Tevhid-i ibadet(!) veyahut diren akıl
Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişlik Yapan Yönetmelikle bundan böyle okullarda sağlık odası “isteğe bağlı” ve fakat “ibadethane” zorunlu olacak!
“Doğal aydınlatmalı ibadet mekanı” sistemin en “somut” yeniliği!
Tam “ama hangi ibadet” diye soracaktım ki “dur” dedim; “veli”lerden gelen yorumların, “kamuoyu tepkisi” nin etkisinde kalma, önce bir al oku yönetmeliği. İyi de oldu hani;
“İbadetin özüne uygun mekan tahsis edilmesine imkan sağlanmıştır” biçimli bilgi notunu görünce ferahladım vallahi!
Demek ki;
Çoğunluğu oluşturan Müslüman öğrenci-öğretmenler için namaz kılabilecekleri, kıblesinde figüratif tablo, heykel vs. bulunmayan, halı/seccade döşeli bir ibadethane tahsis edecek olan Milli Eğitim sistemimiz, okulun Hristiyan öğrencisi varsa onun için de en azından duvarında Hz. İsa heykelciği, birkaç İncil’den ilhamlı fresk bulunan hadi kilise olmasın, mini bir şapelcik hazır edebilecek.
Güncel gidelim:
Diyelim Irak’tan kaçan Yezidiler de var okulun öğrencileri arasında; güneşe karşı kılmak zorundalar namazlarını. Hadi bunun için bahçede bir köşecik temin edildi. Ee ama“ibadet ederken başka dinden birinin görmemesi” meselesi nasıl halledilecek? Yezidi öğrencilerin ibadet vaktinde, diğer dinlere mensup öğrenciler sınıflara mı kilitlenecek, pencerelere kepenk mi indirilecek?
Okulda bir tane bile olsa Hindu var mesela; “boru çalmadan olmaz” diye tutturdu... Yahut Allah muhafaza(!) satanist çocuk; onun ayinine de “uygun mekan” yaratacak mı okul idaresi?
Bir köşesinde ateş yanan, öteki köşesinde tavus kuşu beslenen, bir tarafında kendisini zincirleyen, başka bir yanda meditasyon yapan öğrencilerin olduğu, bir duvarında çarmıha gerili İsa, ötekinde Davut Yıldızı, bahçesi minareli bir yer canlandırmaya çalışın zihninizde; her ibadetin -mecbur- bir de “özüne uygun” kıyafeti olacak tabii;
Okul mu dersiniz tımarhane mi!
Oldu olacak Ali Bulaç’ı dinleyin “okulları cemaatlere devredin”; böyle parça parça zahmetli olur, kökten sonunu getirin...
Devletin resmi dili olur ama resmi dini olmaz -bir din devleti değilse-... Sen bütün vatandaşlarını tek dinin mensubu varsayamazsın. Bu durumda ibadetlerinin “tek tip” olamayacağını hesap etmiş olmalısın;
Başına gelebilecekleri hesap ettin mi!
Çocukların dindar yahut dinsiz yetiştirilmesi değil benim için mevzu. Çok “uç” gelebilir verdiğim örnekler ama;
“İnanç” temel hak ve özgürlükler çerçevesinde ise...
“Anayasal güvence” altında ise...
Ve burası -kabul yazarken ben de inanmıyorum ama- hâlâ “hukuk devleti” ise...
Ve sen “ibadethane” açıyorum diyorsan;
O zaman “eşitlik ilkesi” gereği bir tek öğrenci dahi çıkar da “ben de puta tapıyorum” derse, o putu oraya dikmek zorundasın. Ben de ateşe tapıyorum derse yakmak zorundasın. Ben ibadetimi yarı çıplak yapıyorum derse o “özgürlüğü” tanımak zorundasın.
Tanıyacak mısın? Diren akıl...
“Kara liste”nin alnı ak gazetesi!
Hürriyet’te Faruk Bildirici -sanırsın Hrant Dink Vakfı bir tür sicil mahkemesi- “yaşasın biz masumuz; beraat ettik” coşkusuyla uzun uzadıya yazmamış olsa farkında bile olmayacağım;
Meğer bayağı bir yükselmişiz “kara liste” de.
