalemin arasına özenle yerleştirilmiş parfüm şişesine benzeyen şey! Ne olur parfüm şişesi olmasın; Fehmi Koru buraya da kaynama yaptı ve “Yolu Çankaya’dan geçenler kadar geçecek olanlarla da ölümüne kankayız” propagandası yaptı sanılacak. Dakika bir, imaj sıfır...
Ama en vahim konsept krizi, “Meclis’te tek başına” pozlarında yaşanacak gibi geliyor bana. Her ne kadar Beyaz Saray albümünden devşirildiği iddia edilse de, ben bu pozu bir yerden hatırlıyorum.
Evreka! Buldum! Aynı “tema”yı 3 Kasım 2002 seçimlerinde MHP kullanmıştı. Genel Kurul Salonu’nda hükümet sıralarında tek başına oturan Devlet Bahçeli fotoğraflı afişi hatırladınız değil mi? İstese, hem Obama’dan, hem Erdoğan’dan alır telif bedelini. Hayır rakiplerini onların silahlarıyla vuracak desem; 2002 seçim sonuçları ortada!
Bir de ’TBMM’deki ofisinde, TBMM’deki gelişmeleri internetten izleyen’ iletişim teknolojileri bağımlısı Başkan mesajını yiyen çıkar mı bilmiyorum. Meclis TV’de mi yok odasında?
Ihlamur yahut Erdoğan’ın favorisi ekinezya olduğunu düşündüğüm sarımtırak sıvıyla da, belli ki sağlıklı yaşama dikkat çekilmek istenmiş...
Sorun budur belki; her bir detayla başka bir yere çekeliyorlar dikkatimizi, The Başkan arada kaynayıp gidiyor. Boğum boğum mesaj verme kaygısıyla dolu yurdum sinemacısından esinlenince çıka çıka bu çıkıyor demek ki, çok artistik ama sandıkta gişe yapmayan hareketler bunlar! Mesele imaj operasyonuysa, ABD’yle aşık atmak için daha çok fırın açılım kahvaltı yemek lazım, çok...

***

Arkan güçlü mü müdürüm?
Devletin ilke ve kuralları ilden ile değişir mi? Farklı illerde adamına göre muamele yapılır mı?
Ahmet Türk’ün yumruk yemesi ve burnunun kırılması nedeniyle sorumlu görülen Samsun Emniyet Müdürü görevden derhal alındı. Kayseri’de yumruk yiyip burnu kırılan ise hükümetin Enerji Bakanı. Peki kardeşim, siz aynı uygulamayı Kayseri Emniyet Müdürü için de yapacak mısınız?
Görevi ihmalse Samsun’la aynı suç!
Kayseri’nin öteki illerinmize göre bir
ayrıcalığı mı var?
Efendim Kayseri Abdullah Gül kontenjanında!
Bir emniyet müdürü yolcu, çünkü onun sahibi yok. Öteki yerinde aynen duruyor çünkü arkası sağlam! Taa Çankaya tepelerine dayanıyor.
Ülke parsellenmiş, işte devlet böyle
yönetiliyor!
Emin Çölaşan / Sözcü

***

Anayasa Mahkemesi raportörünü Denizcilik Müsteşarlığı’na müsteşar yardımcısı yaptıktan bir ay sonra mahkemeye üye olarak atama işini sevmişler; formülü hiç gerek olmadığı halde MİT’te de uyguluyorlar. Yoksa gerek var mı? İşaretler, polis istihbaratındaki gibi bir örgütlenmenin MİT’e de bulaştığını gösteriyor. Deniz Som / Cumhuriyet

