Teröristler de haklı(!)

‘İktidar ordunun kolunu kanadını kırmış, komutanları hapse atmış, askerin moral gücünü sıfırlamış... Kimse kusura bakmasın ama ben de terörist olsam böyle uygun ortamda ben de eylem koyardım’
(...)
Bu ordu moralini yitirmiş, kolu kanadı AKP tarafından kırılmıştır.
Devletin 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’e, Erzurum Mahkemesi ifade için celp gönderebilmektedir. İstanbul Beşiktaş ve Silivri mahkemelerinde bu ordunun nice emekli ve muvazzaf general, amiral, subay ve astsubayları yargılanmaktadır. Hiçbiri hakkında bugüne kadar darbeye ve teröre işlişkin somut bir bilgi ve belge çıkmamıştır.
Terörle mücadele herşeyden önce moral gerektirir. O bölgedeki komutan ve askerler, en ufak bir ihbarla içeri tıkılacaklarını bildiklerinde, terörle nasıl boğuşlacaklar?
Sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, bu tipler Türkiye’nin dört bir yanında boy gösteriyor. Arkalarına almışlar AKP medyasını, ihbar üzerine ihbar yağdırıyorlar. Kimi yurtdışında, kimi Türkiye’de ve işleri güçleri muhbirlik yapmak, gizli tanık olmak ve komutanları tutuklatmak.
İtirafçılar, imzasını atamayan muhbirler, gizli tanıklar ve benzeri nice onursuzlar varken, iktidar partisi onların önünü açarken, Türk ordusu terörle baş edebilir mi? Şimdi söyleyin bana, hangi ordu bu ortamda mücadele verebilir?
Efendim son terörist baskınları sonrasında ordumuz Kuzey Irak topraklarına girmiş, onları izliyormuş!
Yarın bir ihbar gelir, o birliklerin komutanları “Ergenekoncu ve Balyozcu çetenin emriyle dost ve kardeş bir ülkenin toprağına pasaportsuz girip onları taciz etmek, orada güçlenip Tayyip’e karşı darbe planlamak” suçundan yargı önüne çıkarılırsa sakın şaşırmayın.
İktidar ordumuzun kolunu kanadını kırmış, hadım etmiş, korkutmuş, sindirmiş, pıstırmış komutanlarını içeri atmış, dışarıda olanlar için mahkeme celpleri göndertiyormuş, askerin moral gücünü sıfırlamış. Türkiye bu durumlara düşürülmüş, göreni yokmuş!
Terör azmış, yine can alıyormuş. Alır kardeşim, alır. Kimse kusura bakmasın ama ben de terörist olsam, böyle dört dörtlük uygun bir ortamda eylem koyardım.
* Emin Çölaşan / Sözcü

+++++

Zırva tevil götürmez; sen şuna kıvırıyoruz desene...
En kıytırık randevuyu isterken bile size sorarlar değil mi; “Sebebi ziyaretiniz?”
Rastgele birini arayın, görüşme talep edin. Sorarlar; “Hangi konuda?”
Yıllarca çalışıp didinmenizin eseridir ama kitabınızı bile üç beş cümlelik bir girişle “takdim” edersiniz...
Biz gazeteciler, insanları günlerce bağlayacak bir yazı dizisine başlarken önce ne vaad ettiğimizi anlatırız...
Türkiye gazetesi, bir gün evvelinden yapılan anonsu da katarsak üç gün yayımladığı “Kandil” ziyaretinin sebebini dün açıkladı. Her iş bittikten sonra yapılan açıklamalar, oldum olası bana “paçayı kurtarma girişimi” yahut minareyi çalarken suçüstü yakalananın “kılıf arama” çabası gibi gelmiştir. Albayrak’ın gecikmeli izahatı da öyle; sanki okuyucu Allah ne verdiyse deyip sıralamış da şimdi sıra “zırva ama gönül alma” faslında...
İzahat şu: “Söylemlerinde ne kadar samimi ve inandırıcı olduklarını yerinde gidip görmek, tanımak ve gerçek yüzlerini topluma göstermek istedik!”
Siz bu ülkeye ve bu ülkenin çocuklarına hain pusular kurup, sırtımızdan vuranların gerçek yüzlerini hala göremediyseniz, sakın gazeteciyim demeyin kendinize!

