TARİHTEN DERSLER:İstiklal Mahkemesi’nde bir İngiliz casusu
İstiklal Mahkemesi yargıçlarından Kılıç Ali babam... Onun yaptığı tarihi görevle ben iftihar ederim... Mustafa Kemal de NUTUK’ta onu onurlandırmıştı... Kılıç Ali’nin babam olması benim zaman zaman anılarından alıntı yapmama engel olmasa gerek... Tarihe ışık tutmak ve ders almak için...
Ankara İstiklal Mahkemesi’nin önüne gelen bir vaka var ki bugün yabancı ülkelerden gerçek dostluk beklenemeyeceğinin “dersi”, Ankara’daki İngiliz Casusu Hint Müslümanı Mustafa Sagir olayı... Kılıç Ali, bu olayı özetle şöyle anlatır:
Ankara İstiklal Mahkemesi 30 casusluk davasını karara bağladı.... .
Telgrafla gelen ihbar
Casusluk davalarının en önemlisi ve ilginci Mustafa Sagir’inkiydi. İstanbul’da çalışan gizli gruplardan biri, telgrafla, Hint Hilafet Cemiyeti üyelerinden Mustafa Sagir’in Anadolu’ya, Hint Hilafet Komitesi’nin aracılığıyla ve adeta Hindistan Müslümanlarını Anadolu’da temsil etmek için gönderildiğini bildiriyordu... İçişleri Bakanlığı bu bilgiyi önemli saymış, Mustafa Sagir’e saygı ve kolaylık gösterilmesi için İnebolu’ya emir vermişti. Bir süre sonra İnebolu’ya çıkan Mustafa Sagir’e gerek halk, gerekse hükümet yetkilileri tarafından samimi bir karşılama töreni yapılmıştı. Fakat Mustafa Sagir, Kastamonu’da aynı törenle karşılanmayınca üzülmüş, hatta yetkilileri bir telgrafla Ankara’ya bile şikayet etmişti. Bu şikayet üzerine Kastamonu valisi biraz azarlanmıştı.
Atatürk’ün müthiş önsezisi
Mustafa Sagir, Ankara’ya geliyordu. Gazi Paşa, Sagir’i karşılamakla bizzat beni görevlendirdi. Ankara’nın Çankırı kapısı dışında Mustafa Sagir’le ilk karşılaştığımda, kendisi, arabasında Kemaleddin Sami Paşa ile birlikteydik. Gazi’nin selam ve sevgilerini bildirdim, O’nun adına “hoşgeldiniz” dedim. Aynı arabaya binerek kendisini Büyük Millet Meclisi binasına getirdim. Orada hemen Gazi ile buluştu. Görüşme yarım saat kadar bile sürmedi. Mustafa Sagir, Gazi’nin yanından çıktı ve kendisine ayrılan Hürriyet Oteli’ne götürüldü. O ayrıldıktan sonra Gazi’nin yanına girdim. Gazi’nin gözü Mustafa Sagir’i tutmamıştı. Sözlerinden ve görüşlerinden hiç de memnun görünmüyordu. İzlenimlerini sorduğumda bana şu cevabı verdi:
“Dikkatli olmalı! Mükemmel bir casustur!” Gazi’nin, insanları ilk bakışta tanımak gibi üstün bir yeteneği vardı.
İçişleri Bakanı Adnan (Adıvar) Bey de ilk görüşmesinde Mustafa Sagir’in casusluğundan kuşku duymuştu. Hint Hilafet Cemiyeti temsilcisi olarak gelen bu adam, çok sayıda ziyaretçi kabul ediyor, çok sayıda kişi ile görüşüyor ama asıl ilişkiye girmesi gereken hükümetten uzak durmayı tercih ediyordu. Yaptığı görüşmelerde İngilizlerden hiç söz etmemesi, sürekli Rusları kötülemesi dikkati çekiyor ve kuşkuları artırıyordu. Adnan Bey, Mustafa Sagir’in neyin nesi olduğunu ve Türkiye’ye ne amaçla geldiğini ortaya çıkarmak için isabetli bir yol izlemiş, sonunda, İstanbul’daki meşhur Nelson’a gönderilmek üzere ilaçlı iki büyük kağıda yazılmış ancak iki satırlık mektubu ele geçirmişti. Üzerine amonyak dökülünce mektupların içeriği ortaya çıkmış ve Mustafa Sagir tutuklanmıştı.
Türkiye’ye niçin gelmişti?
Yapılan ilk tahkikattan sonra da üyesi bulunduğum Bir Numaralı Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderilmişti. Mahkememiz o andan itibaren, yalnız Türkiye için değil, dış dünya için de olağanüstü önemli olan bir olaya el koymuş bulunuyordu.
Mustafa Sagir gerçekte kimdi, Türkiye’ye nasıl ve ne amaçla gelmişti?
İngilizler Hindistan’ın çeşitli yerlerinden her beş yılda bir birkaç Hintli çocuk ayırır, bunları hükümet adına eğitmek üzere İngiltere’ye gönderirlerdi. Mustafa Sagir’i de henüz on yaşında iken seçip Londra’ya götürmüş, bir kasabada özel bir okulda okutmuşlardı. Sagir, Edinburg’da bir yıl çalışarak Oxford sınavlarına hazırlanmış, Oxford’daki Lincoln Koleji’ne girmişti. Burada dört yıl öğrenim gördükten sonra diplomasını alarak Hindistan’a dönmüştü. İngilizler kendisine, “İngiltere’ye sadık kalacağına, kralın taç ve tahtı tehlikeyle karşılaştığı takdirde, bu konuda hayatını bile feda etmekten çekinmeyeceğine” Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ettirmişlerdi.