***

Yalaka gazeteciliğe en iyi örnek
Açmadan solan gül sonunda insanlara seviyesizce birbirine saldırma güdüsü bile aşıladı ama bugüne dek onu ne gören oldu, ne de hakkında dedikodu niyetine iki sözcük duyan!
Koskoca Kürt(çü) aydınlar(ı) Başbakan TBMM’de “açılım” üzerine konuşurken hüngür hüngür ağladılar ama döktükleri gözyaşları nihayetinde sevinç değil, hüsran getirdi. Yaşlı amcalar “Bu da aldattı!” diyerek makûs talihimizin ortak güftesi “Yok aslında birbirimizden farkımız” sözlerini terennüm ettiler.
Açılım fos çıktı
Yalaka gazeteciliğe son dönem en iyi örnek, içinde ne olduğuna zerre kadar kafa yormadan, “Kürt Açılımı”nı “Bana ne, bana ne anneler ağlasın mı yani!” teranesi ile geçen marttan beri savunan köşe yazarlarıdır.
“Yahu ne var bu Açılım’ın içinde?” diye sorduğunuzda “Açılım Hükümet’in elinde içi boş bir çuvaldır, içini biz dolduracağız” diyecek kadar zırvalayanlar bile olmuştur ama güneş balçıkla sıvanamayacağı için aralarındaki TMSF emeklileri bile muhayyel “Kürt ve Türk faşistleri” suçladıktan sonra eninde sonunda “açılımın fos çıktığı”nı kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Kürt Açılımı’nın propagandasını yürüten “cukka liberaller” yalakalığın dik âlâsını her dönem içinde barındıran basın tarihimizde özel bir sayfanın kendilerine ayrılması için büyük gayret sarf ettiler.
Altından kalkamayacaklar
Olmayanı var göstermek çok zordur. Büyük hüner ister. Dilerim, bu uğurda yaptıkları “avukatlığı” yüksek baremden tarifelendirmeyi unutmamışlardır. Korkum odur ki “açılım fiyaskosu” bir kez de “Ergenekon Davası”nda da yaşanacak!
“Cukka liberaller” o konunun da altından kalkamayacaklar. Şakşaklanan hukuk curcunası genelde kurunun yanında yaşın da yandığı dünyamızda bu sefer yaşın yanında kuruyu da kurtaracak.
Cüneyt Ülsever / Hürriyet

***

Büyük yumruk
seçim sandığında

Bu ortamın doğmasına sebep olanlar, ders çıkartmazlarsa “çok büyük yumruk da seçimlerde sandıkla” gelecektir! İşte Kıbrıs halkı! Büyük yumruğunu kaldırdı. Seçim sandığında indirdi. Talat iki seksen yerde. Talat’a bak gör halini! Bu yumruk; “Kıbrıs’ı kullanarak Türkiye’yi rehin almak isteyenlere” atılmadı. Türk Ordusu’nun Kıbrıs’a kendi milletinden insanları korumak için çıkmış olmasını bahane ederek Türkiye’yi rehn almak isteyenlere yataklık, yandaşlık, dalkavukluk, sömürge aydınlığı, mütareke gazeteciliği yapanlara atıldı. Necati Doğru / Sözcü

***

Kaş yaparken
Can’ı çıktı

AKP’li medya ve yandaş kalemler ayağa kalktı. Osman Can’ın eşinin özel hayatına kastedildiğini, bunun hukuka aykırı olduğunu yazdılar, söylediler. Kaş yaparken göz çıkardılar. Çünkü sadece Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve açıkçası örneğin benim hiç ilgimi çekmeyen bir haber yandaş kalemlerin “güya” eleştiri yazıları sayesinde neredeyse tüm gazete okurlarına ve TV izleyicilerine duyurulmuş oldu. Ama bu kasıtlı yapılmış da olabilir. Artık açıkça siyasete hazırlandığı ve hatta gözünü AKP’nin başkanlığına diktiği anlaşılan Osman Can’a “Biraz haddini bil, frene bas” denmiştir belki de.
Can Ataklı / Vatan

***

Bir gecede
dönüverdiler

Parlamenter sistem statükocuların egemenliğine ayarlı bir sistemmiş, siyaset kurumunu kontrol altında tutmaya yönelikmiş.. Siyasetin alanını daraltıyormuş. Siyaseti istikrarsız hale getiriyormuş. Vay anam vay.. Yani ayrım şöyle.. Parlamenter sistemi savunursan.. Tutucusun, gericisin, Ergenekoncusun.. Darbesever bile olabilirsin.. Başkanlık sistemini istersen.. Demokratsın, hem de en harbisinden, ilericisin, değişimden yanasın.. Mehmet Tezkan / Milliyet

