Tayyip Erdoğan da ihaneti tadacak!..
Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın tam ortasında kalanlar ne kadar “hava gayet iyi”, “telâşlanacak bir şey” yok havası yaymaya çalışsalar da nafile!..
AKP’de yarılma giderek derinleşiyor. En son İsrail krizinde, iki lider arasında kapalı kapılar ardında yaşanan kapışma da büyüktü ama hiç ortalığa dökülmemişti.
“I mean” Abdullah Gül ile “one minute” Tayyip Erdoğan artık yolları ayırmanın eşiğine geldi. Burada en dezavantajlı durumda olan Tayyip Erdoğan. Çünkü Başbakan’ı hasta yatağında yakaladılar.
Erdoğan’ın sağlık durumu ile ilgili bilgileri en yakınından günü gününe takip ediyorum. Başbakan, aralarında Ankara’nın kanser hastalığı alanında dünyada söz sahibi hocalarının da bulunduğu, bir uzman heyet tarafından sürekli kontrol altında tutuluyor. “Hocalar” kendi işlerini bile ikinci plana itmiş durumda. Kaynağından aldığım bilgiye göre Erdoğan’a konulan “kolon kanseri” teşhisi daha ilk evresinde. “Hocalar”, kanser teşhisinin ilk aşamada yapılması ve hemen müdahale edilmesinden dolayı memnunlar. Her gün yapılan kontroller ve çalışmalar, hastalığın süratle yayılmasının önüne geçilmesi ve Başbakan’ın bir an önce ayağa kaldırılması yönünde. “Hocaların” en büyük sıkıntısı ise Tayyip Erdoğan’ın sabırsızlığı ve “bir an önce Ankara’ya dönme” isteği.
***
Amerikan matbuatından öğrendiğimiz haberler de gelişmeleri doğruluyor:
“ABD Başkan Yardımcısı Biden, görüşme sırasında Erdoğan’ın danışmanlarının sık sık odaya girerek Başbakan’a, ’Doktorlarınız artık görüşmeyi bitirmeniz gerektiğini söylüyor’ yazılı notlar ilettiğini, buna rağmen Erdoğan’ın sohbeti sürdürdüğünü ifade etti.”
Tayyip Erdoğan’a bakan “Hocalar”ın en büyük destekçisi ise Emine Erdoğan. Anlatılana göre, Erdoğan’ı frenlemekte zorluk çeken “Hocalar”ın imdadına Emine Erdoğan yetişiyormuş.
İstanbul-Kısıklı’dan Ankara’ya dönelim.
Her ne kadar iktidardan beslenen taraftar kalemler panik havasını bastırmak için krizi küçültmeye ve “merak etmeyin önünde sonunda barışırlar” havasını yaymaya çalışsalar da, Ankara’ya “İkinci Ecevit sendromu” havası yayıldı bile.
***
Başta IMF olmak üzere, uluslararası ekonomi mahfillerinden gelen uyarı ve tehditler, Tayyip Erdoğan’ın en yakınında olan isimlerden hemşehrisi Hayati Yazıcı’nın yeni bir Hüsamettin Özkan’lığa soyunması. Bazı AKP’lilerin yanı sıra, CHP’den de çok önemli isimlerin Çankaya Köşkü trafiğini sıklaştırıp “istişarelere” ivme vermesi dikkatlerden kaçırılacakgibi değil. Bir de bunlara Erdoğan’ın hastalığı üzerindeki gizemin devam ettirilmesi ve devamlı, programların iptal edilip kafa karışıklığının giderilememesi eklenince içimden “bir tek Kemal Derviş’imiz eksik” demek geliyor.
Yalnızca bu olaylara değil, bölgesel ve uluslararası düzenlenen tezgâhlarla Türkiye’nin yeni bir tehlikeli viraja girdiği de aşikâr.
ABD, Irak’ı ikinci kez vurmadan önce 2001 yılında yaşadığımız krizleri ve “Ecevit sendromunu” hatırlayın. Biz gazeteciler, hastane kapılarında koşuşturmaktan helak olmuştuk. Fakat, esas amaca ulaşılmış, toplumda büyük bir travma yaratılmış ve AKP çorabı ustaca milletin başına örülmüştü.
O kara günlerin ayrıntılarına tekrar dalıp ruhunuzu iyice karartmak istemiyorum.
***
Sakın ha!..
Gazetelerdeki “Başbakan evinden telefonla partiyi tıkır tıkır yönetiyor” haberlerine kanmayın. Bu da ustaca yapılmış psikolojik operasyon. “Ecevit sendromu” nda da Hüsamettin Özkan çıkar kameralara pişkin pişkin gülümser, “Bülent Bey çok iyi. Hükümet çalışmaları gayet iyi gidiyor. Devlet tıkır tıkır işliyor. Sayın Başbakan’dan aldığım talimatları Bakanlar Kurulu’na götürüyorum” demez miydi?..
O zamanki koalisyon hükümeti teknoloji fukarasıydı. Ecevit hasta yatağında çok merak edildiği zaman canlı yayın için hastane kapısında 7/24 nöbet tutan yayın kuruluşlarına önceden saati ve dakikası haber verilir ve rahmetli Bülent Ecevit’e yarı perde arkasından zoraki gülümseme ile el sallatılırdı. Şimdi ne yapılıyor, bazı görüşmelerin ardından, Tayyip Erdoğan’ın bol makyajlı iki kare fotoğrafı servis ediliyor.
Bu kez, yeni büyük toplumsal travmanın tezgâhları (Ergenekon soruşturmasının yeri her daim sabit olmak üzere) tek boyutlu yürütülmüyor. MİT’çi Mehmet Eymür’ün servis edilen ifadeleri de kafaları oldukça karıştıracak cinsten. Erken uyarı sistemini çalıştırıp, Eymür’ün ilk gözaltına alındığı gün işin boyutunun, Süleyman Demirel ve 28 Şubat aktörlerine kadar dayandırılacağını yazmıştık.
Neyse esas söylemek istediğimize geçelim.
Kim gayri meşru işlere bulaşmışsa mutlaka ve mutlaka hak ettiği cezayı çeksin. Ama Eymür’ün ifadeleri ile esas yapılmak istenilenin, “katil devlet” algısının toplumun kafasına iyice yerleştirilmek olduğunu düşünüyorum. “Dersim özrü” de bu tezgâhın bir parçası değil mi?
Siyasetin derin dehlizlerinden yakalayabildiğim ipuçlarına göre yaşanacak kaostan yalnızca Tayyip Erdoğan değil, Kemal Kılıçdaroğlu da nasibini alabilir. Kılıçdaroğlu’na önerim; sadece Köşk’e girip çıkanlara değil, bazı sivil önderlerle sürdürülen “istişare” trafiğine de dikkat etmesi yönünde olacak.
***
Tayyip Erdoğan’a gelince...
Başbakan’ın ruh halini iyi-kötü bilirim. Hayati Yazıcı’dan çok, “yasayı aynen Köşk’e yollayın” talimatı verdikten sonra Bülent Arınç’ın “Yasayı tekrar Meclis’e getirmeye kimse cesaret edemez” sözü kendisine çok ağır gelmiştir. Tayyip Erdoğan, herkesin ortasında bile Bülent Arınç’a “Bülent Ağabey” diye hitap eder ve çok hürmet gösterir.
Ne diyelim?
Siyaset bu..
Tayyip Erdoğan da ihaneti tadacak.