Tencere dibin kara...

Yandaş medya yarattığı “utanç kulvarında” adeta tarih yazıyor... Ya büyük patronların yüksek tirajlı/reytingli yayın organları! Hükümete kuklalık konusunda onlardan geri kaldıkları söylenebilir mi?..

Ülkede basın, tüm zamanlarda; dürüst, tarafsız, halktan ve gerçeklerden yana görev yapmış olsaydı; başa gelen iktidarlar, kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi at oynatamaz ve kendileri sülale boyu zenginleşirken milleti yoksulluğun çukuruna itemezlerdi...
Referanduma giderken, ülke basınının durumuna bakın...
Ne olduğunu artık herkesin bildiği malum yandaş medyanın gazete ve televizyonları; yarattıkları “utanç kulvarında” adeta tarih yazıyorlar(!)
İşadamlarının patronluğunu yaptığı yüksek tirajlı sözde merkez medyanın ürkek ve korkak gazete ve televizyonları da; hükümete kuklalık konusunda yandaş medyadan hiç geri kalmıyorlar...

* * *

Ülkedeki yerel medyanın büyük bölümünün (gazete ve televizyonlar) AKP iktidarına tam bağlı hale geldiğini iddia edenler haksız mı?.
Bulundukları ilin AKP’li belediyelerinden ilan ve reklam almak için, girmedikleri kılık kalmadı. Sanki AKP’nin yayın
organları oldular...
Her türlü baskı ve tehdide karşın; ulusal medyanın yazılı basında, görevlerini yüreklice yerine getiren ve aslanlar gibi yayıncılık yapan üç gazetesi var.
Sözcü, Yeniçağ ve Cumhuriyet...
Bu üç gazete; bugün Türk medyasında AKP’nin baskıcı kötü yönetime karşı cesurca mücadele veriyor ve yayıncılık yapıyor... İlkeli ve onurlu medyanın sembolleri...

* * *


Bir de tarihe dönüp geçmişi hatırlayalım:
Demokrat Parti (DP) ’yi iktidara getiren en önemli özelliklerden biri de basının büyük kesiminin bu yeni siyasal harekete destek vermesiydi.
1950’de iktidara geldiklerinde, basın mensuplarını Çankaya Köşkü’nde ağırlayan Menderes gazetecilere:
’Bu asıl sizin zaferinizdir, bunu kıskançlıkla siz savunacaksınız’ diyorken aynı Menderes artık basını şöyle tarif ediyordu:
’Doymak bilmeyen bir ejder’.
Biz bugünkü basının, çok azı dışında o günkü, kukla ve iktidara tam teslim olmuş basınından farklı olduğunu düşünmüyoruz.
Bütün gazeteler yayın ilkelerini, ilk açıldıklarında ve yeri geldiğinde aşağı yukarı şöyle tanımlarlar:
“Dürüst, objektif, tarafsız, demokrat, halktan ve gerçeklerden yana olma vs...” Az sayıdakiler dışında, hangi gazetenin (yerel gazeteler dahil) tanımlanan bu ilkeler doğrultusunda yayın yaptığını söyleyebilirsiniz?
Son söz;
Geçmişte olduğu gibi; hangi dönemde olursa olsun hükümetler, başbakanlar olur olmaz, haklı haksız, medyaya çatmaya ve başarısızlıklarına da sürekli olarak kamuoyu önünde basını neden göstermeye başladıklarında; eğer bir
de ekonomide alarm zilleri çalıyor durumdaysa, kimse kuşku duymasın o hükümet için, “yolun sonu görünmüş” demektir.
Bu kadar açık ve net...
* Burhan Özbey

