TBMM’nin Eğitim Komisyonu üzerine
Düşüncelerini sözlerle ifade etme yeteneği olanlar ayrıca pazı güçlerini kullanma gereği duymazlar. Söyleyecek sözü, anlatacak hikâyesi ve gerçekleştirecek ideali olanlar için fiziki güç değil ikna gücü önemlidir.
Tarihte zor, sınırlı bir zaman diliminde ancak belirleyici olabilmiştir. Zorun belirleyiciliği hep kısa süreli sınırlı bir zaman dilimi için söz konusu olmuştur. ’Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz’söylemi biraz da bunu
anlatır.
Asıl olan maddi ve kültürel fethin birlikte gerçekleştirilmiş olmasıdır. Kültür ya da gönül fatihleri tarihe gerçek mührü vuranlardır. Kafa ele geçirilince el ve ayağın onun peşinden gelmesi kaçınılmazdır. Aksine el ve ayağın ele geçirilmesi, kafayı ele geçirmek için yeterli değildir.
Fethettiği coğrafyaların kültürü tarafından fethedilen fatihlerin içine düştüğü vahim durum, tarihin arşivlerinde saklıdır. Maddeten ele geçirdikleri tarafından manen ele geçirilen toplumlar, bunun travmalarını çağlar boyunca hep hissetmişlerdir. İnsanlığı fethe ya da kurtuluşa yürekten ve idrakten başlayarak çıkanlar, hep kalıcı olmuşlardır.
Yeni nesiller, eskilerin sahip oldukları birikimleri edinemezlerse, hem kimlik hem de kişilik problemiyle karşı karşıya kalırlar. Güçlülük de bilmekle yakından ilişkilidir. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” ikazının içinde biraz da bu vardır. Bilenin bildiğini bilmesi ve öğretmesi, her şeyden daha acildir. Aydınlatmayan bilgi zihinde yüktür. Sahibini hantallaştırır.
Bilginin, birikimin ve müktesebatın aktarılmasının da bir usulü vardır. Pedagoji bununla ilgilidir.
Toplumların insan yetiştirme biçimleri ancak onların gerçek hayatlarından çıkarılabilir. Eğitim bunları nesiller için düzenler, sistematize eder ve yönlendirir.
Eğitim ince iştir. İzan, idrak, etik, estetik, edep içermesi şarttır. Eğitim ile kaba kuvvet ya da fiziki güç, yan yana konulmaması gereken, birbirine ters süreçlerdir. Kaba, yoz, çirkin ve düşük davranış ile eğitim arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Eğitim seviyesi yükseldikçe insanların davranışları daha rafine hale gelir.
Eğitim ile kavga hiçbir zaman yan yana konulmaması gereken iki ayrı kavramdır. Eğitimin olduğu yerde kavga, kavganın olduğu yerde de eğitim, gereksiz bir metadır. Olgunluğu, yetkinliği, birikimi ve saygınlığıyla temayüz etmiş insanlardan oluşan bir yerde kavgadan söz etmek, eşyanın doğasına aykırı bir durumdur. İtiş kakış, bağırış çağırış ve kavga, eğitimin kişilere yüklediği vasıflar değildir.
TBMM Eğitim Komisyonu’nun en üst düzeyde rafine, ak sakallı ve donanımlı çalışmalara sahne olması gerekirken, kavga, gürültü ve çirkin görüntülerle gündeme gelmesi çok kötü olmuştur. Eğitimi siyasi rant aracı olarak kullanmak doğru bir mesaj olmamıştır.
TBMM Eğitim Komisyonu’nun, verilen kötü görüntüler için Türk Milletinden özür dileme borcu vardır. Umarım Komisyon Divanı kamuoyunu bu konuda ikna edici bir davranış içinde olur!