Tartışmaları tartışmak!
TSK’yı tartışmaların içine çekmek ve onların teröre karşı verdikleri mücadeleyi küçümsemek iyi niyetle yapılmış eleştiri olarak görülemez. Yapılan eleştiriler askerin terörizme karşı yürüttüğü kahramanca mücadelenin yararsız ve sonuçsuz olduğunu kanıtlamaya yönelik olduğu açıktır.
Orduya ve komuta kademesine karşı son zamanlarda dozu giderek artan yıkıcı yayınlar nedensiz değildir. Hayatı pahasına saldırgan teröristlere karşı verilen mücadelede askerin moralini bozacak, iradesini kıracak ve motivasyonunu köreltecek şekilde yapılan yayınların kimin işine yaradığı yeterince açıktır. Çalınmış, aşırılmış, sızdırılmış, arkası önü belirsiz belge ve bilgiler üzerinden yapılan yalan yanlış ya da saptırılmış yorumlar teröristlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bu durumda teröristlerin “Biz saldırdıkça onlar birbirine düşüyor. Hadi durmayın saldırın” duygusunu geliştirecektir.
Vekâleten tetikçilik!
Elbette her kurum eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Hiç kimse eleştiriden istisna edilemez. Görevini layıkıyla yerine getirmeyenler, mücadelede zafiyete sebep olanlar ya da zamanında önlem almayanların eleştirilmeleri terörle mücadelede açık verilmesini ve hata yapılmasını engeller. Bu nedenle bazı eleştiriler getirmek hem yararlı hem de doğaldır. Ancak Türkiye’de TSK’ya ve onun komuta kademesine karşı yürütülen yıkıcı eleştirileri masum kaygı ya da görev aşkıyla yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu yıkıcı eleştiriler öyle görülüyor ki kiralık taşeronlar tarafından birileri adına vekâleten yürütülüyor.
Yaşananların ortaya koyduğu gerçek şudur: TSK’ya karşı savaşta açılmış iki cephe vardır. Bunlardan birisini dağlarda beyni yıkanmış militanlar, diğerini de kentlerde cebi/zihni kirletilmiş sivil, siyasi ve entelektüeller tarafından yürütülmektedir. Yapılanlar eleştiri sınırlarını çoktan aşmış yıkıcı olmaya başlamıştır. TSK’yı ve onun komutanlarını haklı ya da haksız bir neden bularak eleştirenlerin tamamına yakınının AB’ci, ABD’ci, Barzanici, azınlıkçı ve federasyoncu olmaları dikkat çekicidir. TSK her defasında şu veya bu bedeli ödeyerek PKK’yı dize getirdiğinde malum zevat “bu iş askeri yöntemlerle halledilmez”, “AB çerçevesinde terör meselesi halledilmelidir” diyerek hemen “sivil çözüm” den söz etmeye başlamaktadır.
Medyadaki tetikçiler!
Sorunu terör değil de “Kürt sorunu” olarak tarif edip “PKK terörünün kaynağında çözülmeyen Kürt sorunu vardır” diyenlerin amacı bellidir. Bu amacın bir tarafında PKK’yı meşrulaştırmak, diğer tarafında da Kürtler için “özerklik ve federasyon” u konuşmaya Türkiye’yi zorlamak gelmektedir. Bunun ileri aşaması da bölgede bir “Kürt devleti” nin kurulmasına ve onun da Barzani’yle birleşmesine Türkiye’yi razı etmek vardır.
PKK elindeki terör silahını göstererek Türkiye’den resmen devlet istiyor. ABD’nin ise bölgeye yerleşmiş PKK’yı bölge ülkeleri olan İran’a, Suriye’ye ve Türkiye’ye karşı kullandığı açıktır. Her fırsatta TSK’ya saldıran zatlar da PKK ile mücadeleyi “ABD çözsün ya da ABD ile çözülsün” diyor. Yine bu zevat çözümü her defasında bir yolunu bularak PKK’yı organize eden, finanse eden ve himaye eden AB’den ve onun uyum yasalarından beklenmesi gerektiğini ileri sürüyor.
Bu zatların servis elemanları gibi kurum ve kuruluşlardan gizli bilgileri çalarak, belgeleri sızdırarak ya da birçoğu uydurma olan belge üreterek servis etmelerini masum gazetecilik olayı olarak görmek için kör olmak gerekir.