++++++

Salatalıklar bile dile geldi
Hitlerin ünlü propaganda Bakanı Gobbels, “Yöntem iyi uygulandıkça kitleler daima 5yaşındadır, kandırılmaları kolaydır” der.
Emperyalizm, Sovyetlerin dağılmasıyla “Demokrasi ve Özgürlük” sloganını, beşinci kol elemanı olarak kullanıp, ulus devletleri hedefe koymuştu. Yugoslavya etnik çatışmalarla, Irak demokrasi getirme yalanıyla parçalanmış, Kafkasya ve Türkiye’de de parçalanmanın işbirlikçi paraşüt birlikleri, seçim soytarılıklarıyla iktidara taşınmışlardı.
(...) Bir hırka bir lokma ekmek, diyerek iktidar olup, çoluk çocuklarına gemicikler alıp, şirketler kuran, karılarının parmaklarına 60 milyarlık yüzükler takan, metreslerinin altına son model cipler çeken, boyunlarına Yahudi nişanları takan, insanlar bir lokma ekmeğe muhtaçken, yıkılmış kiliseleri devlet bütçesinden onarıp ibadete açan, “açılım” diyerek milleti bölen, milletin bağrından çıkan ordusuna düşmanın yapamayacaklarını reva gören, ne oldukları, nereden geldikleri, hangi millete ait oldukları bilinmeyen, bu sahte Müslümanların inanç ve idealleri çıkarlarıdır!
Artık Ertuğrul Özkök gibi anlı, şanlı yazar takımı bile, vicdan muhasebesi yapıp, gerçeği haykırarak, “Bugüne kadar sustuysam hıyarlığımdandır” diyerek özeleştiri yaptığına göre, gazeteci geçinen, aydınım diye çoluk, çocuk parti, parti gezenlerin de açıkça haykırmasının zamanı gelmiştir.
* Çağlar Çukur

++++++

Alternatif çözüm öneren yok
(...) Allianoi sulara gömülmesin, tarihe ihanet edilmesin, kültürel zenginliklerimiz korunsun, baraj yapılmasın.Barajlara hayır! Ama alternatif bir çözüm önerisi yok, yapılabilir projeler yok. Eğer yapmasaydık barajları ne içecektik, bir Allahın kulu çıkıp da söylesin neyle sulayacaktık tarlaları, nasıl aydınlanacaktık? Bunlar sanki yaşamın gerçekleri değilmiş gibi davranıyor herkes, göz ardı ediyorlar, bilmezden geliyorlar, tartışma dışına itiliyor bu meseleler... Ben de Çevre bakanına katılmıyorum, tabiki herkes fikrini söylemekte özgür. Ancak katılmadığım bir nokta daha var, o da tek seslilik. Medyada tek ses çıkıyor. Çünkü eminim “ya kardeşim bi durun bu soruna bir de diğer taraftan bakalım, çiftçiler sulama suyu bekliyor mesela, dahası hem barajı yapıp hem allianoi’yi kurtarmak mümkün olabilir belki” türü yazıların sahiplerinin linç edileceği biliniyor.
* Oğuz Mete Göktürk


++++++

Merhamet amca!
Merhamet amca... Hukuk teyze
Ölçü hala... Adalet abla
Hiç sesiniz çıkmıyor
Her şeye rağmen hâlâ yerinizde
misiniz?
Niçin birbirinizle ilişkileriniz kopuk
Siyasetçilerin gölgeleri mi düştü
üstünüze?
Sizin haklarınızı heba eden
Gerçekleri sizden gizleyen yöneticiler mi var başlarınızda?
Yoksa kara kediler mi geçti aranızdan!
Emperyalistler mi bozdu birliğinizi?
Devlet baba, demokrasi ana
Dirliğiniz, düzenliğiniz mi bozuldu?
Ehli olmayan insanlar mı dokundu size
Millet amca, halk teyze
Hukuksuzluklarla, aldatmalarla,
iftiralarla
Etkiniz mi azaldı?
Yoksulluklarla, tertiplerle, baskılarla
Uyuşturuldunuz mu?
İrade hala, özgürlük yenge
Neden fırsat verdiniz dış güçlere
Haysiyetinize, geleceğinize
Ya da egemenliğinize gerektiği şekilde
Niçin sahip çıkmadınız?
Tarihin derinliklerinden itibaren
Büyük bir milleti yargılayanlar
Atatürk’ü, Atatürkçüleri sorgulayanlar
Utanacaklar mı yarın... bugün
ya da şimdi?
Merhamet amca... Hukuk teyze
Ölçü hala... Adalet abla
Hiç sesiniz çıkmıyor
Her şeye rağmen hâlâ
yerinizde misiniz?
* Üzeyir Lokman Çaycı


