Teğmenlikten Korgeneralliğe...
Tarihteki gerçek kahramanlar kendi öykülerini ne anlatmış ne de yazmışlardır. Tarihe tanıklığı söz konusu kişileri yakınları ile olayların içinde bulunan üçüncü şahıslar aktarmıştır. Millet olarak fukara olduğumuz kütüphanelerimizde bunlarla ilgili herşeye rağmen binlerce eserle karşılaşabiliriz. Kimileri tarihin televolesini yazarken bu konuda yaşayan tarihçiler arasında gazetemizin değerli yazarı Muhittin Nalbantoğlu’nu tek geçtiğimi ifade ederek bir hakkı teslim etmekte fayda görüyorum.
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a geçmiş olsun dileklerimle Kıbrıs’taki Erenköy direnişini hatırlatmaya çalışacağım. Harita konusunda biraz meraklı olanlar Erenköy’ün üç tarafının Rumlara ait olduğunu, ulaşımın sadece denizden yapıldığını bilirler. 1964’te Erenköy’ü ele geçirmek isteyen Rum çetelerine karşı verilen destansı mücadeleyi ne yazık ki Kıbrıs’taki yeni nesiller de unutmuş. Beş yüz kadar üniversite öğrencisiyle iki yüz mücahit aylarca süren çatışmalara rağmen Erenköy’ü savunmuştu. Şehit pilot Cengiz Topel’in uçağı ile bomba yağdırmasıyla nefes alabilmişti. Türkler-Rumların “ilk hançer” adını verdiği Erenköy 1974 Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde de Rumların ilk hedefi arasındaydı. On yıl öncesinin intikamı yanında Türklerin anavatandaki Anamur’dan lojistik destek üssüydü Erenköy.
1965 yılında Kara Harb Okulundan mezun olan genç teğmen; komando kurslarını tamamladıktan sonra üsteğmen rütbesi ile gizlice Kıbrıs’a görevlendirildi. 20 Temmuz harekatından önce adadaki mücahitleri teşkilatlandırarak Rum saldırılarını bertaraf etme görevi verilmişti. Kısa adı TMT olan Türk Mukavemet Teşkilatı’na bağlı mücahitleri buldu. Kadını-erkeği ile Erenköy ve civarında ne kadar Türk varsa uyandırdı. Av tüfeği bile olmayan Türk halkına silah dağıtarak eğitim yaptırdı. Tek tük mevzileri belirledi. Gece gündüz nöbet tutarak düşmanın geliş istikametlerini tıkadı. Atina’dan katliam emri verildiğinde Rum Muhafız Alayı ve EOKA’cıların ilk hedefi yine Erenköy oldu. Ankara’dan gelen emir, Üsteğmen’e mutlaka direnmesi, aksi halde çıkarma harekatı planının suya düşebileceği yönündeydi. Top atışları, tank desteklerine rağmen Rumlar Erenköy’e yine giremediğinden Türk ordusu bir taraftan kıyıdan çıkarma yaparken diğer taraftan Beşparmak dağlarına paraşütçü komandolarını indirebiliyordu. Kıbrıs’a ilk ayak basanlar arasında bulunan bugün Genelkurmay Başkanı olan Işık Koşaner de üsteğmen rütbesindeydi. Erenköy’deki direnişi örgütleyen sınıf arkadaşı ise bugün Silivri’de yatıyor.
Erenköy’deki bu üsteğmen daha sonra hiç salon subaylığı yapamadı. Kurmay akademisinden sonra da Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağlardaydı. 1984’te başlayan PKK terörüne karşı kurulan Özel Kuvvetlerin eğetiminden operasyonlarına kadar her aşamasında görev aldı. Sınır içinde ve dışındaki operasyonlarda askerin hep başındaydı. Yine bugün Silivri’de yargılanmakta olan devre arkadaşım albay, “Sınırda görevliyken, ÖKK’nın geçiş yapacağını söylediler. K.Irak’tan geliyorlardı. Sabaha doğru geçiş yapanların önünde yürüyen zayıf askerin rütbesi yoktu. Benim rütbem gibi yüzbaşı zannettim. Elimi uzatıp ‘Hoşgeldin devre..’ diyerek kendimi tanıttım. ’Tümgeneral Alan’ dediğinde yüreğim ağzıma geldi... Helikoptere binmek yerine elinde silah dağda yürüyordu...” anlattı.“Türk milliyetçisi Engin Alan” işte böyle bir adamdır.
Terör örgütünün ikici adamı olan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’ın MİT tarafından K.Irak’ta para ile alındığı konuşulur. Oysa Şemo günler öncesinden özel kuvvetlerce paketlenip gizlice getirilir. MİT, emniyet Ankara ile bağlantı kurup Şemo’nun izini kaybettiklerini rapor ederken sorgulanması bitmek üzeredir. Bütün istihbarat örgütlerini atlatarak Şemo’yu paketleyip getiren adamın Kenya uçağında olmaması kadar doğal birşey olamaz.