Tayyip Erdoğan’ın Harp Akademileri oyunu!..
İnanç sömürüsü AKP’nin en önemli siyasi gelir kaynağı. Bunun yanında diğer önemli gelir kaynağı ise çatışma ve gerginlik. Devamlı nemalandıkları önemli damarlar bunlar. İktidara geldikleri günden bugüne olaylara bir bakın. Ben burada tek tek sıralamayayım. Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirirken rejim krizine oynadılar, toplumu ve kurumları gerdiler de gerdiler. Milleti de “Köşk’e Müslüman Cumhurbaşkanı çıkaracağız” diye kandırdılar. En son parçalamalı eğitim yasasına bakın; dümen yine aynıydı. Kavga-dövüş arası inanç sömürüsü yapıp yasayı çıkardılar. Çıkarılan gerginlikler sonucu sinsi bir yasayla tevhid-i tedrisatın nasıl bitirildiği, federatif düzenin eğitim alt yapısının nasıl hazırlandığı “ustaca” gözden kaçırıldı.Yasa geçti, birkaç muhalif ses işin büyük cukka tarafını anlatmaya çalışıyor ama nafile. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti.
Bunları, oyunun daha büyük boyutunu gözden kaçırmamak için örnekledim.
Tayyip Erdoğan 23 Mart’ta Harp Akademileri’nde, general adayları genç subaylara konuşmuştu. İçeriye A.A muhabiri de dahil basın mensubu alınmamıştı. Tayyip Erdoğan’ın orada neler konuştuğu 1 Nisan’a kadar sır gibi saklandı!..
Önce gündeme denk düşen rastlantılara dikkat çekelim.
Ümraniye, Balyoz, İnternet Andıcı, Poyrazköy; muvazzafı-emeklisi, askerin topyekun yargılandığı davalardan hatırlayabildiklerim. Geçen haftayı başta eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ve askerlerin özel yetkili mahkemelere yaptığı sert protestolarla geçirdik.
1 Nisan Pazar gününe geldik. İstanbul’da Suriye düşmanları toplandı. Aynı gün A.A tüm abonelerine önemli bir haber geçti. Haber, Tayyip Erdoğan’ın Harp Akademileri’nde yaptığı sır konuşmanın içeriğiyle ilgiliydi. Öne çıkan başlık ise general adaylarına yapılan “darbe uyarısı”ydı
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile diğer komutanların da dinlediği ve 40 dakika sürdüğü bildirilen konferansta Tayyip Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’da ‘Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti’olarak tanımlanmıştır. Demokrasiden, hukuktan, laiklikten ve sosyal devlet ilkesinden sapmış bir Türkiye’nin çıkışı olamaz... Yakın tarihte, demokraside yaşanan kesintilere bakıldığında, hiçbirinden ülkenin kazançlı çıktığını görmedik. Her kesinti döneminde, ekonomi çok ciddi yaralar aldı, demokrasi sarsıldı, hukuk tartışılır hale geldi ve ülke on yıllarını heba etti” demiş.
A.A’nın haberinde Başbakan’ın konuşmasında TSK’nın yurtdışında barışın tesisi için üstlendiği misyonlara değindiği de vurgulanıyor ama ayrıntı yok. Herhalde, haber kaynağı buraları gazeteci arkadaşımızdan gizlemiş veya anlatmayı uygun görmemiş.
Başbakan, Seul’e-İran’a gitmeden Harp Akademileri’nde konuştu. Aradan 1 hafta geçti tam İstanbul’da Suriye toplantısı yapılırken konuşmanın içeriğini resmi kanaldan sızdırdılar.
“Niye?”nin peşine düştüm.
Önce askeri kaynaklara başvurdum. Konuşmanın satır başlarını aktararak sizlere sunduğum gündeme dikkat çektim. O gün içeriye basın mensubu alınmadığını ve 1 hafta sonra sızma yaptırıldığını hatırlattım, direkt olarak “bütün bumların manası ne” dedim. Ortak yorum şöyle:
“ - Bir hafta sonra belki bir tepki oluşturulmak istendi. O gün bunları konuştuk deseler belki istedikleri tepkiyi alamayacaklardı.
- Başbakan’ın Genelkurmay’dan topa girmesini istediği bir konu olabilir. Bu Suriye de olabilir.