***

Çankaya’da bir topal ördek
Erdoğan, “Başkanlık sistemini” açıkladığı an arkadaşım şu yorumu yaptı: “Şu andan itibaren Türkiye Cumhurbaşkanı bir lame duck’tır.” Yani topal ördek...
Amerikan başkanı seçildikten sonra 4 ay kadar eski başkan görevine devam ediyor. Ayrılacak kişi olduğu için artık ülkeyle ilgili çok önemli kararları almaz. Yetkisini artık yeni seçilene bırakmaya hazırlanan eski başkana bu süre içinde “Topal ördek” denir.
Geçen pazar gününe kadar, şöyle bir beklentiden söz ediliyordu. Gül Çankaya’dan inecek, Başbakanlık koltuğuna oturacak. Erdoğan da Çankaya Köşkü’ne çıkacak. Şimdi adı konmamış bu protokol tek taraflı olarak bozuldu. Çankaya, geçen pazar gününden itibaren eski Çankaya değildir. Gözler artık, orada oturacak yeni “Başkan”a çevrilmiştir.
Başkanlık sistemine geçmeyi planlayan Erdoğan acaba o koltuğu “çantada keklik” mi görüyor? Ya, kendi eliyle dizayn ettiği, kendine göre ısmarladığı elbise, sandık tarafından, onun değil de bir başkasının sırtına giydirilirse...
Ayrıca, Cumhurbaşkanı Gül, artık eski Gül olmayacağına göre, acaba eski “yol arkadaşına” bakışı nasıl olacaktır?
Demirel ne diyordu? Siyasette bir hafta çok uzundur. O nedenle bana göre, geçen pazar günü o sözleri telaffuz ettiği andan itibaren, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da “lame duck”tır. Bu kadar uzun siyasi bir parkur topal ayakla koşulur mu diye sorarsanız, bunu telaffuz edenler düşünsün. O arada iki ayağı da yere sağlam basan biri de start alırsa, bu yarış çok eğlenceli hale gelir.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

***

‘Ananı da al git TV’ olsun
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, başarılarını(!) “Türkiye’nin dış politikadaki becerisine” bağlamış. Sanırsın alçak koltuktan, 30 cm. yükseğine transfer olan İsrail Büyükelçisi! Neyse en azından, yaptıkları “operasyonel” haberler dolayısıyla İçişleri Bakanlığı bünyesinde olduklarını düşünenler aydınlandı; özerk(!) politika Dışişleri’ne bağlıymış. Şahin’in çok ürküten bir sözü var: “TRT’deki değişim, Türkiye’nin değişimiyle paralel seyrediyor.” Ha bir de, çok güldüren sözü var: “Tarım TV’yi kuracağız...” Bu da Türkiye’deki değişime paralel yayın yapacaksa; üretimin durma noktasına geldiği, toprağın zehirlendiği, çiftçinin ekemediği, ekse biçemediği, biçse satamadığı, satsa hakkını alamadığı, tarlaya yabancı fabrika, mutfağa ithal hormonlu gıdanın reva görüldüğü şu dönemde, müstakbel Bay Başkan’ın dediği gibi, tarım kanalının adı, “Ananı da al git TV” olsun!

MİNİ YORUM
İşi, Altan’ın ‘donu’na kaldıysa...

Ahmet Altan’ın dün Taraf’ta sıraladığı “başkanlık şartları” şöyle: 1. Federasyon olunacak. 2. Bayraktan don yapılacak. Yazdığı şu: “Amerika’da ‘başkanın’ büyük bir iktidarı var ama o ülkede insanlar ‘bayraktan don’ yapabiliyorlar...” Velev ki yaptın bayraktan donu, ne olacak? En nihayetinde, senin için “don”da, mahremi gizleyen bütün diğer kavramlar gibi tabu değil mi? Başkanlık Altan’ın donuna kaldıysa, yaş iş veya yandı gülüm keten helva!

Yazarın Diğer Yazıları