Ocak-Nisan 2014 döneminde Hürriyet’te “nefret söylemi” içeren hiçbir yazı ya da habere rastlanmaz, Yeni Şafak’ta “çok ciddi”, Orta Doğu’da “anlamlı” düşüş görünürken Yeniçağ, kendi işlediği “suç(!)”lara tur bindirerek, 3’ten 8’e çıkarmış 4 aylık periyoddaki “nefret söylemi” adedini!
“Umarım bu” kara liste “ye giren medya kuruluşlarının yönetici ve editörleri,” Nefret söylemi “ne karşı daha dikkatli olurlar” diye noktalamış Bildirici yazısını. Pardon da “nefret” bir duygu; Hrant Dink Vakfı benim duygumun kahyası mı? Kim, ne zaman verdi kendilerine “hislerime gem vurma” yetkisini?
Evet, bence de keşke dünya “sevelim-sevilelim hepimiz Polyanna’yız” rejiminin egemen olduğu bir yer olsaydı ama yazık ki değil... “Dostlarımız” var, “düşmanlarımız” var, “katillerimiz” var, “hainlerimiz” var; ve bunlara sıfatlarıyla hitap ettiğimiz için “kınanma”, “yaftalanma” yetkisi verdiğimizi hatırlamıyorum ben Hrant Dink Vakfı’na!
Bu ne cüret! Kişiler/kurumlar hakkında “kara liste” ler oluşturanlar mı verecek bu ülkeye “hoşgörü” dersi!
Metoda bakın metoda;
“İş birlikçi”, “Türk düşmanı”, “bölücü” gibi anahtar sözcüklerle belirlemişler “nefret söyleminde bulunanlar kara listesi” ni.
Öcalan’a ve yandaşları/yalakalarına kanatsız melek değil de “bölücü” demek, “soykırım” iftirasını pazarlamada “Ermeni lobisi”ne bile tur bindirenlere, ABD’nin ali menfaatleri için Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına aykırı “gayri nizami harp” yürütenlere “iş birlikçi” demek, Türk’ün adını silenlerin, Türk’ün andını silenlerin “düşmanlığı”nı deşifre etmek ise bütün mevzu, bizim alnımız ak, sizin listeniz zifiri karanlık olsa kaç yazacak!
Yiyin birbirinizi
Biliyorum; TRT Genel Müdürü’ne dair ortalıkta dolanan “görevden alındı; alınacak, istifa etti; ediyor, odasını topladı, çekti gitti, valiliğe sürülecek” söylentileri üzerine “Ne oldu şimdi” formatlı kallavi bir yazı bekliyorsunuz ama; vakti zamanında, sizin de huzurunuzda, söylenmesi gereken ne varsa söyledik biz ilgili zata... Anladı mı?
Dinlemedi bile; “adliye koridorları” yla korkutmayı denedi her seferinde... Dolayısıyla “her yandaş bir gün kullanılıp atılmayı tadacaktır” bile değil; “yesinler birbirlerini” mesafesindeyim TRT’de olup bitene.
Milletin vergileri mi?
Hani şu “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyen milletin mi!
Bunlar da başarı belgen olsun
Yeni Şafak’ın, Ahmet Davutoğlu’nun “Orta Doğu’da tek bir başarı hikayesi var; o da çözüm süreci” sözlerini manşet yaptığı gün bu ülkede yayın yapan bazı başka gazetelerin manşetleri şöyleydi:
Yeniçağ: PKK doğuda okulları yakıyor
/ Milli Eğitim’e bölücü darbe; Kürtçe eğitim başlıyor
Ortadoğu: Devlet okulları yakılıyor PKK okulları açılıyor
Sözcü: Türk okulunu yaktılar Kürt okulunu açtılar
Aydınlık: PKK 3 okul açtı
Madem Davutoğlu’na göre bu bir “başarı hikayesi”; bu manşetleri de alsın “takdirname” niyetine Başbakanlık makamının baş köşesine assın. Baktıkça gururlansın.