+++++

Örgüt aranıyor
Deniz Kuvvetleri komutanlarına suikast düzenleneceği iddiasıyla 6’sı tutuklu 19 sanığın yargılandığı dava sürerken MİT’e ve Jandarma Genel Komutanlığı’na soruluyor:
“İddianamede bahsedildiği üzere bir silahlı terör örgütü olup olmadığı, varsa eylemleri ile ilgili çok detaylı bilgiler gönderilsin...”
MİT soruya tek cümle ile yanıt vermiş:
“İddianamede bahsedilen silahlı terör örgütü ve eylemlerine ilişkin teşkilatımıza intikal etmiş herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.”
Jandarma’nın yanıtı da aynı yönde...
Genelkurmay Başkanlığı da daha önce şu açıklamayı yapmıştı:
“Söz konusu konular hakkında Genelkurmay Başkanlığı’nda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.”
Dün Hürriyet’te yer alan bu habere okurlardan biri şu yorumu yapmıştı:
“Böyle hukuk devleti mi olur... Adamı içeri tık, sonra mahkûmiyet için örgüt ara...”
Üç yıldır süren davada mahkemeler henüz Ergenekon örgütünü bulamadılar. Yukarda görüldüğü gibi... MİT’e, Jandarma’ya, Genelkurmay’a soruluyor. Onlar da böyle bir örgütten haberleri olmadığını söylüyor.
Örgüt üyesi olduğu için yargılananlar var, hapis yatanlar var ama örgüt yok. Henüz bulunamadı.
O zaman bu dava ne işe yarıyor? İktidar muhaliflerinin hapiste yatırılmasına, dışarda kalanların da hapisle korkutulmasına tabii...
AKP Türkiyesi demokrasisi çok tartışılacak önümüzdeki yıllarda...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Hukukun da, gazeteciliğin de gözünü çıkardılar
Bu manşeti okuyan kişi, eğer kapısının önüne bırakılan gazetede yazanları neredeyse “Tanrı’nın buyruğu” yerine koyuyorsa, şöyle der: “Bu ülkede bağımsız (!) yargıçlar da varmış helal olsun...”
Bu manşeti okuyan kişi, “hukuk” kavramına dair, az buçuk da olsa bilgi sahibiyse, iradesi de -hala- hürse şöyle der: “Bu nasıl yargıç, ihsas-ı rey yapıyor!”
Bugüne kadar bir çok hukuki yorumu “ihsas-ı rey” diye etkisizleştirmeye çalışan bir gazete böyle bir manşeti olumlayarak verdiğine göre, amacı insanların ilk seçenekteki gibi düşünmesini sağlamak! İyi ama buna kim inanır? Esprinin en bayatlamış haliyle; Kadir İnanır mı!
Bir mahkeme başkanı, bakmakta olduğu davanın sanıklarına “suç işleyenler” diyebilir mi? O dediyse dahi, gazeteci bunu “yargı skandalı” olarak yedi düvele duyurmaz mı? Bu sorular bile yeterince fenayken, söz konusu haberi okuduktan sonra “beterin beteri” başka bir soruyu sormak durumundayım: Mahkeme Başkanı böyle bir laf etmediği halde bunu çarpıtarak, yargılanmaları devam eden ordu mensuplarının “suçlu” oldukları peşin hükmünü yaymaya çalışmak gazetecilik midir?
Yoksa psikolojik savaş oyunu mu?
En trajik olanı şu: 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu diyor ki; “Her kurumda olduğu gibi TSK içinde de suç işleyenler ya da hakkında suç iddiası bulunanlar olabilir. Bu yargılamanın içeriği de isnat edilen suçlardır.” İsnat edilen, “yüklenen” yani... Hatta mecazına bakarsanız “iftira”ya kadar yolu var!
Peki manşete bakınca ne dediğini sanıyorsunuz: “Suç işleyenler yargılanıyor!”
O manşeti atanlar, bu kez, hedefleri lehine kaş yapayım derken göz çıkardılar; hukukun gözünü, gazeteciliğin gözünü!

+++++

Kırgız-Özbek kelaynak mı?
Gazze’nin Şemdinli kırsalında mayın patladı, iki er şehit oldu. Gazze’ye sızan teröristler, Tunceli-Erzincan yolunu kesti.
Gazze’nin Osmaniye mahallesine roket fırlatıldı, balkonda oturan 47 günlük gelin hayatını kaybetti. Gazze’nin sayfiyesi İskenderun Deniz Üssü basıldı. Komşumuz İsrail’den Gazze’nin banliyösü Şırnak’a havanla saldırıldı. Gazze’nin Siirt semtinde minibüs havaya uçuruldu. Batı Şeria varoşu
İzmir’de bomba yakalandı.
Bi umuttur... Belki bu şekilde biraz olsun alaka gösterirler diye umuyorum.

