Tarımdaki çöküşün bilançosu
Değerli okurlar, geçen hafta vaat ettiğim üzere tarım gerçeğine değineceğim.
AKP iktidarları, tarım ve sanayi dengesini kuramadığı gibi kurmayı da düşünmemiştir. Bu yanlış politikalarla Türkiye tarımda önemli bir ihracatçı konumundayken,tarım ürünlerini ithal eder hale gelmiştir.
Planlama fikrinden mahrum, ülke sorunlarını toplu bir bakış açısıyla görme şuurundan yoksun AKP hükümeti ülke kaynaklarını israf etmeye devam etmektedir. AB ve ABD’den aldığı talimatı yerine getirmeyi görev bilen iktidar şeker pancarı, tütünün ekim alanlarını daraltmış, tarıma sağlanan teşvikleri azaltmıştır.
AB’de 20 milyon çiftçi devletten yılda 50 milyon dolar teşvik alırken, bizim 20 milyon çiftçimiz yılda ancak 5 milyon dolar destek almaktadır. AB’nin tarım sektöründe uyguladığı diğer gizli ve açık teşvikler de dikkate alındığında durumun ne kadar aleyhimizde olduğu görülmektedir.
Bu şartlarda gümrüklerini de sıfırlamış olan Türkiye’nin AB karşısında bir rekabet şansı olabilir mi? Olmamıştır. Kendi kaderine terk edilmiş çiftçimiz, “Milletin Efendisi” olmaktan çıkarılmış, her gün biraz daha eriyen çaresiz insan haline getirilmiştir.
Tarımı en fazla destekleyen ülkeler gelişmiş ülkelerdir. AB’de 2007 - 2013 bütçe döneminde tarıma ayrılan pay % 43 iken, bu rakam Türkiye’de sadece %2,5-3 tür. Mesela Fransa’da mazot; bizden %40 daha ucuz, Polonya’da ÖTV’siz, ABD’de ise bize göre 1/3 ucuzdur.
Yüksek KDV ve ÖTV sebebi ile çiftçilerimiz yeterli gübre atamamakta, üretim maliyeti artmakta, ancak ürün fiyatı düşük kalmakta ve rekabet şansımız azalmaktadır. Dolayısıyla tarımda üretim maliyetinin düşürülmesi için gübre, zirai ilaç, tarımsal akaryakıt, elektrik, plastik, örtü vs.de KDV kaldırılmalı veya indirilmelidir.
Tarımda ilk 5 yıllık hedef; %25-30 üretim artışı olmalı, akılcı, ölçek işletmeciliğine uygun planlı düzenlenebilir proje ve etkin sermaye kullanımı sağlanmalıdır.
AKP iktidarlarının çiftçimizi ve sabit gelirleri perişan edişinin somut bir biçimde görülebilmesi için aşağıda bazı mukayeseler sunuyorum:
2002’de 3 kg buğday ile 1 lt mazot alınabiliyordu.
2011’de 7 kg buğday ile 1 lt mazot alınabiliyor.
2002’de 15 kg süt ile 1 torba yem alınabiliyordu.
2011’de 55 kg süt ile 1 torba yem alınabiliyor.
2002’de 5 kg buğday ile 1 kg 20/20 gübre alınabiliyordu.
2011’de 16 kg buğday ile 1 kg 20/20 gübre alınabiliyor.
2002’de 33 kg ayçiçeği ile bir büyük tüpgaz alınabiliyordu.
2011’de 60 kg ayçiçeği ile bir büyük tüpgaz alınabiliyor.
2010’da 1 kg ekmek 1 lira, 2011’de 1 kg ekmek 2.10 TL
Hem Üretici Hem Tüketici Fakirleşti
Ortalama memur emekli aylığı ile 2005’te 62 kg dana eti alınabilirken,2010’da 43 kg dana eti alınabiliyor.
Ortalama memur emekli aylığı ile 2005’te 271 kg tavuk eti alınırken, 2010’da 205 kg tavuk eti alınabiliyor.
Ortalama memur emekli aylığı ile 2005’te 255 kg beyaz peynir alınabilirken, 2010’da 79 kg beyaz peynir alınabiliyor.
2002’de ülkemizdeki sığır sayısı 7 milyon iken, bugün 2.5 - 3 milyona düşmüştür.
2002’de 39 milyon olan küçük baş hayvan sayısı ise bugün 23 milyondur.
2002’de icradaki dosya sayısı 10 milyon iken, 2010 yılında bu rakam 18 milyona yükselmiştir.
Borcunu ödeyemeyip kara listeye alınanların sayısı 2005’te 10 bin, 2010’da 2 milyon 168 bine ulaşmıştır.
2002’de bankalara tüketici kredisi borcu olan kişi sayısı 1 milyon 655 binden 2010’a gelindiğinde 10 milyon 338 bine yükselmiştir.
2004’te 58 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı, 2010’da 121 bine, 2002’de 743 bin adet olan karşılıksız çek sayısı, 2010’da 828 bin adede ulaşmıştır.
Bu rakamlar; uygulanan ekonomik politikanın sosyal yapıda meydana getirdiği büyük çatlakların,yıkımların ifadesidir.Bunları görmeyen, çaresini düşünmeyen bir siyasi hareketin ülkeye huzur, saadet, güvenlik getirmesi mümkün değildir.