++++++

Soru:
Memur maaşlarının bir hafta erken ödenmesinin “memura müjde” diye yansıtılması neyi gösteriyor?
Yanıt:
Memurların ayın son haftasına züğürt girdiğini...
* Haldun Ertem

++++++

Mafya tipi örgüt
Örgütlülüğün ya da yapının değişmesi iki yol ile mümkündür. Birincisi, dıştan gelen bir kuvvet ile örgütü tümden lağvetmek ve yerine yeni örgüt kurmaktır. Bu sözü devletler için söylersek; eski devleti yıkmak ve yerine yenisini örgütlemektir.
İkinci yol ise, mevcut örgütün temel ideolojisini, karşı kişileri eski örgütün içine yerleştirerek eski ideolojiyi yenisi ile değiştirmektir. Ülkemize bu kuramı uygularsak. Düzenli devlet örgütlülüğünden, mafya tipi örgütlüğüne geçiş dönemi yaşadığımızı düşündürtecek o kadar çok örnek var ki, saymaya gerek yok.
* Bülent Esinoğlu

++++++

Amerikalı papazdan farklı mı!
Ramazan Bayramının ilk günü Amerika da bir Papaz’ın 11 Eylül’ün sorumlusu olarak gördüğü Kuran’ı Kerim’i ayakları altına alacağı haberleri ile Başbakan’ın ‘Artık darbe anayasaları ayaklar altına alınsın’ demecinin yer aldığı haberler aynı sayfada yer aldı.
Bir tarafta Amerika’nın Irak’a, Afganistan’a saldırmak için yaptığı sırıtan bir saldırıyı Müslümanlara mal edip onların inandığı kitabı ayaklarının altına alacağını iddia eden bir papaz var.
Diğer tarafta ise, Cumhuriyeti yıkıp, şeriat devleti kuracağına dair yemin ettiği halde, kurduğu parti mevcut Anayasa sayesinde iktidara gelen, mevcut anayasa da bu gün “darbeci” ilan ettiği CHP’nin desteği ile yapılan bir değişiklik sayesinde Başbakanlık koltuğuna oturan, kardeşi Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtiren Başbakan var.
Kendilerini iktidara taşırsa milletin seçmenin % 37’si “Milletin iradesi” oluyor. Ancak padişahımız efendimizin dayattığı hapı yutmayan % 45 ya da 55 “Darbeci” oluyor.
Kendi milleti ile bu kadar alay edebilen başka bir Başbakan var mıdır kürede bilmiyorum.
Türk Milletini aşağıladığı iddiasıyla Aziz Nesin’i yakmaya çalıştılar. Sizce Başbakan’ın yaptığı ile Aziz Nesin’in söylediği arasında ne fark var?
Peki, Kur’an yakacağını ifade eden papazla?
Başbakan arasında?
* Bekir Öztürk

++++++

14. Lui’nin dönüşü
Fransa, Jean Darc’ı diri diri yakmaktan geri kalmadı. Dünya dönüyor diyen Galileo’nun, idama giderken ağlayan karısına dönüp, “Ağlama ben doğruları söyledim, ya birde onlar haklı olsalardı işte bu beni üzerdi” sözleri hala unutulmadı. Thomas E. Lawrence, sistemi elinde tutanlara, “Siz Fransa’yı felakete sürüklüyorsunuz, yaptıklarınız Fransa’da bilimi yok ediyor” dediği için idam edildi. Şimdi Türkiye de, 14. Lui’nin “Kanun benim” rejimini yaşamaya alışmalı. Bu yolda Atatürk ve cumhuriyetin değerleri olmayacak, düşünen-yazan bilim adamları, yazarlar olmayacak... Peki ne olacak? Tek adam!
* Levent Seçer


