Terörün yeni tanımlaması
İşbaşındaki hükümet yetkililerinin beceriksiz ve düşünmeden yaptığı açıklamalar, şu anda olmasa da ileride Türkiye’ye çok ağır zarar verecek nitelikte. Biliyorsunuz, terör, silahsız masum insanların can ve mallarına yönelik cinayet ve yıldırma operasyonlarıdır. Bu tanımlama tam bir ansiklopedik veya sözlük açıklaması. Şimdi gelelim terör konusunda yapılan açıklamalara, hani bizim yıllardır yabancıları getirmek istediğimiz noktadan anında uzaklaştıran sözlere.
Biliyorsunuz, Avrupalı dost ve müttefiklerimiz yıllarca PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlamak istemedi. Onlar el altından, barınak, destek verdikleri bu örgüte yardımcı olurken, biz de onlara yıllarca terör örgütü tanımlaması yaptık. Biz terörist dedik, onlar özgürlük savaşçısı dedi. 30 yılda kabul ettiler PKK’nın terör örgütü olduğunu.
Ama bakın bu durum değişti. Türkiye, terör tanımlamasını değiştirdi. İstanbul’da savcı çıktı Ergenekon terör örgütü dedi ve ardından bir şekilde bu terörün bildiğiniz terörlerden olmadığını açıklamaya çalıştı.
Şimdi bu noktada duralım ve gelelim bu açıklamaların ulaşacağı uluslararası boyuta. Biliyorsunuz, her yıl ABD Dışişleri Bakanlığı bir uluslararası terör raporu yayımlar. Bir de terör örgütleri listesi yayımlar. Bu yıl herhalde PKK bu rapordan çıkıp milliyetçi ve vatanseverlerin yıldırma hareketi de bu rapora girebilir. Ya da ABD terör örgütleri listesinde PKK’nın yerini Ergenekon alabilir.
Sonuçta hem ABD hem de AB ülkeleri PKK’yı listeden çıkarıp bu örgütü yasal hale getirerek yakınlarda İmralı’daki katilin Meclis’e girmesi için haklı olarak baskı yapabilir. Yani TRT’ye rakip bir Roj TV’nin yanı sıra PKK yasal olarak ilaç yapacağım diye uyuşturucu kaçakçılığı yapıp kolayca rüşvet toplayabilir.
Gelelim ikinci konuya, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığı resmi sıfatını taşıyan Ali Babacan din özgürlüğü konusunda sarf ettiği sözler var. Ne dedi Babacan, “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye’de son dönemde laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor” dedi. Belki kelimesi kelimesine bu değil sözleri, ama bu anlamı içeriyordu. Bu açıklamaları iki kez tekrarladı uluslararası arenalarda.
Benim Washington’da bildiğim ABD’nin bu konuda da Din Özgürlükleri Raporu var. Bunun dışına Başkan’a ve ABD Dışişleri Bakanı’na politika belirlemede yardımcı olan bir din kurulu var. Yıllardır tüm Hıristiyan ülkeler Türkiye’ye Lozan Antlaşması’nın delinerek Fener Patrikhanesi’nin bir uluslararası statüye kavuşturulması bakımından baskı yapıyorlardı. Heybeliada’daki okul ve vakıflar da cabası. Türkiye bu konularda uluslararası bir anlaşma olan Lozan ile düzlüğe çıkmıştı.
Şimdi bu hükümetin yetkilileri Lozan Antlaşması’nın delinmesine çanak tutuyor. Adamlar demez mi kardeşim sizin Dışişleri Bakanı’nız bile açıkça söyledi, bizim ülkede din özgürlüğü yok diye. Buyrun bakalım. Din Özgürlüğü Raporu’na girdiğiniz gibi Din Danışma Kurulu’nun politika önerilerinde Beyaz Saray’a neler önereceğini tahmin etmek zor değil.
İşte devlet adamlığı burada ortaya çıkıyor. Politikacı ülkesini okka altına götürecek açıklamalar ve eylemler yapmaz veya yapamaz. Örneğin Bayan Gül’ün yaptığı gibi kocası Dışişleri Bakanı’yken türban konusunu Uluslararası Adalet Divanı’na götüremez. Sade bir vatandaş gibi şahsi fikrini beyan edemez. Gerçi eder etmesine de aynen bizimkiler gibi, ama sonunda da temsil ettikleri ülkeyi zor duruma düşürürler..
İşte bu nedenle devlet adamlığı zor diyoruz ve ister yüzde yüz oyla seçilin ister memleketin en yakışıklısı siz olun ağzınızdan çıkanları kontrol edemiyorsanız devlet adamı değilsiniz demektir.