“Telekinezi”
Muharrem İnce çıktı, efendi efendi derdi neyse söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu konuşurken tıkır tıkır çalışan kürsü mikrofonunun o konuşurken teklemesini takmadı; aldı el mikrofonunu, sahnenin tozunu attırdı. Yuhalandı, karşı tezahüratla sesi bastırılmaya çalışıldı -hem de “kardeşleri” tarafından-; edebini bozmadı, vurmadı, kırmadı, parçalamadı.
Ama sonra ne olduysa artık...
Sıra, kendi yazdığı delegeler tarafından, kendi topladığı kurultayda, genel başkanlığını “onaylatacağı” konusunda neredeyse şüphe bulunmayan, Dominik Cumhuriyeti karşısındaki Türk Milli Basketbol Takımı havasında, rahat olması/oynaması beklenen Kemal Kılıçdaroğlu seri öfke nöbetlerine tutuldu.
Ben Yiğit Bulut’tan şüpheleniyorum.
İşin içinde psişik bir iş var!
Telekinezi mi, psikokinezi mi orasını bilmem ama Kılıçdaroğlu’nun konuştuğu sırada kürsüdeki “Erdoğan kafası” ydı:
“Rakı sofralarında Türkiye’yi kurtaran adamlar”dan “temizleyecek”miş partiyi...
“İkinci Cumhuriyet”e “viski masalarında” kurulmak yakışır tabi!
Bana sorarsanız yine de hâlâ bir umut var;
En azından “iki ayyaş” demedi değil mi!
***
Bunlar da Kemal Bey’in zihnime çivileme kazınan vaatleri:
- Temizleyeceğim!
- Sileceğim!
Sanırsın CHP’ye Genel Başkan değil Terminatör’e dublör seçecek az sonra delege.
Ve CHP’nin yeni ilkeleri:
- Konuşamazsın.
- Eleştiremezsin.
- Fikrini savunamazsın.
Bildiğiniz “ileri demokrasi”ye geçti.
Ve “ileri demokrasi”yi -etrafını kuşatmış onca pusulası ayarsız akıldane duruken- “masaya vurarak” çağırmasından belli:
- Eyyy biata uyumlu delege ruhu! Neredeysen,üç kere tıklayınca gel!
Kesin “telekinezi”nin halt yemesi!
Eyyy CHP’li delege!..
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü Olağanüstü Kurultay Konuşması’nın -bana göre- en ironik cümlesiydi:
- CHP tüzüğünün dışına çıkamazsın; o tüzük seni de bağlar, beni de bağlar.
Yalnız dikkat! Bağlarda gevşeme var!
***
Kemal Bey’in bahsettiği CHP Tüzüğü en son 26 Şubat 2012’de yani bizzat Genel Başkanlığı döneminde değiştirildi. O tüzüğün ilk maddesine göre de “Cumhuriyet Halk Partisi; MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün önderliğinde; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen “Parti Tüzüğü” ile kurulmuştur...”
Yine o tüzüğün, partinin siyasal ilke ve değerlerini tanımlayan ikinci maddesine göre de CHP;
“Cumhuriyetçi”dir,
“Milliyetçi”dir,
“Halkçı”dır,
“Devletçi”dir,
“Laik”tir,
“Devrimci”dir.
“Cumhuriyet”ten kasıt sade bir rejim/seçim modeli değil aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın, Kuvayı Milliye’nin zafer tacı olan Türkiye Cumhuriyeti olduğuna ve Türkiye Cumhuriyeti de “bölünmez bütünlüğü” esas alan “yekpare” inşa edilmiş bir yapı olduğuna göre;
CHP “bölünme”yi, “bölünme” yle sonlanacak herhangi başka bir sistemi savunamaz; yani dün Kemal Bey’in -bir kere daha yaptığı gibi- “Yerel Yönetim Özerklik Şartı”nı uygulamayı vaademez!
***
Yerel Yönetim Özerklik Şartı, Kemal Bey’in geçmişte muhtelif defalar “ama biz onu kastetmiyoruz ki, ama bizim demek istediğimiz şu değil ki” dediği türden kıvırmaya açık esnek bir metin değil; açık, kesin hükümleri bulunan net bir tehdittir. “Şart”ın ilk “şartı” zaten “Taraflar”ın en baştan, 12 maddenin tamamına bağlı kalmayı taahhüt ettikleri şeklindedir!
“CHP’li değilim ama CHP Milletvekiliyim” diyen tipler başka ama CHP Tüzüğü ile bağlı hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilmez maddelerinin fiilen ortadan kaldırılması demek olan ve “yerel makamların, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır” diye yutturulan/özetlenen “özerklik şartı”nı kabul edemez.
“Yerel makamlara” referandum yapma, kendi iç idari örgütlenmelerini oluşturma, uluslar arası birlikler oluşturma gibi “fırsat”lar sunan “özerklik şartı”nın uygulanması demek;
- Diyarbakır-Bingöl karayolununda yol kesen teröristleri “Diyarbakır emniyeti” olarak meşrulaştırmak demektir,
- Korucu infazlarını,“Yüksekova Mahkemelerinin hükmü” diye meşrulaştırmak demektir,
- Mehmetçiğin şehit edilmesini mesela “PKK’lı belediyelerin vatan savunması(!)” diye “hak” haline getirmek demektir,
- Gültan Kışanak’ın “petrolden istediği payı” vermeyi gerektirir,
- Lice’ye diktikleri katilin heykelini hazmettirir,
- YPG ile, Barzani ile “uluslar arası birlik” adı altında “Kürdistan”ın parçalarını bir araya getirmeleri için “yasal zemin” anlamına gelir!
“Yerel yönetici”si oldukları şehirlerde “tam takdir” hakkının Sırrı Sakık’ta, Ahmet Türk’te, Tuncer Bakırhan’da, Gültan Kışanak’ta olduğunu bir hayal edin;
Siz, siz, eyyy CHP delegeleri!
Bugün Parti Meclisi’ni oluştururken o tabloyu bir hayal edin ve öyle karar verin.
CHP’nin Genel Başkanı’nın adı Kemal mi, Muharrem mi, Deniz mi, Emine mi şahsen beni hiç ilgilendirmez; ama vatanını, milletini seven “CHP değerleri”ne bağlı, “gizli ajandası olmayan” siyasetçilerin “parti disiplini” bahanesiyle tasfiye edilmesi, yerlerine mesela Habur’da “pişman değilim” diyen PKK’lıları savunan “TR705”lerin, “Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP’dir” diyenlerin, Türkiye’yi AİHM’e ilk şikayet eden kişi olma “şerefi(!)”ni taşıyanların, TESEV raportörlerinin yerleştirilmesi hepimizi ilgilendirir!
“AKP’den kurtulmak(!)” isteyen seçmen için geriye kalan iki tercihten biri olan CHP’nin PKK’nın siyasi uzantılarıyla “kardeşlik protokolü” oluşturmaya soyunuyor olması hepimizi ilgilendirir!
CHP sembolize ettiği değerler bakımından bu ülkenin düşmemesi gereken kalelerinden biridir;
Ve bu “kale”nin muhafızlarını uyuşturan afyon, dün gün boyu tartışıldığı gibi “ulusalcılık-sağcılık” değil o kayıkçı kavgasının perde arkasında palazlanan “bölücülük”tür, “ikinci cumhuriyetçilik”tir, “neo-liberalizm”dir!