* * *

Bu arada, soydaşlarımız birbirinin gırtlağına çökmüş vaziyette Kırgızistan’da.
Arkadaşlardan çıt yok.
Barzani kardeşiniz... Kırgız, Özbek ne? Dış kapının mandalı mı? “Aynı ailedensiniz” diye El Fetih’le Hamas’ın arasını yapmaya çalışanlar, Kırgız’la Özbek’i niye barıştırmıyor?
Coni istedi diye “barış misyonu” ayaklarıyla, çocuklarımızı Afganistan’a Lübnan’a bekçiliğe sürenler niye susuyor? (...)
Memlekette “oy değeri” ifade edecek kadar Kırgız ve Özbek kökenli vatandaş yaşamıyor, size ne ama... BM Güvenlik Konseyi üyesiyiz ya, o açıdan yani.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

Kalemşorlar bitti partililer yerleşiyor
Mehmet Altan’dan Ahmet Kekeç’e yandaş medyanın birçok ismi TRT’nin dışında CINE 5’te de program yapıyordu.
(...) Geçtiğimiz günlerde CINE 5’te program yapmaya başlayan ilginç bir isim var ki bu tartışmayı daha da alevlendirecekmiş gibi görünüyor. AKP’den aday olarak Beyoğlu Belediye Meclis üyesi olan Biricik Suden, CINE 5’te program yapmaya başladı. Başbakan Erdoğan’a hayranlığı ile bilinen ve Erdoğan hakkında şarkı bile yazan Mazhar Alanson’un da eşi olan Suden, Emine Erdoğan’ın da yakın dostu. (...) AKP’nin elindeki kanallarda yandaş gazetecilerden sonra parti üyelerine program yaptırması çok tartışılacak gibi görünüyor.
* Odatv.com

+++++

Eğin meydan okudu; tekzibe tekzip
Dün (...) köşem bir tekzip metniyle
işgal edildi.
Her şeyiyle açık, belgeli, ortada olan bir olayı tekzip eden bir hukuk sisteminin sorgulanması gerekmiyor mu?
Bakın, Fikri Sağlar’ın lehine verilen mahkeme kararın dökümünde ne yazılı:
’Davacı bir gazeteci [Balçiçek Pamir], davalı ise o dönemde milletvekilidir [Fikri Sağlar]. Davacının davalı ile bir röportaj yaptığı ve bu röportaj sonucunda davacının MİT görevlileri ile görüştüğü tartışmasızdır. (...) Davacının yaptığı röportajla ilgili MİT’le görüşmesinin olağan olmadığı gibi eşi ile resmi görüşmeye gitmesi de inandırıcı değildir.’
Ayrıca, dünkü tekzipte yer alan ifadeyi daha düzeltmek zorundayım. O da Balçiçek Pamir’in ’genç yaşında başarılı işlere imzasını atan Türk Basını’nın önde gelen isimleri arasında yer edinmiş saygın bir gazeteci’ olduğuna dair bir ifade.
Balçiçek Pamir basının önde gelen isimlerinden biri değildir, dahası hiç saygın değildir, genç yaşında başarılı işlere imza atmamıştır, kendisine gazeteci denip denemeyeceği de tartışmaya açıktır. Hakkında böylesi övücü bir ifadeyi ancak parasıyla tuttuğu birine yazdırabilir.
* Oray Eğin / Akşam

+++++

72 milyon, birlikte öttürsek
Ben ilk kez sesi çıkmayan futbol yorumcuları gördüm televizyonda...
Surat asmış bekliyorlardı, vuvuzela sussun ki kendileri başlasın...
Şu vuvuzela bana yabancı gelmedi; bence zurnanın uzunu...
Çalmak için öyle yetenek metenek de istemiyor, iki dudak ve gürültü çıkartmak içgüdüsü yetiyor...
Ses çıkartmak, her zaman ses çıkartmamaktan iyidir...
Bence vuvuzela bize göre bir alet...
Diyelim ki siyasette...
Düşünebiliyor musunuz;
Meclis’te Kamer Genç’in bir kırmızı vuvuzelası olduğunu...
Ya da ekonomide...
İflas eden 89 bin esnaf...
Evine haciz gelmiş 1.2 milyon insan...
5 milyon 322 bin işsiz...
2 milyon aç...
Yoksulluk sınırının altındaki 7 milyon 172 aile...
Kısacası aydınlık yolu kararmış, bunalımdan bunalıma sürüklenen mutsuz 72 milyon...
Hep birlikte vuvuzela öttürseler ya...
Ses çıkartmak, ses çıkartmamaktan iyidir...
* Bekir Coşkun / Habertürk

+++++

MİNİ YORUM
“Sayın Barzani”
Odatv’ye yazan Müyesser Yıldız, TRT’nin Barzani’yle yaptığı röportajların metinlerinde yer alan “Sayın”, “Beyefendi”, “Sizinle böyle bir röportajı gerçekleştirmek gurur ve sevinç kaynağı” gibi ifadelere dikkat çekmiş... Haluk Kırcı’yla röportaj yapan gazeteci konuşurken kendisine “Haluk Bey” dedi diye yeri göğü inletenlerin yazacak birşeyleri olmalı....

Yazarın Diğer Yazıları