- TSK her türlü çatışmanın içine girsin düşüncesi olabilir.
- Genelkurmay Başkanı’nın üstünde baskı yapmak olabilir.
- Konuşmanın tam metnini gördünüz mü? ”
Ben askeri kaynaklardan sorularıma cevap alabilmek için uğraşırken arkadaşım Bilun Çelik de emekli paşaların nabzını tuttu. Aynı sorulara şu yanıtları aldık:
Emekli Orgeneral Necati Özgen (Harp Akademileri eski komutanı):
“Kritik soru soruyorsunuz. Onun için beyanat vermek istemiyorum. Sıkıntılı bir soru.”
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen:
“10 yıldır süren AKP yönetimi ve Başbakan ilk defa Harp Akademileri’nde konuştu. Bu açıdan önem kazanıyor. Bence bu konuşmanın bazı amaçları var. Birincisi, Başbakan, Ergenekon ve Balyoz süreçleri ile ilgili Türkiye’deki siyasi ağırlığı azaltılan TSK ile arasındaki buzları eritmeye çalışıyor. İkincisi, iç konjonktüre baktığımızda ve dış dinamiklere baktığımızda Başbakan’ın TSK’ya olan ihtiyacı hem içeride hem de dışarıda giderek artıyor. Dış politikada Türkiye, ABD’nin de teşvikiyle bazı açılımlar yapıyor. Şimdi de Suriye gündemde. Başbakan konuşmasında, Amerika ile beraber yürütülen dış politika açılımlarında da TSK’ya bu politikayı destekleme anlamında ihtiyacı olduğunu ima ediyor. Suriye üzerinden düşünecek olursak; Türk dış politikası Suriye’ye bir an önce müdahalenin yapılması istikametinde gelişiyor. Burada da TSK’nın kullanılması söz konusu olabilir. Bütün bunlar için Başbakan’ın ikna edici ifadelerde bulunduğunu görüyoruz. Siyasi anlamdaki iç mücadelelerde Başbakan silahlı kuvvetleri yanına çekmeyi istiyor ve bunun paralelinde gelişmeler de olabilir. Balyoz davası artık sonuca doğru götürülüyor. Türkiye’nin içerisindeki mücadelelerde Başbakan TSK’yı yanında görmek istiyor ve Balyoz’un ve Ergenekon’un TSK personeli üzerinde yaptığı olumsuz psikolojik etkiyi de yok etmesi mümkün değil de azaltmaya çalışıyor. Bunu fiiliyata da dökebilir. İfade ettiğim gibi hem içeride hem dışarıda Başbakan’ın TSK’ya olan ihtiyacı giderek artıyor.”
Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu:
“Başbakan, ‘neden darbe dönemlerinden bahsetti’ diye ona sormak lazım. Ama tabii ki her konudan bahsederken darbe dönemlerinin hakikaten ülkeyi hep 10 yıl geriye götürdüğü doğru bir yaklaşım tarzı. Ama o darbe ortamına nasıl gelindi, Türkiye devletinin mekanizmaları nasıl işlemez hale geldi onu söylemiyor. Önemli olan darbenin olmaması konusunda veya darbe yapılmamasının ortaya konması değil, önemli olan ülkenin darbe yapılacak ortama sürüklenmemesi. Anadolu Ajansı ve diğer basın mensuplarının toplantıya alınmamsı; doğru söylenen, içtenlikle söylenen bir takım konuların yanlış yönlere basın tarafından çekilebileceği endişesinden kaynaklanmıştır benim düşünceme göre. Ne söylerse söylesin, herkes kendine göre yorumlayacak ve ona göre bir takım yorumlarda bulunacak. Bu da Silahlı Kuvvetler ile hükümet arasında gerilime sebep olabilir ve halkın içerisinde bir hoşnutsuzluğa sebep olabilir. Onun için basın mensuplarının alınmaması daha sonra Anadolu Ajansı’na bir kaç haber verilmek suretiyle; tahmin ediyorum bunun önemli kısımlarının duyurulmasının tercih edilmesi, gerilim yaratmaması ve konunun başka yönlere çekilmesini önlemek amacıyla diye değerlendiriyorum.”
Yorumların ortak noktasında bir “sıkıntı” var ama kimse tam tarif edemiyor. Bu gerginliğin sonu ne olur, acaba?