Mısır’daki ilk görevi
Mustafa Sagir ilk görev olarak 1910 yılında Mısır’a gönderilir. Orada Mısır milliyetçilerinin durumunu ve eylemlerini inceler. Oraya Arapça öğrenmeye gelmiş bir Hintli kimliğiyle, Mısır milliyetçilerinin arasına girmeyi başarır. Hatta başkanları Ali Fehmi Kamil ile yakın dostluk kurarak, içyüzlerini ve amaçlarını öğrenir, bir raporla İngiliz hükümetine bildirir.
Povta valisi, 1911’de Hintli bir anarşist tarafından atılan bomba ile öldürülür. Kaçmayı başaran terörist hakkında yapılan araştırma, onun Morlu Dehar adlı bir genç olduğunu ortaya çıkarır. İngilizler, Almanya’da öğrenim gören Hintli gençlerden ürkmeye başlarlar. Mustafa Sagir bu kez bu öğrencilerin durumunu izlemek ve incelemek üzere Almanya’ya gönderilir. Orada da kendisine öğrenime gelmiş bir öğrenci süsü vererek Haydelberg Üniversitesi’ne girer. Bütün Hintli gençlerin durumunu öğrenir ve felsefe doktoru unvanı alarak İngiltere’ye döner.
Olgun ve mükemmel bir casus!
Mustafa Sagir, İngilizler için artık olgun ve mükemmel bir casustur. Casuslarını 1913 yılında bir savaş gemisiyle üç ay süren dünya gezisine çıkarırlar. Sagir, Birinci Dünya Savaşı’nda Hindistan’ın durumu önem kazanınca oraya gönderilir. Bir süre genel valinin emrinde çalıştıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Şubesi’nde görevlendirilir ve Londra’ya gelir. Dünya Savaşı sırasında önemli roller oynar, casusluk ve propaganda teşkilatıyla uğraşır. Özellikle İsviçre’de görevlendirildiği zaman, savaş boyunca orada kendisine Hindistan’ın bağımsızlığı için çalışan Hintli bir vatansever süsü verir. Birçok Türk ve Alman’ı kandırarak felaketlerine sebep olur.
Mustafa Sagir bize, İran’da Davetül-halk gazetesinin yayımlanması için İngilizlerin, İngiliz taraftarı olan İrantü heyetine para verdiklerini, Kaşgar aşiretlerinin isyanını, İngilizlerin Muhammere Şeyhi’ne verdikleri parayı nasıl kullandığını, İsfahan’daki İngiliz ajanlarının nasıl çalıştıklarını, Yehad gazetesine verilen paralarla neler yaptıklarını, Birinci Dünya Savaşı’nda İran Şahı’nı nasıl elde ettiklerini, Bağdat’ta gizli örgütte çalışan Muhammed Şah’ın, Hankin sınırında Rauf Bey’le (Orbay) çatışmaya giren aşiretleri nasıl teşvik ettiğini de anIatmıştı.
İngiltere ‘öldür’ diyor...
Bir aralık da Afganistan’a gönderilmiş, orada İngiltere aleyhindeki faaliyetleri incelemiş, Afganistan aleyhine çalışarak düzenlenen suikastlara karışmıştı. İngiltere’den elde ettiği elli bin sterlini Afganistan’da harcamış, elde ettiği Afganlılarla işbirliği yapmıştı. Sonunda Haydar adında bir Afganlıya, Afganistan emirini öldürtmüş ve Afgan hükümeti tarafından tutuklanmıştı. Fakat İngilizlerin baskısıyla sadece sınır dışı edilerek paçayı kurtarmıştı. Casuslukta ustalık ve başarı göstermiş olan Mustafa Sagir’i İngilizler bu kez görevlerin en önemlisine, Anadolu’da ulusal hareketi akamete uğratmak için çalışmaya ve elinden gelebilecek suikastları düzenlemeye ve yaptırmaya göndermişlerdi.
Saf, temiz, dindar bir casus!
Mustafa Sagir, Hint Müslümanlarının temsilcisi olarak, onların verdiği bir buçuk milyon altınla güya Anadolu’da okullar yaptıracaktı. Milli ordunun eksiklerini tamamlamaya çaIışacaktı. Kendisini saf ve temiz bir dindar olarak gösteren bu casus, alttan alta Gazi’nin hayatını da araştırmıştı. Suikast düzenleyecekti. Gazi’nin günlük hayatını iyi incelemişti. Gazi’nin aşçı ve vekilharcının bahşiş alır takımdan olmadıklarını belirlemişti. Bu nedenle Gazi’yi yemeğine zehir koydurtarak öldürmenin imkansızlığını anlamıştı. Gazi’yi silahla öldürmek de kolay değildi. Çünkü ata veya otomobile binerken yaverleri ve yanında bulunan sadık arkadaşları hemen ata veya otomobile binmiyor, O’nun binmesini bekliyor ve bininceye kadar da çevreyi gözlüyorlardı.
Türk polisi bu hain casusun üzücü bir olay çıkarmasına imkan vermeden bütün planlarını alt üst etmeyi ve ortaya çıkarmayı başarmıştı...
(Bu ibret verici öykünün devamı, Mustafa Sagir’in akıbeti gelecek PAZAR-LIK’ta)
ATATÜRK DİYOR Kİ
Arkadaşlar! Devrimimiz Türkiye’nin yüzyıllar için
mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak
ve takdir ederek çalışmaktır.