++++++

Kültürel çimento
İçinde yaşadığımız sistemi ayakta tutan en önemli çimento toplumsal kültürdür. Toplumsal kültür, her aşamada yaşanan süreçlerin gerekli olduğu yerlerde değişmeden tekrarlanmasına imkan sağlayan statükoları da oluşturur. Bu statükolar (değişmezlikler) yaşam tarzlarının gelenekselleşme yolundaki yansımasıdır.
Toplumsal kültürün tam olarak yerleştiği bir toplumda, kimse çıkıp, ‘ben yaptım oldu’ demez. Derse de, karşısına çıkan olur!
Kim çıkar?
Toplumun kendisi.
* Murat Sevgi


++++++

Siyasetle ballı yorumculuk bir arada olmaz...
Ey Hakan Şükür! Sen siyaset yapabilirsin, tercihini açıklayabilirsin, ancak bunları yaparken TRT’de ballı maaşla yorumculuk yapamazsın.
Onun için derhal TRT’den istifa et ve TRT’de yorumculuğu bırak.
TRT’nin kimseyi takmayan genel müdürü İbrahim Şahin bey!
Hakan Şükür’ün işine hemen son ver. Aksi halde senden her iki dünyada da davacıyım.
TRT; Türk milletinindir.
TRT;vatandaşın vergileri ile oluşan bütçeden ve devlet
televizyonu olması sebebiyle oluşan yasal gelirlerden para bulmaktadır.
Ülke bir bilinmeze doğru her türlü yöntem denenerek götürülmeye çalışılırken,devlet kuruluşlarını bu yolda kullanmak, akıllara zarar verici işlerdir.
Hanefi Avcı’nın iddialarına karşı bu iddiaların muhataplarının ne kadar büyük bir sessizlik içinde olduğunu görüyorsunuz. Şimdi de karşımızda başka bir devlet kuruluşu olan TRT, İbrahim Şahin ve yılda 800 bin TL aldığı konuşulan Hakan Şükür var.
Demokrasi şu an sporcu, sanatçı, bürokrasi, siyasetçi, sanayici ve bilcümle iktidar yalakası kullanılmak suretiyle rafa kaldırılmış durumda.
Demokratik imparotorluğun bu son merhalesinde değişik baskılar ve menfaat temini ile halk tercihe zorlanıyor. Hakan Şükür gibilerde işin garnitürü. Bunun adına “faşizm” denilir.
Parayla, pulla, baskıyla, işsizlikle ve nihayet açlıkla tehdit edilen halkın “evet” kararı vermesi isteniyor. Bu yolda herşeyi yapın ama devletin kuruluşlarını kullanmayın. Çünkü devletin parası saçı bitmemiş yetimin hakkıdır. O yetimler gün gelir size çok kötü çarpar.
* Özcan Pehlivanoğlu


++++++

MİNİ YORUM
Meksika dalgası
Dünya Basketbol Şampiyonasında önce Tayyip-Emine-Sümeyye Erdoğan üçlüsünün sonra da Abdullah Gül-Ahmet Davutoğlu ikilisinin “Meksika dalgası”na uyumunu hayretle izlemiştim... Ramazandan yeni çıktık ya, geçiş dönemi; vücut kimyası değiştiği için olsa gerek gecikmeli algıladım; “Meksika dalgası” teknik olarak, bildiğin “birinin peşine takılma hali” aslında, önünde duramadığın rüzgara dahil olma anı! Bir “efe” lik gerektirmiyor; bayağı tanıdık, bildik bir davranış türü yani!

Yazarın Diğer Yazıları