Tarihimizin 'masal'a ihtiyacı yoktur!
Yahya Kemal Beyatlı “Eğil Dağlar”ın son sayfalarında Fransa’da eğitim aldığı dönemden söz ederken “Tarih öğretmenimiz, geçmişle ilgili bir olaydan bahsettiğimiz zaman ’belgeniz var mı’ diye sorar; belgesiz hiçbir sözü dinlemezdi” der.
Fransız öğretmenin duyarlılığı yerindedir. Çünkü tarih belgeler bilimidir. Tarih sadece, halkın arasında yüzlerce yıldır söylene gelen destanlardan da -Zeki Velidî Togan’a göre- yararlanabilir. Bunun dışında tarih, uydurma olaylarla yazılamaz. Hele Türk tarihinin ’masala’hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Yabancı tarihçiler, “Dünya tarihinden Türkleri çıkartınız, tarih ilginçliğini kaybeder” diyor.
Geçenlerde otobüste yanımda oturan üniversiteli bir genç ders kitabını okuyordu. Sanırım tarih veya sosyal bilgilerle ilgiliydi. Okuduğu sayfaya baktım, çerçeve içinde bir metin var ve başlığı şöyle: “Şeyh Edebali’nin Osman Gâzi’ye nasihati”. Metnin altında kaynak yok. Ve kaynağı olmayan bir metin üniversitelerde okutulabiliyor. Hayret! Fakat metin gerçekten çok güzeldi; ama kabul edelim ki bu metin tarihî bir belge değil; rahmetli Tarık Buğra’nın “Osmancık” adlı çalışmasının bir ürünü... Sonraki günlerde dikkat ettim, pek çok esnafın dükkânında çerçeve içinde asılıydı. Halk bunu tarihî bir belge olarak kabul ediyor. Halkımın duygularına saygı duyarım; ama şunu da yazmalıyım: Osmanlı’nın kuruluş tarihi bile tartışmalı. Öyle bir dönemden böyle bir belge zaten kalamazdı. Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı “Ertuğrul Gâzi” çizgi romanının metnini yazarken o devre ait belge konusunda neler çektiğimi bir ben bilirim.
Bayrağımızdaki ay ve yıldız’a gelince... 1970’li yıllarda kocaman posterlerde “Türk bayrağının doğuşu” adlı resimler ortalıkta dolaşır; işyerlerine asılırdı. Altındaki yazıda da, güya, bayrağımıza ay ve yıldız, Osmanlı dönemindeki bir savaştan (Kosova veya Niğbolu olsa gerek) sonra konuluyor. ’Masal’a göre o savaşta şehitlerimizin kanı bir çukurda gölleşiyor. Gece hilâl şeklindeki ay ve yıldızın şavkı şehitlerimizin kanı üstüne düşüyor... Evet etkileyici. Ama belgesi yok! Ve bu masalı gençlik yıllarımda çok dinledim. Fakat hiç inanmadım. Nitekim yıllar sonra 2008’de bana gönderilen iletideki bir haberde bayrağımızdaki şanlı ay ve yıldızın nereden geldiğinin belgesini tartışmasız olarak öğrendim. Haberde özet olarak şöyle deniliyordu: “Orta Asya’da yapılan kazılarda Göktürklere ait sikkeler bulundu. Sikkelerdeki ay-yıldız motifi, Türklerin ay yıldızı İslamiyet’ten önce de kullandığının en somut kanıtı olarak gösteriliyor.” (Sikke fotoğrafının da bulunduğu haber metnine ait iletiyi isteyen okuyucularıma gönderebilirim.)
“Ankara’nın taşına bak/Gözlerimin yaşına bak/Biz düşmanı esir ettik/ Şu feleğin işine bak” marşının “Biz düşmanı esir ettik” sözü uydurmadır. Doğrusu “Yunan Türk’ü esir etmiş” olması gerekir. Çünkü bu marş 1921 Haziran’ından sonra, yani Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde Yunanlılara yenildiğimiz günlerden sonra yazıldı. Bu marş o yıllarda benim yazdığım gibi söyleniyordu. (Bkz: Feyzullah Budak, ‘Ankara’nın taşına bak’ www.turkbirlik.gen.tr http://www.turkbirlik.gen.tr)
Ne imiş efendim; Türkler yenilmezmiş! Yok öyle şey. Hazırlıklı olmazsan elbette yenilirsin. Nitekim İsmet Paşa, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde yenildi. O savaşta esir düşenlerden birisi de benim babamdır.
Binlerce yıllık görkemli tarihimizin uydurmalara ihtiyacı yoktur.
En iyi koşucu bile arada bir tökezler. Küçük yenilgiler ulu zaferlerimiz karşısında devede kulaktır.